Halk Partisi’nin (Halk Fırkası, CHP) 15 Ekim 1927 tarihinde başlayan 2. Kongresine (Kurultay) M. Kemal’in okuduğu Nutuk damgasını vurdu.
Tam altı gün (37 saat) boyunca okunan Nutuk’ta, yeni Türkiye’nin tarihi “Samsun’a çıkış günü” olarak kabul edilen 19 Mayıs 1919’dan başlatılıyor.
Bu tarihin önce yok. Anlatılmıyor. Hatta, Samsun’a nasıl gidip gelindiği, oraya kimin emri ve onayı ile gidildiği dahi yer almıyor.
Ne tuhaftır ki, Kemalistler de bu noktaları araştırma, soruşturma, sorgulama gereğini dahi duymuyor. Dahası, bir “hatıra” niteliğinde olan, üstelik defalarca değiştirilerek orijinali de bozulan elindeki herhangi bir Nutuk nüshasında ne yazıyorsa, onu olduğu gibi kabullenme cihetine giderler.
Bu da, onları hem bağnazlığa sevk ediyor, hem de tarihin gerçeklerinden uzaklaştırarak onları “yarı cahil” bir duruma düşürmüş oluyor. Bu tarz iddialara karşı gelenlere şunları sorabiliriz:
* M. Kemal ve beraberindekiler, kendi başlarına mı Bandırma Vapuruna binerek İstanbul’dan çıktılar?
* O tarihte Devlet ve Hükûmet Başkanlarından izin almadan, bir paşa veya bir paşalar grubunun kendi kafasına göre hareket etmesi, seyahata çıkması mümkün mü? Bunun için gösterilecek bir örnek var mı?
* İstanbul’un İngiliz işgalinde olduğu o dönemde, bir vapur ve içindeki paşalar grubu, izinsiz-vizesiz şekilde İstanbul Boğazından çıkabilir miydi? Başka çıkan var mı?
* Kâzım Karabekir, M. Kemal’den tam tamına bir ay evvel Trabzon’a ayak basmış değil miydi? Orada İstiklâl Harbi için millî orduyu hazır hale getirmiş ve gelip başına geçmesi için M. Kemal’i dâvet etmiş değil miydi?
* Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından (30 Ekim 1918) hemen sonra, Anadolu ve Trakya’nın hemen her tarafında “vatan ve milletin hukukunu müdafaa” maksadıyla cemiyetler kurulmadı mı? 19 Mayıs’tan en az altı ay evvel millî karakterli milis teşkilâtlanmalarına başlanmadı mı?
Yani, 19 Mayıs’tan evvel hiçbir şey yapılmadı mı? Zifirî, kapkaranlık bir tarih dönemi mi yaşandı?
Böyle bir tarih anlayışı olabilir mi? Orta yerde böyle yığınla sorular varken, yakın tarihimizle ilgili bir tek Nutuk’la yetinmek, gerçeklikle bağdaşmadığı gibi, iyiniyetle de bağdaşmıyor.
Bu anlamsız ve gereksiz cendereden sür’atle çıkılması gerekiyor.
Millî kahramanlar geçidi
Aslında kısmen de olsa cevabı içinde bulunan sorulara başlamışken, ayrıca Millî Mücadele kahramanı olup, sonrada zulme, gadre uğramış, hatta bir kısmı “vatan haini” muamelesi görmüş bazı şahsiyetleri de hatırlatmakta fayda var. İşte, o kahramanlar geçidinden meşhûr olmuş birkaç isim:
* Kafkas Cephesi gazisi olup Millî Mücadele saflarında yer alan Bediüzzaman Said Nursî’ye, 1925’ten sonra adeta bir câni muamelesi yapıldı. Hiçbir suçu tesbit edilemediği halde, bütün vatandaşlık hakları men ve ihlâl edildi. Buna ne demeli, nasıl yorumlamalı?
* Şark Cephesinde peşpeşe fetihler gerçekleştiren Kâzım Karabekir, 1925’ten sonra, adeta hain muamelesi gördü. İdamla yargılandı ve tâ 1939’a kadar Ankara’ya gelip ayak basamadı. İyi mi oldu?
* Karabekir gibi, İstiklâl Madalyasına sahip Çerkes Ethem, Erzurumlu Rüştü Paşa, Rauf Orbay, Refet Bele, Cafer Tayyar, Ali Fuat Cebesoy gibi Millî Mücadelenin gözü pek kahramanları da birer birer safdışı edildiler. Niçin diye sormalı değil miyiz?
* Yine Millî Mücadele saflarında kendi çapında gayret göstermiş olan Halide Onbaşı ve kocası Adnan Adıvar da, 1925’ten sonra diskalifiye edilerek, sadece Ankara’yı değil, ülkeyi bile terk etmeye zorlandılar. Bunu da sorgulamak gerekmez mi?
@salihoglulatif: Bugün pürtelâş "Aman ha oylar bölünmesin" diyen gömlekli-gömleksiz bilumum Millî Görüşçüler, 1961-73-77 seçimlerinde oyları bölerek CHP’yi iktidara taşımaktan sâbıkalıdırlar. Sıdk, samimiyet, ciddiyet esastır.