Tarihte hiç bir unsur, PKK kadar Kürtlere zarar vermiş değil.
Bu örgütün en büyük zararı Kürtlere verdiği kesin de, asıl kime çalıştığı ve neye hizmet ettiği tam olarak bilinmiyor. Ama, bunun da mutlaka bilinmesi lâzım, hatta elzem.
* * *
Bundan 21 sene evvel, yani 1994’te Harun Öztürk kardeşimle birlikte “PKK’nın 10 Yılı” başlığıyla çok geniş hacimli bir dizi yazı hazırlamıştık.
Yaklaşık iki ay kadar tefrikası devam eden o dizi yazının ilk bölümlerinde, şimdiye kadar hiç red veya inkâr edilmeyen delillerle ortaya koyduğumuz yalın gerçek şudur ki:
İllegal bir örgüt olarak kurulan PKK, 12 Eylül Cuntasının bir ürünüdür.
Etnik bölücülüğe meyyal diğer dernek ve teşkilâtların tümünü kapattıran darbe cuntası, meydanı bütünüyle bu kanlı terör örgütüne bıraktı.
Öğrencilik yıllarında Öcalan’ı besleyip kollayan, 80 Darbesinden önce “Apocular” grubunu palazlandıran cuntacılar, 1984’ten itibaren PKK’yı “Ayrılıkçı Kürt potansiyel hareketi”nin yegâne toplanma adresi haline dönüştürdü. Muhtemelen vurması, öldürmesi çok daha kolay olur zannı ve zehabıyla...
Gariptir, o tarihte vuku bulan ilk Eruh ve Şemdinli saldırılarını cuntacı yönetimin TRT’si öyle uzun uzadıya ve bir âlâ-yı vâlâ ile verdi ki, hayret etmemek elde değildi. (Birkaç kişiyle seyrettik ve hep birlikte hayrette kaldık.)
Hem öyle ki: Saldırı olayının devlet tv’sindeki sunum şekli, terör karşıtlarını hayret ve taaccüp içinde bırakırken, terörden medet umanların ise aşırı heves ve iştihadan ağızlarının suyunu seller gibi akıtacak türdendi..
Bu tarz bir haber sunumuyla, karşı tarafa verilmek istenen mesaj şuydu aslında: “Ey ayrılıkçı Kürtler! Gücünüz, cesaretiniz fenâ değil. Şimdilik birkaç saatliğine de olsa dağdan gelip bazı ilçeleri ele geçirebiliyorsunuz. Böyle vur-kaç taktikleriyle, sonuç alabileceğinizi göstermiş oldunuz. Biraz daha gayret gösterirseniz, yer yer üstünlük bile sağlar, hatta zafere kadar gidebilirsiniz. Ha gayret, ha gayret...”
* * *
Merhum Mahir Kaynak’ın da bir tv programında vaktiyle ifade ettiği gibi, devletin içindeki bir klik, bir grubun meseleye bakış açısı şöyledir: Hem legal, hem de çok başlı, yani parça-bölük vaziyetteki bir ayrılıkçı Kürt hareketiyle uğraşmaktansa, bunları hem illegal, hem de tek adreste toplamak daha akıllıcadır. Çünkü, bu şekilde vurup öldürerek eritilmesi ve potansiyel tehlikenin bu metotla bertaraf edilmesi nisbeten daha kolaydır.
Fakat, bilerek ya da bilmeyerek hesaba katmadıkları realite şudur: İllegal bir örgüt, başlangıçta bütünüyle senin kontrolünde olsa bile, zamanla büyüyüp güçlendikçe senin kontrolünden çıkmaya ve başka başka cereyanların da taşeronluğunu yapmaya başlar: Büyük silâh tüccarlarının, beynelmilel uyuşturucu baronlarının, siyasî satranç oyuncusu zalimlerin ve bize düşman ülkelerin hesabına çalışan ajanların, diplomatların taşeronluğunu yapmak gibi...
Dahildeki şiddet hareketleri
Son 90-100 yıllık tarihimizin kan ve şiddet karakterli dahilî hadiselerini şahit göstererek, şu ifadeleri rahatlıkla kullanabiliriz: Kemalizmden beslenmeyen bir şiddet hareketinin, aynı doğurgan Kemalizmle baş etmesi, bu vatanda imkân ve ihtimal haricidir.
