Atalarımız, hayattan ve hakikatten almış oldukları derslerle “Öfkeyle kalkan zararla oturur” demiş.
Bundan maksat, öfkesine kapılarak konuşan, hareket eden, iş yapan kişinin, sonunda zor duruma düşeceği hususunu hatırlatmak.
Zira, bir kimse öfkeli, kızgın, sinirli olduğu esnada, isabetli düşünceden uzaklaştığı gibi, olup biteni de iyi göremez; sonucu ise, hemen hiç hesaplayamaz.
Dolayısıyla, öfkeli haller sergileyenin, zarar vermesi gibi, zarar görmesi de kuvvetle muhtemeldir.
“Öfke, hitabet sanatı”
“Öfke”ye dair, vecizeler, atasözleri, darb-ı meseller, dinî referanslar, vs. hepsi bir yana, R.T. Erdoğan, 2008’deki bir konuşmasında bu tâbire yeni bir boyut getirdi: “Aslında, öfke bir hitabet sanatıdır.”
Onun öfkeli hitabeti gibi, bu izahatı da, her zamanki gibi yine büyük alkış aldı.
İşte, o günden bu yana, onun öfkeli konuşmaları artarak devam etti... “Hamaset”, zaten yeterince vardı; buna öfke de ilâve olunca, hitabet, “tadından yenilmez” hale geldi.
* * *
“Öfke” bir yana dursun; yerinde, zamanında ve dozajında olması halinde, “hamaset”in şüphesiz faydalı, güzel yönleri var. Bilhassa vatan ve milletin mukadderatı gibi konularda, gayret ve hamiyet damarını uyandırıp harekete geçirmek için, bu tarzdaki bir lisâna, bir üslub-u beyana şiddetle ihtiyaç var.
Tıpkı, Mehmed Âkif’in Büyük Harp yıllarında ve Millî Mücadelenin kızıştığı dönemde yapmış olduğu hamasetli konuşmalar gibi.
* * *
Öfke ile karışık da olsa, hamaset dozu yüksek konuşmalarda bulunan siyasîlerin başında, günümüz itibariyle hiç tartışmasız R.T. Erdoğan gelir. Bu hususta, kimse onunla boy ölçüşemez.
Nitekim, yaklaşık on beş senedir kazanmış olduğu hemen bütün referandum ve seçim zaferini, bu noktadaki üstün kabiliyetine, meziyetine borçludur.
Öfkeli ve hamasetli konuşmalarla, seçmen kitlesini derinden etkileyebiliyor ve miting meydanlarını müthiş derecede dalgalandırabiliyor.
Televizyon, protokol, hatta diplomatik konuşmaları da hâkeza...
İsrail’e yönelik Davos’ta ve Mavi Marmara Hadisesinde yaptığı hamasî konuşmalarda ortalığı ayağa kaldırdı, hatta yollara döktü, meydanlara taşırdı.
Kezâ, Suriye’de “Esed zulmü”ne karşı veya Rus uçağının düşürülmesinden sonra Putin odaklı olarak öfke ve hamasetin son raddesine dayanan konuşmalarıyla, sadece kitleleri elektriklendirmekle kalmadı, Yeni Şafak Grubunun çıkardığı akademik ağırlıklı aylık (Ocak 2016) Derin Tarih Dergisine bile “Deli Petro’dan Putin’e” kapak konulu dehşet-engiz bir “Moskof Düşmanlığı” destânını neşrettirdi.
(ARA NOTU: Bir sene önceki bu kapak konusuyla “akademik itibar”ını sıfırlayan dergi, şimdi benzer mahiyette bir kapak konusuyla çıkarsa, hiç şüphe yok, teşvik ilânları kesileceği için sermayeyi de sıfırlar. Hâmiş: Sırr-ı İnnâ A’tayna promosyonlu sayı.)
Gelinen nokta
Yukarıda sayıp döktüklerimize karşılık, acaba Allah’ın bir tek kulu çıkıp diyebilir mi ki: “Bütün bu olup bitenlerde öfkenin, hamasetin rolü, etkisi, yahut dahilde siyasî getirisi olmadı.” Hiç sanmam.
İyi de, öfkeli hamasetin iç politikadaki bu getirisine mukabil, dış politikadaki getirisini-götürüsünü de hesaba katmak gerekmez mi? Şüphesiz, o da gerekli.
Madem öyle, o halde biz de soralım: Yıllar yılı sürüp giden o bol alkışlı öfkeli hamasetlerin, başta İsrail politikamıza, yahut Suriye, Rusya, İran, Irak politikamıza zerrece bir faydası oldu mu? Olduysa neler? Bir getirisi var mı? Varsa neler?
Can alıcı bir diğer soru da şu: Bütün o dış politikaların bugün yerinde yeller esmiyor mu? Şayet, “Hayır, esmiyor” diyen varsa, lütfen istikrarlı-istikametli şekilde devam edip giden mezkûr diplomatik gelişmelere dair bir tek örnek göstersin. Ne acı ki, gösterilemez.
Hâsıl-ı kelâm: Diplomaside geçersiz olup çoktan iflâs etmiş olan “öfkeli hamaset”in iç politikada da aslında iflâsın eşiğine geldiğini görmeye başlayan AKP’li dostlarımız var; lâkin, “siyaset topuzu”na mâruz kalma korkusuyla, şimdilik sesini çıkaramıyor. Yarın öbür gün bir tökezlenme olduğunda, meselâ o topuz kırıldığında, asıl o zaman seyredin siz bağıra-çağıra konuşup duranları. Bu hatırlatmaları da, özellikle o gün şaşırmamanız ve hayrette kalmamanız için ara ara yapma gereğini duymaktayız, bilesiniz.
@salihoglulatif: Nihayet, Esed rejimi ve Suriye politikasında da tam tekmil bir U dönüşü... Artık "Katil Esed gitmeli!" denmeyecek; aksine, Esed’i devirmek isteyen örgütlerle mücadele edilecek: Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’deki rejim güçleriyle birlikte...