İsviçre'nin Lozan şehrinde nihaî imzaların atıldığı (24 Temmuz 1923) Lozan Barış Antlaşmasının TBBM’de kabul ve tasdik tarihi yaklaşık bir ay sonra, yani 23 Ağustos 1923'tür.
Bu tasdik tarihinden yaklaşık 6 hafta kadar sonra (2 Ekim), yabancı (işgal) askerlerinin son birlikleri de Türkiye topraklarını terk edip gitti.
Ekim ayının ilk haftasında ise, yeni Türkiye’nin “Başkenti, Başşehri”nin neresi olacağı konusu gündeme geldi.
Esasen, daha evvel de mükerreren gündeme gelen bu meselenin, artık resmî olarak kesinlik kazanması gerekiyordu.
Millet Meclisi’nde yapılan kulis, görüşme ve müzakerelerde, ağırlıklı fikir “Ankara”da temerküz etmekle beraber, umumun görüşü “Ankara, Kayseri, Sivas müsellesi” yani üçgeni içindeki bir merkezin olması yönündeydi.
* * *
Birkaç gün süren kulis faaliyetlerinin ardından, 9 Ekim 1923 günü Hariciye Vekili İsmet Paşa ve bir grup arkadaşının imzasıyla, Millet Meclisi Başkanlığına—henüz tasarı halindeki—şu tek maddelik kànun teklifini sundular: “Türkiye Devletinin makarr-ı idaresi (başkenti) Ankara şehridir.”
Bu tasarının gerekçesinde, İstanbul’un Hilâfet merkezi olarak kalacağı ifade edilerek, “Yeni Türkiye’nin başkentinin Anadolu’da ve Ankara şehrinde olması gerektiği”ne dikkat çekiliyordu. Ayrıca, şu hususlar da nazara veriliyordu: Yeni yurdun kuvvet ve terakki kaynaklarını Anadolu’nun ortasında kurmak, dahilî ve haricî emniyet, asayiş, coğrafî ve sair stratejik vaziyetinin ehemmiyeti....
Söz konusu kànun tasarısı, komisyonlardan hızlıca geçti ve nihayet 13 Ekim günü Meclis Genel Kuruluna getirildi.
Bu esnada, eskiden beri M. Kemal ve ekibiyle arası hiç hoş olmayan Gümüşhane Mebusu Zeki Bey, Ankara’nın başkent yapılmasına karşı çıkarak yüksek sesle şunları söyledi: “Efendiler! Başkenti yalçın kayalarda, izbe ovalarda kurma çağları çoktan geçmiştir. Sizin İstanbul’a iğbirarınız nedir?”
(NOT: Bu zatın başına gelen fecaatler, ayrı bir yazı konusu.)
* * *
Nihayet, Ankara’nın başkent olması Mecliste oy çokluğuyla kabul edildi ve şu ifadelerde resmî kayıtlara geçirildi: “Karar No 27: Ankara şehrinin Türkiye Devletinin başkenti olması, ekseriyetle kabul edilip kararlaştırılmıştır.”
Edirne işgale uğrayınca...
İstanbul dışındaki bir merkezin başşehir yapılması hususu, tâ Meşrûtiyet günlerinde de tartışma konusu olmuştu. Bilhassa, Balkan Savaşının mağlûbiyetle neticelenmesi (1912) ve Bulgar işgaline uğrayan Edirne'nin de kaybedilmesinden sonra...
O tarihlerde Türkocağı kurucularından olan Ahmet Ferit (Tek), İstanbul'da çıkan İFHAM gazetesinde "Kostantiniye'den Osmaniye'ye" başlıklı bir yazı yazarak, bu meseleyi tartışmaya açtı. Onun teklif ettiği yer, Kayseri yakınlarındaki Osmaniye'dir. Çünkü, İstanbul artık ciddî bir tehlike ve tehdit altındadır.
Alman yanlısı bazı İttihatçıların tercihi ise, Konya, Sivas, Şam ve Halep gibi şehirlerdi.
* * *
Kayseri'nin yeni başşehir olması hususu ise, İstiklâl Harbinin en kritik aşamasında da gündeme getirilmişti.
Meselâ, Yunan ordusunun Polatlı'ya kadar ilerlediği 1920 yılı sonlarında, Ankara'da bulunan bir kısım hükümet evrakı, hatta bazı resmî birimler demiryoluyla Kayseri'ye taşınmıştı.
Ancak, 1921 yılı başlarında Yunan kuvvetlerinin peşpeşe yaşadığı mağlûbiyetlerden sonra Ankara rahat bir nefes aldı ve Kayseri'ye gönderilen evraklar Ankara’ya tekrar geri getirtildi.
@salihoglulatif:
Dünya siyasetine karışmadığımın sebebi: O geniş ve büyük dairede vazife az ve küçük olmakla beraber, cazibedarlık cihetiyle meraklıları kendiyle meşgul eder, hakiki ve büyük vazifelerini onlara unutturur veya noksan bıraktırır. Hem, her halde bir tarafgirlik meylini verir; zalimlerin zulümlerini hoş görür, şerik olur.
(Bediüzzaman Said Nursî)