Müslüman toplulukların en önde gelen problemlerinden biri, hiç şüphe yok ki şahsa bağlılık, şahsî tahakküm veya lider sultası gibi ruhî, fikrî, siyasî, sosyal marazlardır.
Bu içtimaî hastalıkların çoğu müzmin, yani kronik hale gelmiştir. Bundan kurtulmak, öyle sanıldığı gibi kolay değildir. Bu marazın tedâvisi, en azından zararsız hale gelmesi için, hem uzun zaman, hem de yoğun bir çaba gerektiriyor.
Düşünün ki, Risâle-i Nur Külliyatında en çok nazara verilen bu gibi içtimaî meselelerin başında, “Zamanın şahıs zamanı olmadığı” vurgusu var. Muhtelif Risâlelerde “Fanî şahıslar hiç hükmünde. Kıymet ve ehemmiyet ferde göre değil, şahs-ı mâneviye göre olmalı” şeklinde mükerrer ikaz ve ihtarlarda bulunuluyor.
Ama, gelin görün ki, bütün bu ikaz, ihtar ve irşadlara rağmen, aynı Risâleleri okuyanlar dahi kemiyet itibariyle şahıslara perestiş ediyor, ferdî imtiyaza değer veriyor, aklını-fikrini grup liderinin cebine koyabiliyor, vesaire...
Cidden, hayret ve taaccüp etmemek elde değil.
Üstelik, telâfisi mümkün görünmeyen ciddi hata ve zararların vukuuna rağmen, yine de “Şahsa bağlılık, lidere perestiş” hastalığı hükmünü icraya devam ediyor: “Yok yok, bizim hoca, bizim abi, bizim lider, bizim postnişin... hata yapmaz, doğru yoldan sapmaz...” gibi teraneler, maalesef başını almış dolu dizgin şekilde gidiyor.
İşte, bizim de en fazla üzerinde durduğumuz ve ihtiyaca binaen “Ettekrarü ahsen; velevkâne yüz seksen” kaidesince nazara vermeye çalıştığımız meselelerin başında bu müzmin husus geliyor.
Zira, sırf bu sebeple yaşanan acıları yakînen görüp hissediyor ve dehşet veren umumî tahribatı üzülerek müşahade ediyoruz. Yekûn tutan zarar-ziyanın derecesi, maalesef şahsa bağlılık nisbetiyle adeta başabaş gidiyor. Yani, şahsa bağlılık ne kadar derin ve şiddetli ise, ardından gelen tokatlar, yaşanan eziyetler ve hasıl olan yıkımlar da aynı ölçüde büyük, derin ve şiddetli oluyor.
Bu sebeple, söz konusu “şahsa bağlılık” marazının vermiş olduğu maddî-manevî zararları, biz de adeta “Gafil kafaya tokmak” kabilinden keskin ve mükerrer şekilde nazara verme ihtiyacını duymaktayız.
GÜNÜN TARİHİ 14 ARALIK 1913
Liman Paşa Osmanlı ordusunda
Osmanlı ordusunun modernize edilmesi maksadıyla dâvet edilen Alman General Liman Von Sanders, 42 kişilik bir subay grubuyla birlikte 14 Aralık 1913’te İstanbul'a geldi
Osmanlı ordusunun, bu tarihlerde yenilenmeye, ıslâh edilmeyen, kısaca baştan ayağa modernize edilmeye şiddetle ihtiyacı vardı. Ama, bu ihtiyaca rağmen, uzun yıllardır bu meyanda herhangi bir teşebbüste bulunulamamıştı... Tabii, kolay değildi. Zira, en ufak bir değişiklik söylentisi bile askeri rahatsız ediyor, bazı paşaları isyan noktasına getirebiliyordu.
Vakıa şu ki: Osmanlı ordusu uzun zamandan beri katılmış olduğu savaşlardan hep mağlubiyetle çıkıyordu. Neredeyse 200 yıldır devam edip gelen bu mâkus talihi bir şekilde değiştirmek gerekiyordu.
İşte, başta Enver Paşa olmak üzere, ordunun kurmayları bu yönde ciddi bir teşebbüste bulunmak istediler. Özellikle, 1911'deki İtalyan Harbi, 1912 ve 13'teki Balkan Harplerinde yaşanan perişaniyet, orduda yeni bir düzenlemeyi zaruri kılmıştı. Nihayet, Osmanlı ordusunun komuta kademesi bu işe karar verdi ve Almanya ile özel bir anlaşma yaptı.
Bu esnada, ordudaki yaşlı subayların emekliye sevk edilmesi ve ordunun gençleştirilmesi de gündeme geldi. Hiç çekinilmeden, bu uygulamaya da gidildi. Binlerce subay emekliye sevk edildi. Ne var ki, bu konuda tam isabet kaydedilemedi.
Çünkü, ileri yaşta olsa da, bazı subaylar cidden aktif, dinamik ve hepsinden önemlisi büyük tecrübe sahibiydi. Onların kritik bir zamanda emekliye zorlanması, Osmanlı ordusu için büyük kayıp oldu. Genç subayların, Birinci Dünya Savaşında canla başla mücadele etmesine rağmen, muhtelif cephelerde mağlup düşmesinin zahirî bir sebebi de, harp sanatında tecrübe sahibi olamamalarıydı.
* * *
Liman Paşa, Türkiye’deki Alman askerî heyetinin de başkanı idi.
Yapılan anlaşma gereği, Orgeneral rütbesiyle Osmanlı ordusunda yapılacak olan reform hareketinin başına getirildi. Aynı zamanda, karargâhı İstanbul'da bulunan I. Ordu Kumandanlığı ile Yüksek Askerî Şûra üyeliğine atandı.
Birinci Dünya Savaşının başladığı 1914 yılında mareşalliğe de getirilen Liman Paşa, Çanakkale Muharebeleri esnasında ise (1915), bölgede teşkil olunan 5. Ordu Komutanlığına getirildi.
Bu arada, Çanakkale Zaferinin kazanılmasında, Liman Paşanın ve onun sağlamış olduğu modernizasyonun büyük önem taşıdığını hatırlatmak lazım.
* * *
Mareşal Liman Von Sanders, Birinci Dünya Savaşının sonlarına doğru, yani 1917–1918 yıllarında bu kez Filistin Cephesi’nde IV., VII. ve VIII. ordulardan oluşan Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığına getirildi. Eylül 1918’de Filistin Cephesi kaybedilince, kuvvetlerini Halep’e kadar geri çekti.
Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı, bilahare M. Kemal Paşaya devredildiyse de, herhangi bir galibiyet vuku bulmadığı gibi, bölgede çöküş üstüne çöküş hadiseleri yaşanmaya devam etti.
Liman Paşa, Mondros Mütarekesinin imzalanmasından (30 Ekim 1918) hemen sonra, emri altındaki diğer Alman subaylarla birlikte Türkiye'den ayrıldı.