Millî Görüşü temsil eden Saadet Partisi (SP), 1 Kasım seçimlerine tek başına katılıyor.
Bir önceki seçimde onunla ittifak kuran BBP de öyle.
Bu iki partinin 7 Haziran’daki müşterek oy miktarı bir milyon civarındaydı. Bu da, geçerli oyların yüzde 2’sine tekabül ediyor.
1 Kasım seçimleri için yapılan hemen bütün anketlerde, SP’nin oylarında ciddî bir azalmanın olduğu görülüyor. Bunun iki sebebi var.
Birisi, BBP’nin ayrılması.
Diğeri, Millî Görüş Hareketinin geleceğinden endişe duyan kesimin 1 Kasım’da AKP’ye oy verecek olması.
Kendi imkânlarımla yaptığım araştırma ve çevremde yapmış olduğum gözlem ve tesbitler de aynı realiteye parmak basıyor.
Bu hususu tahkik ettiğimde ise, şöyle bir mülâhazanın varlığına yakînen şahit oldum:
Millî Görüşçülerin çoğu, Saadet Partisini—selefleriyle birlikte—Millî Görüş Hareketinin “yuvası ve kuluçkası” olarak görüyor. 13 senedir tek başına iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisini ise, bugün itibariyle “Millî Görüş Hareketinin kalesi” konumunda görüyor.
Öyle gördüğü için de, şöyle düşünüyor: Neticede Millî Görüş’ün kuluçkasından çıkmış olan AKP’nin iktidardan düşmesi, bir yönüyle Millî Görüş kalesinin düşmesi anlamına gelir. Buna da biz razı olamayız.
Bu görüşü dillendiren bazı dostlara şöyle bir hatırlatmada bulundum: Hani bunlar çıkıp “Millî Görüş gömleğini çıkardık” diyorlardı?
Şipşak cevap şu oldu: Canım, ne olacak ki... Gömleğini çıkarır, tişörtünü giyer. Siyasette normaldir, böyle şeyler. Hem, gömlek çıkarıldıysa da, ceket, pantolon, hatta pijamalar bile aynen yerli yerinde duruyor. AKP’nin bütün lider ve kurmay sınıfı, Millî Görüş’ün efsanevî lideri merhum hocamız Necmettin Erbakan’a daima saygılı olmuşlar, hatta artık gizlemeye de gerek duymadan çıkıp “Bizim yolumuz, Erbakan’ın yoludur” diyorlar.
İşte, anketlere yansıdığı gibi, AKP’nin oylarında bir taraftan düşüş yaşanırken, bir taraftan da artış olmasının öncelikli sebebi budur: Millî Görüşçüler AKP’de birleşiyor.
İktidar partisinin oylarındaki erimenin birçok sebebi var. Bu sebeplerin en veciz izahını ise, Cumartesi günü CNN-Türk’ün canlı yayınında konuşan Bülent Arınç, şu sözlerle ifade etti: “Oy oranımız yüzde 50’ler civarında olduğu zamanlarda bize oy vermeyenler de bize saygılı davranırdı. Şimdi ise, vatandaşımızın yüzde 50’den fazlası artık AKP’den nefret eder bir hale geldi.”
Uyuyanlar ve “uyanık”lar
Bütün bu olup bitenlere bakınca, bilhassa merak ettiğimiz bir husus var, o da şudur: Eski-yeni, tişörtlü-gömlekli bütün Millî Görüşçüler, bugün itibariyle “Hareketimizin kalesidir, düşmemeli” diyerek AKP’de birleşiyor; eskiden Demokrat olan ihvanlarımız ise, yarı uykulu bir vaziyette hâlâ aynı nakaratı okumaya devam ediyor: “Yok yok, bunlar ‘Dindar Demokrat’ın tâ kendisi. Eski DP ve AP’nin devamıdır.”
Uyuyun, kardeşler uyuyun...
