Zaman zaman kısa aralıklarla da olsa tereddüt geçirdiğim oluyor: “Acaba Öcalan değişti mi? Yoksa, tövbe edip hidayete mi erdi?” diyerekten.
Bu tereddütlü bakışın milâdını yokladığımda, beş-altı sene evvel duyurusu yapılan “Çözüm Süreci Tiyatrosu”nda ilk kez açık açık dillendirilmeye başlanan şu sözlere rastladım:
“Devletin bazı birimleri İmralı’daki ile görüşüyor. Şu anda bile görüşmeler yapılıyor. Bilgimiz dahilinde tabiî. Hatta, Müsteşarım da gidip görüşüyor. Bugün kendisi de artık bizim gibi düşünüyor.”
İmralı’daki acaba şimdi neyi nasıl düşünüyor? Kimse bilmiyor.
Ne zaman bilebiliriz? Onunla görüşenler, işlerine gelen açıklamalarda bulunduğu zaman.
Peki, İmralı’da dünyanın gözü önünde aylarca devam eden mahkemenin nihaî kararı neydi?
Bugün onu da bilen az; ama, siyasî iktidarın o kararı bile taktığı falan yok. “Var” diye bir iddiada bulunan olursa, lütfen önce bir emsâlden söz etsin; yani, Türkiye Cumhuriyeti tarihinden bir başka örnek göstersin.
Durum, cidden tam bir muamma.
Gelişmeler, yerleşik kànun, kural ve kaideye göre değil, kişiden kişiye göre şekillenip cereyan ediyor.
* * *
Geçen hafta Cuma günkü yazımızda, aynı siyasî iktidarın kimi sözcüsü, kimi şakşakçısı, kimi de pâyandası durumunda olanların, aynı Çözüm Süreci Tiyatrosunda sahneye koydukları “Öcalan güzellemeleri”nden derlenmiş bir potburi sunmuştuk.
Şayet aynı şeyleri vaktiyle bir başkası söylemiş olsaydı, hiç şüphesiz alnının çatısına hemen “hain” damgasını vurur, onu dünya âleme rezil ederlerdi.
Bir başka tuhaflık da bugün revaçta. “Tek adam” partisinin meddahları ve hatta kurmayları tarafından Çözüm Süreci boyunca Öcalan’ın lideri olduğu PKK hakkında sarf edilen sözleri siz kalkıp bugün söylemeye kalkışırsanız, şüphesiz yine aynı damgayı yersiniz. Üstüne üstlük, bir ton da “Seni gidi kanlı terör örgütü yanlısı, seni...” huşûnetine hedef olursunuz.
Şimdi gelelim, sözünü ettiğimiz bu gel-gitli muammanın en çarpıcı tablosuna...
Muktedirlerin Çözüm Süreci Tiyatrosunda söylediklerine karşılık en ufak bir eleştiriye dahi tahammülleri yoktu.
Hatta, “Yahu bu kadar da ileri gitmeyin. Karşımızdaki yapı, adıyla sanıyla bir terör örgütüdür. Buna asla güven olmaz” dediğinizde bile, sizi hemen tefe koyar ve en ağır toplarla sizi bombardıman ederlerdi.
Meselâ, şu tarz mukabelelerde bulunurlardı: “Sana ne oluyor arkadaş! Reis öyle diyorsa, öyledir. Sen ondan daha mı iyi biliyorsun? Hem sen kim oluyorsun? Kendini ne zannediyorsun? Yoksa, sen ‘Çözüm’ olsun istemiyor musun? Yoksa sen terör olayları sürsün, kan akmaya, analar ağlamaya devam etsin mi istiyorsun? Seni gidi ‘Çözüm’ düşmanı seni!”
Fesübhanallah! Şu balık hafızalı toplumun haline bakın, görün ki, bütün bu olup bitenler adeta unutuldu, gitti. Yakın zamanı bile hatırlayan çok az iken, yapılan tuhaflıkların hesabını soracaklar ise, ortada hemen hiç yok gibi...
* * *
İmralı’ya bugüne kadar sayısız gidişler gelişler oldu.
PKK’nın taraftarı olsun, karşıtı olsun, şimdiye kadar hiç kimse Öcalan’ın değiştiğine, yahut yaptıklarına pişman olduğuna dair en ufak bir bilgiyi paylaşmadı.
O halde değişen ne? Değişen ne ki, devlet ve hükûmet ehlinin tavrı, bakışı ikide bir değişiveriyor?
Terör ve anarşi devam ediyor mu? Ediyor. Örgüt lideri, otuz yıllık kanlı bilânçodan dolayı nedâmet duydu mu? Hayır.
Çocuklar, gençler ölmeye, analar ağlamaya devam ediyor mu? Ediyor.
Peki, terör ve anarşinin “İstibdad-ı mutlaka, veyahut rüşvet-i mutlaka”dan başka bir çaresi var mı? Yok. O halde, niçin bocalayıp duruyorsunuz? Neden ikide bir köklü tavır değişikliğine gitme ihtiyacını duyuyorsunuz?
Biliyoruz. Bunları sorup hatırlatmamız bile zorunuza gidiyor. Bize fenâ halde kızıp duruyorsunuz.
Kim ne yaparsa yapsın, bizim için mühim ve üstün olan “Hakk’ın hatırı”dır. Bu hatırı asla hatırdan çıkarmadan, bildiğimiz ve inandığımız hakikatleri söylemeye devam etmek, üstümüze borçtur, vecibedir.
Yıllar önce Bekaa’da verilen sayısız pozlardan sadece biri. O günden bugüne çocuklar-gençler ölmeye, analar ağlamaya devam ediyor. Bu ölümlere sebebiyet verenler hiç pişmanlık duymadıkları halde, ne yazık ki, onlar hakkındaki bakışlar, tavırlar, yorumlar değişiyor, zaman zaman. Garip bir dünyanın çok tuhaf bir zaman diliminde yaşıyoruz, vesselâm...