Cenâb-ı Hakk’ın insana ihsân etmiş olduğu akıl-idrak-şuur nîmeti sebebiyle, kullarını imtihan eder ve sonunda da hesaba çeker.
“Aklı olmayanın dini olmaz” sözü, bu uzun hakikatin kısaca bir ifadesidir.
Demek ki, aklı-şuuru bulunan herkes, ona bahşedilmiş olan bu nimetten dolayı dünya imtihanına tabidir ve Mîzan Gününde de hesaba çekilecektir.
Akıl, doğru olanı ilk anda kavrayamayabilir; ama, yanlış olanı çabucak derk etme kabiliyetine sahiptir.
Bu hal gösterir ki, yanlışı görmek, doğruyu görmekten önce gelir.
Aynı hakikati teyid, te’kid eden daha başka veciz ifadeler de var.
Bir kısmı şöyledir:
“Def’-i şer celb-i nef'a râcihtir.” “Def’-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır."
Yâni: Şerleri, hataları, günahları önlemek veya işlememek; menfaatları, sevabları, iyilikleri getirmek veya işlemekten evlâdır, önceliklidir.
Aynı cümleden olarak, şunları da hatırlatmakta fayda var:
* Tahâret ve temizlik, ibadetten önce gelir.
* Bismillah’tan evvel “Euzubillah” çekiliyor.
* Arafat’tan Kâ’be’yi tavafa dönerken, önce “şeytan taşlama” işi yapılıyor.
* Bir nimeti yemeden önce, yemek kaplarının ve sofranın temizliğine dikkat ediliyor.
Bu minvâl üzere daha birçok örnek sıralamak mümkün.
Netice itibariyle, doğruya vâsıl olmak için, öncelikle ve özellikle yanlışı görüp fark etmeli, hatta reddetmeli ki, doğrunun hem kıymeti, hem kameti tam olarak görülebilsin.
* * *
Çoğu kez bize soruluyor “Doğru siyaset nerede?” diye...
Elcevap diyoruz ki: Doğru olan, incelse de kopmaz. Gizlense de sönmez ve söndürülemez.
Zaman zaman olduğu gibi, “doğru siyaset” yine gizlenmiş, yahut perdelenmiş durumda. Meydan, ne yazık ki “yanlış siyaset”lerin arenasına dönmüş, yahut dönüştürülmüş vaziyette.
Dinî ve millî duygular, alabildiğine istismar ediliyor.
Mazi dosyası kanlı cinayetlerle, günahlarla dolu dolu olanlar, ülkenin idaresine talip oluyor.
Sûret-i haktan görünerek, Risâle-i Nur’u Kemalist devletin inhisarına sokmaya çalışanlar “cellâdına âşık” tipler tarafından alkışlanıyor.
Bu durum karşısında, sen ey kardeşim, dostum, ahbabım! Sen meydanı istilâ etmiş olan yanlışları ve yanlışçıları görüyor musun?
Görüyorsan, mesele yok. Şayet yanlışı görmüyorsan, doğruyu nasıl görüp fark edeceksin?
Dahası, sen aklın ve idrakinle yanlışı görmüyor, görüp de yanlışa yanlış demiyorsan, Allah sana doğruyu nasıl ve niçin göstersin?
Duruşumuza gelince... Risâle-i Nur’la kim uğraşıyorsa, biz de elbette ki onu bilmek, tanımak ve hiç olmazsa onun karşısında vaziyet almak durumundayız.
Kezâ, onun bu azim yanlışını görüp merdâne şekilde “Bu yaptığın yanlıştır, hatadır, günahtır, yazıktır...” diye haykırmakla mükellefiz.
Velhâsıl: Affedilmez ve asla küçümsenemez hatalar işleniyorsa, öncelikle bunu görüp reddetmeli. Biz de bunu yapıyoruz ve yapmak durumundayız.
Tâ ki, Cenâb-ı Hak, bizi lâyık görüp bize doğrunun yolunu açsın ve cemâlini göstersin.
@salihoglulatif: İnsanoğlu, hakkı ararken bazen boynuna bâtıl düşer. Onu hak zannederek yapışır. Batılı hak, yanlışı doğru belleyenleri düzeltmeye çalışmak, çok azim bir sabır, metanet ve gayreti iktiza eder.
TARİHTE 18 Eylül
Ahrâr-ı Osmaniye Fırkasının kuruluşu
Resmî müracaatı kabul edilen Ahrâr-ı Osmaniye Fırkasının (Osmanlı Hürriyetçileri Partisi) kuruluşu 18 Eylül 1908 günü tamamlandı. (Bazı kaynaklarda, müracaatın dört gün evvel yapıldığı belirtiliyor.)
İttihatçıların en ciddî rakibi olarak kurulan ve pek yakın zamanda yapılacak olan genel seçimler için hazırlık çalışmalarını başlatan Ahrar Fırkasının yönetim kadrosunda yer alan isimler şöyle: Nureddin Ferruh, Dr. Nihad Reşad, Ahmet Fazıl, Kıbrıslı Tevfik, Celâleddin Arif, Melih Said, Namık ve Şevket Beyler.
Bu siyasî hareketin arka planda ise, Prens Sabahaddin Bey, Mizancı Murad Bey ve Hasan Fehmi Bey gibi ilim ve fikir adamları da vardı.
Bir kadro ve fikir hareketi olarak dikkati çeken Ahrar Fırkasının genel başkanının kim olduğu tam olarak bilinmiyor. Zira, bir türlü açıklanamadı. Partinin Genel Sekreteri ise, Nureddin Ferruh Bey.
Bununla beraber, umumî kanaat, Meşrûtiyetin ilânından sonra kısa süreli de olsa iki kez sadrâzamlık yapan Kâmil Paşanın, partinin gizli genel başkanı olduğu yönündeydi.
1908 yılının sonbaharında kademeli şekilde genel seçimler yapıldı. Aralık ayına kadar devam eden bu seçimde, Ahrar Fırkası hiç mebus çıkaramadı. Bağımsızlar ve İttihatçılardan ayrılanlarla birlikte, Mecliste anamuhalefet partisi konumunda 31 Mart Vak’asına (13 Nisan 1909) kadar görev yaptı. Kanlı bir darbe ile devre dışı edildiler. Yönetim kadrosu idamla yargılanıp çok ağır şekilde cezalandırıldılar.
Ahrar Fırkası öncülerinden Prens Sabahaddin (sağda) ve Dr. Nihad Reşad Beyler.