"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nur’un dersi şa’şaalı olmaz

M. Latif SALİHOĞLU
06 Şubat 2015, Cuma
Risâle-i Nur kaynaklı derslerin ideal mânâda nasıl yapılacağına dair bahisler bulunduğu gibi, dersin nasıl yapılamayacağına dair kuvvetli senetler ve deliller de var, Nur Külliyatının muhtelif eserlerinde.

Daha evvelki yazılarımızda bu noktayı delilleriyle birlikte nazara vermiştik. Gelen mesajlardan anlaşılıyor ki, aynı mevzuda biraz daha tahşidat yapmaya ihtiyaç var.

Aşağıda, bu mühim noktanın fevkalâde düşündürücü yeni delilleri zikredilecek.

* * *

Yeni Said, 1920’li yıllarda bilhassa Barla’da başlayan Isparta hayatında gösterişten, şân û şöhretten ve şa’şaalı bir sûrette görünmekten şiddetle kaçınıyor.

1950’li yıllardaki “İkinci Isparta Hayatı”nda ise, talebeleriyle birlikte bilfiil tatbikatını da yapmış olduğu orijinal Risâle-i Nur derslerinin, yine gösterişten, şa’şaadan uzak ve gayet mütevazıyane bir sûrette yapılması gerektiğini ders verip tavsiyede bulunuyor: “Nur şakirtleri, mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir Dershane-i Nuriye açmak lâzımdır.” (Emirdağ Lahikası, s. 217)

Bu cümledeki anahtar ifadelerden de anlaşılacağı üzere, dershanelerin, mümkün olan her yerde, yani “yaygın şekilde” ve fakat “küçücük dershaneler” sûretinde olması tavsiye ediliyor.

Burada, hem “sırrân tenevveret” düstûruna uygun, hem de gösterişten, şa’şaadan uzak ihlâs temelli bir hizmet tarzını nazara veriyor.

* * *

Rahmetli Bayram Yüksel Ağabey anlatmıştı: Üstadımız, 1953’ten sonra tekrar Isparta’ya gelip yerleştiğinde, biz bu duruma çok sevindik. Isparta’da geniş mânada bir fütûhat olması için, grup grup adamlar toplayıp Üstadımızın yanına, sohbetine getirmeyi düşünüyorduk.

Bu fikrimizi ihsas ettiğimizde, Üstadımız hiddetle şu mukabelede bulundu: “Kardeşlerim! Bana grup grup adamlar toplayıp getirmeyin. Adam olan, nasîbi bulunan kendisi gelir, hakikati bulur. Risâle-i Nur, müşteri aramaz, kimsenin ayağına gidip yalvarmaz. İhtiyacı olan, bu Nurlara ihtiyaç duyan, bir vesile ile kendisi gelir, hissesini alır.”

Evet, Risâle-i Nur için “Müşteri aramaya da mecbur değiliz. Müşteriler yalvarmalı” diyor, Hz. Bediüzzaman. (Bkz: Kastamonu Lâhikası, s. 188)

Salonda kadınlı-erkekli ders

Yine merhum Bayram Ağabey anlatmıştı: Üstadımız Isparta’da iken, yeni açılan İmam Hatip Okulunun geniş salonunda, kadın-erkek karışık geniş katılımlı bir cemaate hitaben Nur dersleri yapması arzu edilmişti.

Üstadımız, böyle büyük salonlarda kadın-erkek umumî iştiraklı derslerin yapılmasına sıcak bakmadı. Okulun yakınlarında bir yerde mütevazı bir Nur dershanesinin açılmasını ve derslerin orada yapılmasını tavsiye buyurdu.

Bilâhare, bir yanlış anlaşılmaya meydan ve mahal vermemek için, ayrıca bir lâhika mektubu neşretti.

İşte, Emirdağ Lâhikaları arasında yer alan o mektubun ilgili kısımları:

Aziz, sıddîk kardeşlerim!

“Ben Isparta’ya geldiğim vakit, Isparta’da İmam-Hatip ve vâiz mektebinin açılacağını haber aldım. O mektebe kayıt olacak talebelerin ekserisi Nurcu olmaları münasebetiyle, o mektebin civarında gayr-ı resmî bir surette bir Nur medresesi açılıp, o mektebi bir nevi medrese-i Nuriye yapmak fikriyle bir hâtıra kalbime geldi. 

“Bir-iki gün sonra, gûya bir ders vereceğim diye etrafta şâyi olmasıyla, o dersimi dinlemek için ricâl (erkek) ve nisâ (kadın) kàfilelerinin etraftan gelmeleriyle anlaşıldı ki, böyle nim-resmî (yarı-resmî) ve umumî bir Medrese-i Nuriye açılsa, o derece kalabalık ve tehacüm olacak ki, kabil olmayacak.

