Bundan sekiz ay evvelki (1 Haziran 2016) bir yazımızın başlığı “Başkanlığa kadar gerilim siyaseti” şeklinde idi.
Aradan geçen zaman zarfında gelişen ve şimdilerde yaşanan hadiseler, aynı yöndeki fikir ve kanaatimizi değiştirmedi; bilâkis, daha da kuvvetlendirip pekiştirdi.
Başlıkta, benzer şekildeki ifadeyi bugün de kullanmamızın asıl sebebi budur.
Zira, aynı tarz gerilim politikası, hiç hız kesmeden günümüzde de devam edip gidiyor.
Ve maalesef, sonuna kadar böyle gidecek gibi de görünüyor.
Bu arada, bir noktadaki endişemizin daha da ziyadeleştiğini belirtmek durumundayız.
Şöyle ki: Nisan ayında yapılması düşünülen referandumun, Türkiye’nin siyasî tarihi açısından bir milâd, bir dönüm noktası teşkil etme ihtimali var.
On beş yıllık “şahıs merkezli” siyasî iktidarın, bu referandumda tökezlenerek aşağıya doğru yuvarlanması ihtimal dahilinde olduğu gibi, gücüne güç katarak yoluna devam etmesi de aynı şekilde ihtimal dahilindedir.
Esasen, neredeyse “hainlik-vatanseverlik”, yahut “iman-küfür” derecesindeki kutuplaştırma, ayrıştırma ve ötekileştirmeye dayalı bir gerilim siyasetinin arzu veya tercih edilmesinin en önemli sebebi budur... Gerilimi tırmandırma politikasının en tehlikeli boyutuna gelince...
Bu noktadaki endişemiz, dahilde kanlı olaylara, hariçte ise savaş tamtamlarına yol açacak bir stratejinin devreye sokulmaya çalışılmasıdır.
“İnşaallah, böyle bir şey olmaz ve kimse buna tevessül etmez diyerek”, sekiz ay evvelki aynı muhtevalı söz konusu yazıyı bir kez daha takdim ediyoruz.
“Her şey mübah” mı?
Siyaseti meslek olarak seçenler, adım adım o hedefe doğru yürürler. Atılan illk adımlardan biri, siyaset ringine, yahut minderine çıkmak ve orada durabilmek, tutunabilmek.
Bazıları bu kadarlıkla da iktifa eder. Liderlik vasfı veya hırsı olanlar ise, hiç sınır tanımaz ve zirveye kadar gitmek için, mübah gördüğü her yolu dener, her türlü plânlamayı yapar ve bunları bir bir uygular.
* * *
Türkiye, şu sıralar şiddetli bir gerilim politikasının cenderesi içinde. Bu gerilimin, zaman zaman “öfke siyaseti”ne dönüştüğü de oluyor.
İşin garip tarafı, gerilimi hafifletmesi, sükûneti sağlaması, kitlelerin uyum içinde yaşamasına gayret göstermesi gerekenler, tam tersine bir davranış sergiliyor.
Öyle ki, alevlenmiş olan ateşi daha da körüklüyor, kopma derecesine gelmiş olan halatları daha da geriyor, yükselen tansiyonu tırmandırdıkça tırmandırıyor ve nihayet bilumum platformlarda öfke diliyle konuşmaktan asla geri durmuyor.
Peki, bu ne demektir ve bu acip tavır hangi hedefe yöneliktir?
* * *
Artık hiç şüphemiz kalmadı ki, yürütülmekte olan şu yüksek gerilimli siyaset, özellikle şu iki hedefe kilitlenmiş durumda: Birincisi, “tek adam”cılığa müsait yeni bir Anayasa; İkincisi, yine “tek adam” odaklı bir Başkanlık Sistemi.
Bu yönde sonuç almanın yegâne yolu ise, şimdilik—ne yazık ki—gerilim politikalarında görülüyor.
Zira, inisiyatifi elinde tutanların yürütmüş olduğu bir “gerilim siyaseti”, onların hesabına göre, daima yüzde 50 civarındaki, hatta üzerindeki bir destek oranına tekabül eder.
Buna göre, gerilim ne kadar şiddetlenirse, destek oranı da o nisbette yükselir.
Gelişmelere bu açıdan bakıldığında, son bir senedir tırmanışa geçen kontrollü gerilimin, bir müddet daha devam edeceğini söylemek mümkün.
“Tek adam”a göre yeni bir Anayasa ve Başkanlık Sistemi devreye girdikten sonra, tıpkı yakın geçmişte uygulanan “Çözüm Süreci”ne benzer yeni süreçler başlatılacak ve yepyeni bir dönem için muhtemelen toz-pembe tablolar yeniden sergilenmeye çalışılacak.
* * *
Bu zaman zarfında yaşanacak gelişmelerin, vatan ve milletimiz için hayırlara ve güzelliklere vesile olmasını duâ ve temenni ederiz.
@salihoglulatif: Yâ Rabbî! Bizi, seçimleri "Müslüman sayımı"; Referandumu "iman-küfür tercihi" gibi görme ve gösterme vartasına düşenlerden eyleme.