Bazı hadiseler var ki, kırılma noktasını teşkil eder. Bir nevi milât olur.
İşte, Bediüzzaman Said Nursî ile M. Kemal’in Kasım 1922’de Millet Meclisi’ndeki münakaşaları da böylesi bir kırılma noktasını teşkil ediyor.
M. Kemal, “Hoşâmedî” merasimiyle Meclis Kürsüsüne çıkıp duâ eden, ardından mebuslara hitaben iman ve namaz hakkında 10 maddelik beyannâme neşreden Üstad Bediüzzaman’a hiddetle şöyle seslenir: "Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyler yazıp içimize ihtilâf verdin."
Bu hiddetli itiraza Bediüzzaman Hazretleri şu mukabelede bulunur: "Kâinatta en yüksek hakîkat îmandır, îmandan sonra namazdır. Namaz kılmayan hâindir; hâinin hükmü merduddur. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîminde, yüz yerde edâsını emrettiği namazdan daha büyük bir hakîkat olsa idi, îmandan sonra onu emrederdi." (Tarihçe-i Hayatı, s. 607)
Emirdağ Lâhikasındaki bir mektupta ise, ilâveten şu ifadeyi kullanır, Üstad Bediüzzaman: “Dehşetli bir put kırdım.”
İşte, bu son cümlede geçen “put” ifadesi de günümüzde bir kırılma noktası teşkil etmeye başladı.
Zira, Risâle-i Nur’u benimseyerek okuyanlardan—bizim de içinde dahil olduğumuz—bir kesim, bu kelimenin “put” diye okunması gerektiğini dâvâ ederken, bir başka kesime göre ise o kelimenin aslı “pot”tur.
M. Kemal ile yaşanan bir tartışmada “Put kırdım” ile “Pot kırdım” demenin arasında, haliyle büyük mânâ farkı var. Hatta, günümüz insanlarının nazarında, bu iki kelime neredeyse zıt mânâlara tekabül ediyor.
Zira, yirminci asrın başlarından bu yana hemen bütün edebiyatçılar “Pot kırma” tâbirini “Gaf yapma, hata etme, kaba davranma, farkında olmadan yanlış bir şey söyleme” mânâsında anlayıp öyle de kullana gelmişler.
“Pot kırdım” tabirini Bedüzzaman’a nisbet eden bazı kimseler ise, kendilerince çok eskilerde kalmış bir mânâyı tekellüflü tevillerle izâh etmeye çalışıyor. Ne var ki, insanlarımızın binde biri dahi bunu onların anlattığı gibi bilmiyor, anlamıyor ve o şekilde anlamak dahi istemiyor.
Haliyle, bu durum Risâle-i Nur okuyanlar arasında da bir kırılma noktasının vücuda gelmesine sebebiyet verdi, veriyor.
İlk başta B(üt) iken, bilâhare P(ut) şeklinde söylenip yazıldı
Bu vesile ile yarım düzineden fazla muhtelif zamanlarda hazırlanmış lûgat, kàmus, sözlük karıştırdık.
Gördük ki, heykel-sanem mânâsında başlangıçta “Be+Te=Büt” olarak yazılan kelime, zamanla “Pe+Vav+Te” ile ve “Put” şeklinde yazılmaya başlanmış. (Bir nevi “konuşma dili”ne dönüştürülmüş.)
Nitekim, aynı yazılış tarzı 1926’dan itibaren telif edilmeye başlanan el yazması Nur Risâleleri ile Lâhikalardaki ilgili kelimelerde de aynen karşımıza çıkıyor. Meselâ:
“Ayasofya Camiini puthaneye...”
“Putlara kurban...”
“Dakyanus, putperestliğe dâvet...”
“Nefsindeki menfaat putunu...”
“Kâbe’deki putların parçalanması...”
“Şirke ve putperestliğe...”
“Gurur putunu kırmak...”
“Tabiatperestlerin putlarını...” gibi, içinde “put” tâbirini geçtiği hemen bütün ifade ve cümlelerde bu tâbir ekseriyetle “PUT= Pe+Vav+Te” şeklinde yazılmış iken, az bir kısmının son harfi “Tı” ile yazılmış.
Şu var ki, “Tı”yı kullanan kàtipler dahi ilk harfi “P” olarak yazmış. Yani, “Be”yi kullanan, tercih eden yok...
Dolayısıyla, “Put kırdım” tâbirini Risâledeki emsâl yazılışlarla kıyaslayarak da bulmak mümkün.
“Pot” kelimesi için ise, altı bin sayfalık Nur Külliyatında herhangi bir kıyaslama yapmanın imkânı yok. İddia edildiği gibi, farz-ı muhal varsa dahi sadece bir tek yerde var.
“Put”un yazılış tarzına ise orijinal birçok delil getirmek mümkün. Bir sonraki yazıda bunlardan bir demet sunmak dileğiyle...
Kapak resimlerini gördüğünüz Osmanlıca elyazması Tarihçe-i Hayat (iki ayrı nüsha), Şuâlar (iki ayrı nüsha), Nurun İlk Kapısı, Barla Lâhikası ve Emirdağ Lâhikası gibi risalelerde mükerreren zikredilen ve içinde“Put” tâbirinin geçtiği kelimelerin hemen tamamı “Pe+Vav+Te” ile yazılmış olup, hiçbirinde ilk harfi “Be”ye rastlamadık. Bu noktada yaptığımız kıyaslamalar, tartışmalı tâbirin “Put kırdım” şeklinde okunması gerektiğini gösteriyor. “Pot” tabirini kıyaslamak için ise, Nur Külliyatında gösterilebilecek herhangi bir örnek bulamadık.