“Afyon’da mahkemeye gittiğimiz vakitki gibi pek çok lüzumsuz içtimalar olmak ihtimali bulunduğundan, o hâtıra terk edildi, kalbe bu ikinci hakikat ihtar edildi. Hakikat de şudur: ‘Herbir adam, eğer hanesinde dört-beş çoluk çocuğu bulunsa, kendi hanesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zat birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nuriye ittihaz etsin. Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş-on dakika dahi olsa Risâle-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevaplarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesinde yazılan beş nevî ibadete de mazhar olurlar. Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi muameleleri de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir’ diye kalbe ihtar edildi. Ben de kardeşlerime beyan ediyorum.”  (Age, s. 338)

Risâle-i Nur talebeleri, hizmet-i Nuriyenin ilânât ve intişarı için konferans-seminer verebilir, panel-kongre-açık oturum tertip edebilir. Bunlarda herhangi bir sakınca, yahut yasaklama söz konusu değil.

Ancak, Risâle-i Nur’un ideal mânadaki daimî dersi, konferans havasında şa’şaalı-gösterişli olması gerekmediği gibi, derslerin kadın-erkek karışık vaziyetteki sinema-tiyatro salonlarında yapılmasına da ruhsat verilmiyor.

Evet, güzel ve ideal olan, her şeyin fıtrî şekliyle ve orijinal haliyle muhafaza edilerek idame ettirilmesidir.

***

@salihoglulatif: Risâle-i Nur’da tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyete çok ehemmiyet verildiği gibi, gösterişli ve şa’şaalı hareketlerden de mümkün mertebe uzak durulması gerektiği hususu, tesirli bir sûrette ders veriliyor.

Okunma Sayısı: 5775
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Faruk

    6.2.2015 18:18:52

    " Evet. Lâkin bize ulaşmış olan encesin (daha pis) temizliği hesabına, onun izalesine çalışan necise 'necis' (pis) demekle onu da kendimize sıçratmak maslahat olmasa gerektir. Mesela: Bir hınzır seni boğuyor. Bir ayı da onu boğuyor. Ayının bağrına dürtmekle kendine musallat etmek, akıldan ziyade cünundur. Zaten bir cinnet-i müstevliye dünyaya dağılmıştır." "Rumuz".

  • Latif Salihoğlu

    6.2.2015 16:02:29

    Muhterem Faruk... Bizim tenkit ettiğimiz ders-sohbet tarzında azimet-i şer'iye bulunmadığı gibi, ruhsat-ı şer'iye dahi yoktur. Bu nevzuhur şeyin nasıl bir seyir takip ettiğini ve harim-i ismet dairesinde ne tür sıkıntılara sebebiyet verdiğini yakînen görüp bilerek gerekli ikazlarda bulunmaya çalıştık.

  • Faruk

    6.2.2015 15:20:37

    "Muhterem Ahmed Hamdi Efendi Hazretleri! "Bir hadise-i ruhiyemi size beyan ediyorum: Çok zaman evvel zatınız ve sizin mesleğinizdeki hocaların zarurete binaen ruhsata tabi ve azimet-i şer'iyeyi bırakan fikirler, benim fikrime muvafık gelmiyordu. Ben hem onlara, hem sana hiddet ederdim. 'Neden azimeti terk edip ruhsata tabi oluyorlar' diye...kalbime sizi tenkitkârane bir teessüf geldi. Birden ihtar edildi ki: "Bu senin eski medrese arkadaşların olan başta Ahmet Hamdi gibi zatlar, dehşetli ve şiddetli bir tahribata karşı 'ehvenü'ş-şer' düsturuyla mümkün olduğu kadar bir derece bir kısım vazife-i ilmiyeyi, mukaddesatın muhafazasına sarf edip, tehlikeyi dörtten bire indirmeleri, onların mecburiyetle bazı noksanlarına ve kusurlarına inşaallah keffaret olur" diye kalbime şiddetli ihtar edildi. Ben dahi sizleri ve sizin gibilerini, o vakitten beri yine eski medrese kardeşlerim ve ders arkadaşlarım diye hakiki uhuvvet nazarıyla bakmağa başladım." (Emirdağ Lahikası II, s. 10)

