GÜNÜN TARİHİ 14 Mayıs 1950
Menderes ve büyüklük... Bu iki tabir birbirine öyle yakışıyor ki, ancak bu kadar olur.
Menderes, emsâlleri arasında hakikaten büyük ve mükemmel bir devlet adamıydı.
Özellikle siyasetin başına geçtikten sonra, vatan ve millet yolunda çok büyük hizmetlerde bulundu.
Aynı şekilde, din ve mukaddesat uğrunda da büyük hizmetlere imza attı.
Netice itibariyle, Menderes gerçekten de büyük adamdı; fakat, temsil ettiği fikir ve dâvâ, çok daha büyüktü.
Rahmetli Menderes’i ve onun temsil ettiği siyasî misyonu birlikte ve yukarıda kısaca ifade ettiğimiz denge ve ana çerçeve içinde anlatmayıp, onu başka türlü nazara vermeye çalışanlar, bilerek veya bilmeyerek, hem ona haksızlık yapmış, hem de temsil ettiği âsıl dâvâya ihanet etmiş olur.
Özetle: Menderes’e ihanet edenler, sadece onu iktidardan düşürüp dârağacına gönderenler değil; onun dâvâsına perde çekerek şahsını istismar edenler de gayet sinsi bir şekilde ihanet suçunu işlemiş oluyorlar.
Son yıllarda, özellikle ikinci kategoriye girenlerin sayısında hızlı bir artış var. Üstelik, sesleri de bir hayli gürültülü çıkıyor.
İşte, biz de bu sebeple, normalde “Demokrasi Bayramı” tadında yazılar yazmamız gereken böyle bir günde, şeytan taşlama kàbilinden de olsa, Menderes istismarcılarına dikkat çekme ihtiyacını duyduk.
* * *
Evet, maalesef, bilhassa son yıllarda “Demokratlık” noktasında sadece lâf û güzâf ile iş gören ve fakat yaşanmış olan DP ile Menderes’in dramdan sırf siyaset devşirme gayretini gösteren sürüyle istismarcı türedi.
Bu istismarcı şahısperestler, nâm-ı diğerle “adam-matik” fanatikler, hem yüzlerine maske takmış durumdalar, hem de dehşetli propaganda-i siyasetle ortalığı toza-dumana boğmaya çalışıyorlar. Tâ ki, gerçek hüviyetleri ortaya çıkmasın ve siyaseten ne mal oldukları milletin nezdinde anlaşılamasın.
O halde, hem Menderes gibi hakikî dâvâ adamlarını istismarcılardan ayırmak ve hem de onların temsil etmiş olduğu o büyük dâvânın izzetini, şerefini istismarcıların elinden kurtarmak icap ediyor.
Zira, burada, hakikaten büyük bir dâvânın ve muazzam bir kitlenin, hatta gelecek nesillerin bile temel hak ve hukukları söz konusudur.
* * *
Bu arada, istismarcıları nasıl tanıyabileceğimiz hakkında da birkaç noktaya kısaca temas edelim... Özellikle his, heyecan, duygu, hamaset ve hitabet argümanlarıyla kendilerini ustaca kamufle ettikleri için, onları sathî bir nazarla tanımak pek kolay görünmüyor.
Fakat, biz yine de birkaç madde halinde istismarcılıkla ve duygu sömürüsü ile iş görenlerin tarifini yapmaya çalışalım.
BİR: İstismarcılar, Menderes’in temsil ettiği dâvâdan ziyade, onun şahsını nazara verirler. Yani şahısperesttirler. Yani, zihniyet itibariyle “demokratik” değil, yeni tabirle “adam-matik”tirler.
İKİ: Demokrat Partinin siyasî misyonuyla bir alâkaları olmadığı halde, hemen her fırsatta, özellikle seçim zamanlarında merhum Menderes’in ismini bolca telâffuz ile resmini kullanma cihetine gideler.
ÜÇ: Demokrat Parti’nin din, vatan ve millet yolundaki icraatını nazara vermekten pek hazzetmedikleri halde, o icraatlar sebebiyle dârağacını boylayan Menderes’in posterlerini “siyasî post” olarak kullanmaktan geri durmazlar.
DÖRT: Zor ve tehlikeli zamanda meydanda görünmezler. Sipere yatarlar. Ortalık rahatlayıp risk azaldığında ise, canhıraş şekilde öne atılır ve en ön safta görünme riyakârlığını sergilerler.
BEŞ: Demokratların diplomasideki öncelikleri arasında ve başarı listelerinin ilk sıralarında görünen “komşularla uyum” ve bilhassa “İslâm ülkeleriyle ittifak” politikalarına bir türlü ayak uyduramazlar. Tam aksine “bütün komşularla problemli” ve “İslâm devletleriyle ihtilâflı” olma vartasına düşerler.
ALTI: Demokratlar, mümkün olduğunca yerli üretime dayalı yatırım, iş ve istihdam sahalarını açarken, demokratlığı isimden ve resimden ibaret olan taklitçiler ise, daha ziyade tüketmeye yarayan ve savurganlığı besleyen türlü ithal mallarını pazarımıza çekmekle meşgul olurlar.
YEDİ: Demokratlar, mukaddes dinî değerleri istismar etmez, bunları seçim ve siyaset malzemesi yapmazlar. Demokratların bu karakteristik özelliği, onları duygu sömürüsü yapmaktan da uzak tutar. Esasen, hakikî demokratlıkta, duygusallığa zaten yer yoktur.
Hamaset ve duygusallıkla iş görenler ise, genelde istismarcı ve duygu sömürücüsü olup gerçek demokratlıkla doğrudan bir ilgileri bulunmamaktadır.
SEKİZ: Hakikatli bir dâvâya en çok zarar veren, onun zıddı değil, onun benzeridir.
Bu realiteden hareketle denilebilir ki: Asırlık misyon sahibi asil ve köklü “Dindar Demokratlar”a en çok zarar veren, bu misyonla zıddiyet arz eden İttihatçı, Halkçı, Türkçü, Kürtçü gibi cereyanlar değil, tam aksine Ahrar-Demokratlarla sûrî benzerlikler gösteren “Dindar Milletçiler” ve onların gömlek-libas değiştiren zamâne versiyonlarıdır.
* * *
Mevzuyu, Üstad Bediüzzaman’ın Emirdağ Lâhikasında yer alan iktidardaki Demokratlarla ilgili birkaç ifadesiyle noktalayalım: "Şimdiki Demokratlara, eski zamanın Ahrarları nazarıyla bakıyorum... Ahrar denilen Demokratlar... Ankara’da dindar Ahrarların kongresi... Demokrat nâmında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler. Onların muvaffakiyetine çok duâ ediyorum. Ahrar Fırkası yine otuz beş sene sonra dirildi..." (Bakınız: Age, s. 271, 426, 267; Beyanat ve Tenvirler, s. 202)
***
@salihoglulatif: Bazılarının "birlik-beraberlik"ten anladığı tek şey: "Biz dindarız; o halde gelin bizim partide birleşelim"den ibarettir... Bunlar, NUR yerine siyaset TOPUZuna sarılırlar.
* * *
Müflis Suriye politikanızla öyle günâhlara-zulümlere-sefâletlere sebebiyet verdiniz ki, Körfez-Boğaz suları üzerinde 40 tane daha asma köprü yapsanız, yine temizlenemezsiniz.