Bilmem ki hangi fırtına, hangi rüzgâr çıkıp bu acip hâb-ı gafleti dağıtıp intibah verecek.
* * *
Millî Görüşçülere ise “Uyandılar” bile diyemiyorum. Çünkü, onlar bu işte zaten “uyanık” kimseler.
Onlar, uzun yıllardan beri siyasete adeta “ibadet aşkı”yla çalıştıkları için, en iyi neticenin nasıl alınabileceğini de çok iyi biliyorlar.
Yani, meselâ, müthiş bir organizasyon ve dehşet verici bir propaganda sayesinde, gerçek potansiyellerinin beş-on misli kadar yüksek bir siyasî hasılâtı elde edebiliyorlar.
Yükselmiş oldukları makamda ise, o hasılâtın özellikle dinî-mânevî kısmını tüketmeye koyulurlar. Zamanla karşılaştıkları zorlukların üstesinden gelebilmek için de, o mânevî hasılâtı tüketmenin dozunu, şiddetini arttırmaya mecbur kalırlar; ya da, bunu yapmaya kendilerini mecbur hissederler.
Tıpkı, şimdilerde olduğu gibi...
MARUZAT
Üslûbumuz niçin şiddetlendi?
Mevcut siyasî iktidara, hiçbir dönemde yapmadığımız eleştirileri getiriyoruz şimdi.
İfade ve üslûp tarzımızı, hiçbir dönemde bu kadar sertleştirmedik.
Bu durum, hem yakınlarımızın, hem de içinde en fazla dost, ahbap ve akrabalarımızın olduğu AKP’lilerin de dikkatini çektiği için, hemen her fırsatta “Bunun sebebi nedir?” diye soruyorlar.
Ben de, Allah’ı şahit göstererek, içimden gelenleri onlara söylediğim gibi buraya da yazıyorum.
BİR: İktidar partisine yöneltmiş olduğum bu sert eleştirilerin öncelikli sebebi, şahsî, hissî olmadığı gibi, sırf siyasî düşünce farklılığından dolayı da değildir. Dolayısıyla...
İKİ: Bu siyasî yapının tam da ülkenin yönetimine geldiği dönemden başlamak üzere, Irak’ta, Mısır’da, Libya’da ve özellikle Suriye’de yaşanan insanî ve İslâmî trajedinin hem bir müsebbibi, hem de yüksek dereceli bir hissedarı olarak, bunları gördüğüm için;
ÜÇ: Çok yanlış ve çok da acemice yürüttükleri bir diploması sebebiyle, hem Türkiye’yi yalnızlaştırdılar, hem de Suriye’deki kaos ve trajedinin ülkemize de bulaşmasına sebebiyet verdikleri için;
DÖRT: Sırf siyasî ikballeri için, ülkeyi 1 Kasım seçimlerine mecbur ettikleri ve bu süre içinde, kendi kontrolleri veya bilgileri dahilinde olan bir gerilim politikasını devreye soktuklarına kesin sûrette kanaat getirdiğim için;
BEŞ: Yıllarca gündemde tuttukları ve sonunda adını "Çözüm Süreci" diye koydukları meselede, hem samimiyetten, hem de ciddiyetten nasipsiz olduklarına kanaat getirdiğim için;
ALTI: Bizim özelimizde kâinatta hiçbir şeye âlet edilmemesi, hele hele siyasî istismar malzemesi yapılmaması gereken Nur Risâlelerini, âlet etmenin ötesinde, tutup bunu tekelleştirmeye çalışmasını asla kabullenmediğim için;
Ve, daha başka önemli bazı sebeplerle, mevcut iktidara karşı üslûp ve ifademiz—gayr-ı ihtiyarî olarak—bir derece şiddet peydâ etti.
@salihoglulatif: İradesi zayıf gençleri ölüme götüren zehir: Bonzai... Liderperestliğin tavan yaptığı günümüzde zihin uyuşturan bir diğer tehlike: Siyasî Bonzai.