Çünkü, siyasî ve askerî cenahtaki hakim cereyan hâlâ Kemalizmdir, yani Atatürkçülüktür.
Bu cereyanın esin kaynağı kitlevî çatışmadır; besin kaynağı da kandır.
Dolayısıyla, kan dökmeyi hedefleyen dinî, millî, ırkî, fikrî, siyasî her türlü hareket, bu acip cereyana bilerek-bilmeyerek, isteyerek istemeyerek güç kuvvet vermektedir.
Üstad Bediüzzaman’a, İstanbul’un işgali yıllarında kendisinin de âzâsı olduğu Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye’de demir gibi dayanması ve ecnebî tesiratının Darü’l-Hikmet’i kendine âlet edememesinin sebebi sorulduğunda, özetle şu meâlde cevap verir: Hakim durumda olan müfsid bir cereyan, oradaki her hareketi kendine tâbi veya âlet ederek lehine çevirebilir. Ona karşı fiille değil fikirle, kuvvetle değil ilimle mücadele etmeli.
Bu ölçü ve kıstasa göre, Kemâlizmin bu vatanda hakim güç haline geldiği 1920’lerden bu yana kuvvete, şiddete müracaat eden her hareket, o müthiş cereyana ya âlet, yâ da tâbi olmaya mecbur kalmıştır. Son kertede, buna PKK da dahildir; velev ki, tamamen ona zıt ve karşıt imiş gibi görünse de...
Özgürel Öcalan’ı anlatıyor
1994’te Yeni Asya’da noşrolan dosyamızdaki geniş bir bölümün özeti şudur: Öcalan, öğrencilik yıllarında MİT ile sürekli temas halindedir. 12 Eylül Cuntasına bağlı istihbarat birimlerinin bilgisi ve onayı ile PKK’nın başına geçti. İlk hanımı Kesire Yıldırım’ın babası MİT’te çalışıyordu.
MİT ile olan münasebetini, Bekaa’da gazeteci Avni Özgürel ile yaptığı özel görüşmeden sonra anlatmaya başladı. Özetle: “Onlar beni kullanmak istediler; ama, asıl ben onları kullandım” dedi.
* * *
Abdullah Öcalan ile aynı yıllarda Ankara'da öğrenci olan gazeteci Avni Özgürel'in anlattıkları, bizim 21 sene evvel yazdıklarımızı aynen teyid ediyor.
Özgürel'in 2003’te Radikal'de ve 2012’de haftalık Aksiyon dergisinde yazıp anlattıklarının bir özeti şudur:
"Öcalan’ı MİT’in kurduğu dernekte gördüm. O zamanlar MİT’in kurdurduğu birkaç dernek vardı. Bir tanesi Fikir Ajansı’ydı. Antikomünist birtakım kitaplar orada yayımlanıyordu. Bizim onları okuyup ona göre amel edeceğimiz varsayılıyordu.
"Biz de, ayrıca 'İkinci Kuvayı Milliye Derneği' olarak bildiriler yayımlayacağız. Fakat paramız-pulumuz yok. Mumlu kâğıda yazıyor, götürüyoruz Fikir Ajansı’nda çoğaltıyoruz.
"İşte, ben Öcalan’ı, Fikir Ajansına gittiğimizde böyle çay filan da getiren genç (ofisboy) birisi olarak orada gördüm. Ben onu zaten Büyük Doğu’dan tanıyorum. İmran Öktem’in cenaze namazı (1969) protestosunda İslamî Büyük Doğu Grubu’ndan katılanlardan biri de Öcalan’dı."
Özgürel, Öcalan'la aynı yerde karşılaştığını, aynı ajanstan öğrenci bursu aldıklarını ve bunları yıllar önce gittiği Bekaa'da Öcalan'a da teyid ettirdiğini yazılarında açıkça belirtmişti.
Hatta, arşivimizde mevcut bir röportajında "Bu kardeş kavgasını niçin bitirmedikleri"ne dair sorusuna Öcalan'dan şöyle bir cevap aldığını başlıktan veriyordu: "Bu işi bitireyim desem, beni bitirirler." (Radikal, 27.10.2003)
Bu muamma örgütü ve liderini, başkaları gibi, şüphesiz kurucu unsur da zaman zaman kullandı, kullanıyor.
@salihoglulatif: Bu vatanda tevessül edilen bütün kanlı şiddet hareketleri Süfyanizme hizmet ediyor.