Hemen her vesileyle mevcut siyasî iktidarı tebrik eden aziz ve muhterem Ağabeyler!
Sizlere Hazret-i Üstad’ın Münâzarât’ta zikretmiş olduğu aşağıdaki hükmî ifadenin ölçü ve mikyasıyla seslenmek ve yine buradan almış olduğum ruhsat ve cesaretle sizlere bazı suâlleri tevcih etmek istiyorum.
Mâlûmunuz üzere, Üstad’ın söz konusu ifadeleri aynen şöyledir: “Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira, çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ, benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. ...Mihenge vurunuz.” (Age, s. 49)
* * *
Şimdi, âcizâne bendeniz de son otuz-kırk sene zarfında zuhûra gelen bazı hadiseler ile alâkalı tutum ve davranışlarınızı mihenge vurarak, müsaadenizle suâllerimi sıralamak istiyorum.
BİR:
Son yıllarda yapılan hemen her seçim öncesinde medya organlarında açıklama yapmak, yahut gazetelere ilân vermek sûretiyle, mevcut iktidar partisine destek verdiğinizi alenen izhâr etmektesiniz. Bunu hemen herkes görüyor, biliyor, anlıyor...
Fakat, bugünkü neslin bilemediği bir husus, sizlerin 12 Eylül Darbesi ve 1982 yılı sonunda referanduma sunulan Darbe Anayasası hakkındaki tavrınız, duruşunuz teşkil ediyor.
Bu meyandaki suâl şudur: Sizler, o zamanki darbeciler ve darbe anayasasına karşı nasıl bir tavır sergilediniz? Referandumdaki tercihiniz “Evet”ten yana mı, yoksa “Hayır”dan yana mıydı?
Prof. Dr. Servet Armağan, o tarihlerde Şehzâdebaşı’ndaki bir vakıf merkezine sizlerin dâvetiyle geldiğini ve Darbe Anayasasına “Evet” denilmesi yönündeki fikir ve kanaatte mutabık kalındığını “Bir Zamanlar Rektördüm” isimli kitabında açıkça ifade ediyor. Üstelik, sizlerin isimlerini de tek tek zikrederek.
Bütün bu ifade edilenler doğru mudur? Eğer doğru ise, o tarihteki siyasî düşünce ve tercihinizin de doğru olduğundan bugün emin misiniz?
Şayet o zaman yanıldı iseniz, bugün de siyaseten yanılmadığınızdan biz nasıl emin olabiliriz?
Velhasıl: Aradan geçen bunca zaman ve hadiseler, sizi mi haklı çıkardı, yoksa darbecilerle birlikte darbe anayasasına (ve dahi Kenan Paşanın aynı paketle Cumhurbaşkanı seçilmesine) da muhalefet ettiği için ağır bedeller ödeyen Yeni Asya camiasını mı?
İKİ:
Muhterem Ağabeyler!
Nur Risâlelerini “sadeleştirme” adı altında baştan sona “tahrif” edilmesinden şiddetle rahatsız olduğunuzu biliyoruz. Bu noktada, sizlerin hassasiyetine, duygu ve düşüncelerine de aynen iştirak ediyoruz.
Mihenge vurmak için hatırlatmak istediğimiz birkaç husus şudur:
- Büyük Doğu Mecmuasıyla ilk tahrifat teşebbüsünde bulunan şahsın Necip Fazıl olduğunu, Hz. Üstad’ın da Zübeyir Ağabeyi göndererek onu bu teşebbüsten vazgeçirdiği hususu sizlerin mâlûmu olsa gerek.
- 2012’den itibaren söz konusu tahrifatı yapanların, tâ 1965’lerde bu işi Necip Fazıl ile birlikte yapmak istediğini ve fakat Zübeyir Ağabeyin buna mani olduğunu da biliyorsunuzdur.
- Keza, Risâlelerin “sadeleştirme” adı altında tahrif edilmesi yönündeki fikir ve teşebbüslere karşı 1990’da müşterek imza ile uzunca bir mektup neşrettiğinizi de biliyoruz.
Bütün bu olup bitenlere rağmen, 1965’lerden tâ 2012’ye kadar geçen zaman zarfında mâlum tahrifatçılara karşı nasıl bir tedbir ve ihtiyatla hareket ettiniz? Onlara karşı nasıl bir tutum ve davranış biçimi sergilediniz? Söz konusu muhtemel tehlikeye karşı Nur Talebelerinin dikkatini çektiniz mi, onları teyakkuza sevk edecek ikazlarda bulundunuz mu?
Zira, şu tarz iddialar zihinleri bulandırmaya devam ediyor: Muhterem bir kısım ağabeylerimiz, 12 Eylül Darbesi vetiresinde aldandıkları gibi, günümüz tahrifatçıları hakkında da aldandılar. Hatta, onların hizmetlerine kuvvet verecek bir tutum sergilediler. Öyle ki, bazı ağabeylerimiz kendi evlâtlarını bile onların hizmetinde bulunmaya, onlarla birlikte hizmet etmeye sevk, yahut teşvik ettiler.
Bu meselenin de vüzûha kavuşturulması gerektiği kanaatindeyiz.
ÜÇ:
Daha evvelki mâlum “tebrik ve teşekkür” mesajlarınızda, hayatta olanlarınızdan altı-yedi kişinin ismi zikrediliyordu. Son ilân metninde ise, sadece üç ağabeyin ismi yer alıyor.
Bunun esbâb-ı mucibesi nedir?
Zira, bu husus çok farklı yorumlara, tevillere, hatta dedikodulara sebebiyet veriyor. Mümkünse, bu noktaya bir açıklık getirilmesi...
DÖRT:
Siyasî iktidarın liderleri ile Bakanlar Kurulu hakkında gazetelere tam sayfa bir tebrik ve teşekkür ilânının verilmesi fikri sizden mi çıktı, yoksa başkası tarafından önceden planlanıp hazırlanmış bir teklif olarak sizlerin tensibine mi sunuldu?
Aynı şekilde, söz konusu ilân metninin içine yüzden fazla vakıf-dernek gibi STK’nın isim isim dahil edilmesinden sizler haberdar mıydınız, yoksa sonradan mı bunun farkına vardınız?
Zira, ilân tablosuna bakarak şunu dillendirenler oluyor: Bediüzaman Said Nursî’nin talebeleri, Türkiye genelinde profesyonelce örgütlenmiş halde siyasî iktidarla birlikte çalışıyor.
Bu menfî bakış tarzının da nazarlardan tard edilmesi gerekiyor.
* * *
Aziz ve muhterem Ağabeyler!
Şüphesiz mihenge vurulacak, izahı arzu edilecek daha başka meseleler de var. Fakat, şimdilik bu kadarla iktifa ederek, şayet bir kusurumuz olduysa affınızı diliyor, evvel-âhir hürmetlerimizi arz ediyoruz.
* * *
salihoglulatif: Evvelâ, Risâle-i Nur’a hizmet eden, Hz. Bediüzzaman’ın hizmetinde bulunan bütün Ağabeylere arz-ı hürmet ile mübarek ellerinden öpüyoruz.
Sâniyen, tahkik mesleğinin gereği olarak, onlardan südûr eden söz ve davranışları mihenge vurmaya kendimizi mecbur ve mükellef gördüğümüzü de beyan etmek istiyoruz.