Değer verdiğiniz, ya da çok samimi olduğunuz bir şahsın hatırı için “şahsî fedakârlık”ta bulunabilirsiniz. Bunda anormallik bir durum yok.
Ama, bir fikir veya dâva söz konusu olduğunda, şahsın hatırını değil, ölçü ve prensipleri ön plânda tutmanız lâzım gelir.
Aksi halde “hakkın hatırı”nı âlî/üstün tutmanız mümkün olmaz. Dahası, kişiliğiniz ile fikriyatınız arasında bir tenakuz hali vücuda gelir.
* * *
Bir Peygamber (asm) varisi olan Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı boyunca muhafaza ettiği bazı temel prensipler var.
Meselâ, kimseden hediye, sadaka, zekât almamak gibi.
Meselâ, şahsını ön plâna çıkarmamak ve hatta “mânevî makamât dahi verilse”, bu zamanda bununla meydana çıkmamak, belki setrine çalışmak.
Meselâ, zillete düşmemek için “haksızlığı hak telâkki edenlere karşı” müstağni kalmak ve bigâne durmak gibi.
Misâller çoğaltılabilir.
Bunlar gibi daha başka meselelerde de, yakın dostları ve hatta bazı kardeşleri tarafından ısrarlı telkinlerde bulunulduğu, hayatî prensiplerini ve hizmet düstûrlarını bozması için araya itibarlı şahısların hatırı konulmaya çalışıldığını biliyoruz.
Fakat, o aziz Üstad, her defasında bu çabaları boşa çıkarmış ve yakınlarının hatırını kırma pahasına prensiplerinden taviz vermemeye âzami derecede dikkat ve hassasiyet göstermiştir.
Onun bu kararlı tutumu, bize şunu gösterir: Dostlarının hatırını elbette hesaba katacak ve onları kırmaktan imtina edeceksin. Fakat, sizin bu noktadaki hassasiyetiniz, “Dostun hatırı mı, hizmet düstûru mu?” tercihleriyle karşı karşıya getiriyorsa, hiç tereddütsüz “hizmetin hatırı” önde ve öncelikli olmalıdır.
“Hakkın hatırı” bunu gerektirdiği gibi, zaman içinde mahçup duruma, tâbir-i diğerle “açığa düşmemek” için de böyle davranmak durumundasınız.
* * *
Bir ara, samimi olduğumuz ve çok da değer verdiğimiz muhterem bir ağabeyimiz “güzel hizmet olur” gerekçesiyle bize nâzikâne bir dâvette bulundu.
Biz ise, hatırını saymakla beraber, bu dâvete binaen dahil olacağımız programın prensiplere uygun olmadığını aynı nezaket kàideleri içinde beyan ile cevâb-ı red verdik.
Aramızdaki samimiyete ve şahsî hukukumuza yine atıfta bulunarak ısrar etti ve şunu ekledi: “Filan ağabey de dâvetimize icabet edip geldi; siz niye gelmiyorsunuz?”
Biz, o ağabeye de hürmette kusur etmeksizin, yine prensip gereği red cevabı verdik.
Aradan birkaç sene geçti. Allah rahmet eylesin, bahsini ettiğimiz o her iki ağabey de kısa aralıklarla vefat ettiler.
Yani, üç-beş sene sonra arada “şahsın hatırı” diyebileceğimiz bir mesele de kalmamış oldu. Ölüm hakikati, o hatırı kesintiye uğrattı.
Ama, “hakkın hatırı”na istinad eden prensipli hizmetler ise, kesintisiz şekilde devam edip gidiyor.
Şimdi, dönüp geriye baktığımızda, Allah’a nihayetsiz şükrediyor ve tam bir vicdanî rahatlık içinde meşverete dayalı aynı ulvî prensipler müvacehesinde hizmetlerimizi sürdürmeye gayret ediyoruz.
Evet, hayatında ve hizmetinde pürüz-parazit olsun istemeyen kimsenin şaşmaz pusulası, “hizmet düstûrları” olduğu, olacağı kanaatindeyiz, vesselâm.
GÜNÜN TARİHİ 26 Nisan 1924
Mandela’nın siyasî zaferi
Güney Afrika Cumhuriyeti'nde sömürgecilik karşıtı harekete taraftar olduğu için uzun yıllar hapis yattıktan sonra 1990’da serbest bırakılan Nelson Mandela, 26 Nisan 1994’te yapılan genel seçimin galibi oldu ve bu ülkenin Devlet Başkanı unvanını aldı.
Kabile içindeki ismi “Madiba” olan Nelson Mandela’nın doğum tarihi 1918, vefatı ise 5 Aralık 2013.
Sömürgecilikle birlikte ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı da olan Mandela, tâ ilk gençlik yıllarından itibaren aktif görevler üstlendi ve inancı doğrultusunda türlü mücadelelerin içine girdi.
Başlangıçta, şiddet içeren hareketlere karşı olduğunu deklâre ettiği halde, zaman zaman şiddete bulaşan örgütlerle de irtibat kurduğu veya bu eylemleri desteklediği gerekçesiyle ağır cezalara çarptırıldı.
Neticede, iyi tarafı ağır basan bir aktivist olduğu kanaatiyle, serbest bırakılması için Mandela hakkında uluslararası bir kampanya düzenlendi. Bu kampanya başarıya ulaştı.
Hapisten çıktıktan sonra siyasetin başına geçti ve bütün renklerin katıldığı 1994’teki seçimde (Oyların yüzde 62'sini alan Afrika Ulusal Kongresi Partisi Genel Başkanı sıfatıyla) büyük bir zafer kazandı.
Bu arada, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin 1999’a kadar, yani beş yıl sürecek ilk siyahî Devlet Başkanı unvanını da kazanmış oldu.
‘Atatürk Ödülü’nü reddetti
Afrika Ulusal Kongresi Başkanı olan Nelson Mandela, 1992’de kendisine verilmek istenen Türkiye'nin "Devlet Ödülü" niteliğindeki "Uluslararası Atatürk Barış Ödülü"nü reddettiğini açıkladı.
Red gerekçesinde "Mandela’nın bütün hayatını demokrasiye, insan haklarına ve baskıların kaldırılmasına hizmet ederek geçirdiği" ifadesi özellikle vurgulandı.
Dolayısıyla, kendisine verilmek istenen ödülün, bu gerekçelerle çeliştiği ve bu sebeple red kararına varıldığı hususu, diplomatik bir dil ile ifade edilmiş oldu.
@salihoglulatif: Büyük bir havuzun içine bir ibrik necaset dökülürse, o da tahir-temiz olur. Aynı havuzun içinden bir ibrik temiz su alınırsa, zamanla o da taaffün eder, necis hale gelir.