Dünkü köşemizi, yakınlarımızın ve mesai arkadaşlarımızın vefatına ayırmıştık.
Bugünkü konumuz ise “meşhûrların ölümü”ne dair.
Acib bir rastlantı eseri olarak, birçok meşhûrun 2-3 Haziran günlerinde öldüğünü tesbit ettik.
Bu meşhûrlardan bazılarının isimleri ile doğum ve ölüm tarihleri sırasıyla şöyledir:
* Urfa doğumlu, Divan Edebiyatı üstadı Şair Nâbi: 1641-1712. (Mezarı Karacaahmet’te.)
* Fransız yazar ve düşünür Voltaire: 1694–1778. (3 Haziran Paris’te defin günü.)
* Modern dünya edebiyatının ikonik akımı yazarlarından Çek asıllı Franz Kafka: 1883-1924. (3 Haziran’da Viyana’da öldü.)
* Şair Nazım Hikmet Ran: 1902-1963. (3 Haziran’da Moskova’da öldü. Aşağıya bakınız.)
* Eski Genelkurmay Başkanı Org. M. Kâzım Orbay: 1886-1964. (Enver Paşanın eniştesi. Oğlu Haşim Orbay’ın Ankara’daki cinayeti yüzünden, kendisi istifa ederken, Vali Nevzat Tandoğan da bunalıma girip intihar etti.)
* Romancı ve oyun yazarı Orhan Kemâl: 1914-1970. (Bulgar Yazarlar Birliğinin çağrısı üzerine gittiği Sofya'da 2 Haziran’da öldü.)
* İran’ın ruhanî şahsiyeti ve 1979’daki devrimin lideri Ayetullah Humeyni: 1902-1989. (3 Haziran ‘da Tahran’da öldü.)
* Diyarbakır doğumlu şair Ahmed Ârif: 1927-1991 (2 Haziran’da Ankara’da öldü.)
* Gazeteci-yazar Ercan Arıklı: 1940-2003. (3 Haziran’da İstanbul’da geçirdiği trafik kazası sonucu öldü.)
* İş adamı, Banker Abidin Cevher Özden: 1933-2008. (Banker Kastelli lâkabıyla meşhur oldu. 2 Haziran’da Kadıköy’deki ofisinde kendi silâhıyla intihar etti.)
* * *
Bu listede yer alan her bir ismin, kendi çapında apayrı bir hayat mâcerası var. Her biri, yaşadığı ayrı bir macera ile meşhur olmuş. Biz bunların içinden şimdilik Nazım Hikmeti seçerek, onun kısacık bir biyografisini takdim edelim.
Kimdir Nazım Hikmet?
Başka ülkelerde de az-çok bilinen bir şair ve fikir adamı olan Nazım Hikmet, Türkiye'de kimliği, kişiliği ve fikriyatı üzerinde şüphesiz en çok tartışılan isimlerden biridir.
20 Kasım 1901 Selânik doğumlu olan Nazım Hikmet’in kütüğünde ise 15 Ocak 1902 yazıyor.
Kendisi, âmiyane tâbirle "dönme" bir ailenin çocuğudur. Babası Hikmet Bey, dedesi ise Nazım Paşa’dır. Ona dedesi ile babasının müşterek ismi verilmiş.
Bazı rivâyetlerde, dedesinin Mevlevî Tarikatından olduğu ifade edilir. Babasının ise, sıkı bir İttihatçı olduğu muhtelif kaynaklarda yer alıyor.
Meselâ, yıllar sonra (1918) "Kürt Teali Cemiyeti"ni kuracak olan Bedirhanileri vaktiyle İttihat–Terakki Cemiyetine kaydettiği için, İttihatçılar, Hikmet Beyi ödüllendirecek ve Matbuat Umum Müdürlüğü'ne getirecekti. (Bkz: Musa Anter; Hatıralarım, c. I, s. 105.)
Babası İttihatçı, kendisi ise zaman içinde “Kemalizmden Komünizme” yatay geçiş yapan Nazım Hikmet'in yolu, çeşitli mahkeme ve hapishanelerden geçti. Özellikle M. Kemal'in ağır hasta olduğu günlerde, onun hakkında da ağır hapis cezası verildi: 1938'in Ağustos ayı sonları...
* * *
Nazım Hikmet’in Yahudî kökenli Bolşevik lider Lenin'e, dolayısıyla Komünizme olan hayranlığı eski yıllara dayanır.
Gençliğinde, muhtelif vesilelerle Rusya'ya (Moskova'ya) gitti. Her gidiş-dönüşten sonra, komünizme olan hayranlığı ve bağlılığı bir kat daha arttı. (Zamanla TKP'ye de üye oldu.)
Sevdalandığı bu dünya görüşünü, hiç çekinmeden Türkiye'de, üstelik alenî bir şekilde övmeye, hatta savunmaya yöneldi. Bu da, haliyle bazı tepkilere ve şimşekleri üzerine çekmeye sebebiyet verdi.
Ne var ki, onun almış olduğu cezalar, sırf bu sebepten dolayı değildir. Cezanın asıl gerekçesi, mahkeme kayıtlarına "askerlerin kışkırtılması" şeklinde geçti.
1950’de serbest bırakıldı
29 Ağustos 1938'de 28 yıl hapis cezasına çarptırılan Nazım Hikmet, çeşitli cezaevlerinde (İstanbul, Çankırı, Bursa) 12 yıl yattıktan sonra, 1950 yılında çıkartılan bir af yasasıyla serbest bırakıldı.
Ancak, sürekli şekilde takip edildiği ve "çürük raporu" aldığı halde yeniden askere alınacağı korkusuyla, Türkiye'de daha fazla kalmaya dayanamayıp gizlice yurt dışına kaçtı.
Buna mukabil, 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulunca alınan bir kararla, Türk vatandaşlığından çıkarıldı.
Bundan sonraki hayatını Bulgaristan, Polonya ve Rusya'da yaşadı. Çeşitli evlilikler yaptı. Nihayet, 3 Haziran 1963'te Moskova'da öldü.
Ölüm sebebi "kalp krizi" olarak açıklandı. Mezarı halen Moskova'da olup, zaman zaman naaşının Türkiye'ye getirilmesi konusu gündeme gelmektedir.
Vatan haini miydi?
Nazım Hikmet, bir gazetede çıkan ve kamuoyunda kendisine vurulan "vatan haini" damgasından duyduğu rahatsızlığı ifade sadedinde 1962’de şu mısraları yazar:
Evet, vatan hainiyim,
Siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz;
Ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
Şose boylarında gebermekse açlıktan,
Vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
Fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
Vatan, mızraklı ilmihalse, vatan, polis copuysa,
Ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
Vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
Ben vatan hainiyim.
Yazın! Üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
* * *
Bu mevzuyu şu rasyonel ifade ile bitirelim: En bâtıl olan mesleklerde bile, bir dâne-i hakikat bulunabilir.