  • M. Latif Salihoğlu

    6.2.2015 10:48:38

    Hasan Kardeşim, Bizim işlediğimiz konu “Risâle-i Nur dersleri”; sizin bahsettiğiniz konu ise “Risale-i Nur’un meselesi...” Konuların makamları birbirinden farklılık arz ediyor... Bizim işlediğimiz konu “tedrisat”la, sizin bahsettiğiniz konu “ilânât”la alâkalı... Keza, biri “Medrese-i Nuriye”, diğeri “Medrese-i Yusufiye” ile bağlantılı konular. Birincisini, doğrudan kendimiz yapıyor ve yapmalıyız; diğerinin meydan-ı zuhura çıkmasına ise ehl-i dünya sebebiyet veriyor... Bahsettiğiniz (Şualar, s. 431) Afyon Mahkemesiyle (1948) alâkalı o ifadenin bir benzeri, ayrıca 1952’deki İstanbul Gençlik Rehberi Mahkemesi vesilesiyle de zikrediliyor. Yani, biz iktisatlı ve mütevazı şekilde hizmetimizi yaparken, ehl-i dünya da bilmeyerek bu hizmetin şâşaalı surette parlamasına sebebiyet vermiş oluyor.

  • abuzer

    6.2.2015 10:44:56

    Allah razı olsun zamanında isabetli bir konu yu işlediniz. Allah yardımcınız olsun.

  • ilimdar kaya

    6.2.2015 10:25:02

    Muhterem abiciğim sizden Allah ebediyen razı olsun ders yapma konusunda yazdığınız üç adet yazıyı zevkle okudum.Bugüne kadar en rahatsız olduğum konuyu gündeme taşıdınız.Ders yapıyorum diye artislik yapanları,nuru anlatmak yerine kendini anlatanları,nazarları RNR yerine kendine çevirenleri,ölçüyü kaçırarak sağdan soldan okudukları malumatları,hatıraları ballandıra ballandıra anlatanları,hel davranışı enaniyet,kibir kokan insanların hizmet namına verdikleri birşey yok. Bizlerde haliyle rahatsız oluyoruz ,bu tür ders yapanlardan rahatsız oluyoruz ,zevk almıyoruz,hatta ders yerini terk etmek istiyoruz.İnşallah bu yazılarınız bizlerin kusurlarını görmeye vesile olur diye düşünüyorum .Binler selam

  • Hasan KOÇ

    6.2.2015 09:05:52

    Latif abi yazdıklarınıza katılıyorum ancak bu konuda ayrı bir hususu da üstat şu şekilde belirtiyor;"Evet, Risale-i Nur'un meselesi, âlem-i İslâmda, hususan bu memlekette küllî bir ehemmiyeti bulunduğundan böyle heyecanlı toplamalarla umumun nazar-ı dikkatini Nur hakikatlerine celb etmek lâzımdır ki, ümidimizin ve ihtiyatımızın ve gizlememizin ve muarızların küçültmelerinin fevkinde ve ihtiyarımızın haricinde böyle şâşaa ile Risale-i Nur kendi derslerini dost ve düşmana âşikâren veriyor.14.şua"

  • Garib Doğu

    6.2.2015 08:44:41

    Evet, derslerin nasıl yapılması gerektiği,Risalelerden derlenen mektuplarla ortaya konulmuş.Nasıl yapılmaması konusunda da gerekli bilgi yazıda mevcüt.Yeni şeyler icat etmeye gerek yok. Müşteri arama hırsı ise nefistendir.Ne diyor istkamet reberi;ihtiyacı olan bir vesile ile gelir,bulur.Nurun düsturlarına riayetle,ifrat ve tefritten uzak olarak,halisane hizmet edilirse nasibi olan Risale-yi bulur.Yazı belirtildiği gibi mesleğimizde şaşaa yoktur.Alayış,numayiş yoktur.Hele şan,şeref,şöhret peşinde koşmak hiç yoktur.Bunlar kabir azabını netice verdiği için şiddetle bunlardan kaçınmamız tavsiye ediliyor nur satırlarında.Sevgili yazarımız Latif Salih oğlu ve diğer bütün aziz yazarlarımız,ifrat ve tefritten azade, Nurun ve hakikatın mustakim prensiplerine bağlı olarak yazılar yazmaktadırlar.Bu büyük bir mazhariyettir.Bir lutfu ilahidir.Bu vasıfarı ile hepsini can-ü gönülden tebrik ediyorum.Allah yar ve yardımcıları olsun.

  • ÇETİN ACAR

    6.2.2015 00:37:27

    yazınızla, internet sitelerinde risale-i nur derslerinde kendi şahsını ön plana çıkararak Nur'un hakikatlerini arka plana atan şovmenlere tam bir şamar olmuş. allah senden razı olsun. derslerin nasıl yapılması ve ders yapılan yerin ve cemaat yapısı hakkındaki düşüncelerinize katılmamak mümkün değil. bizler neticeden sorumlu değiliz, düsturlara uymakla mükellefiz. bu tarz yazılara her zaman ihtiyaç var. allah razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı