"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Lâikliğin doğru tarifine dâir...

M. Latif SALİHOĞLU
10 Nisan 2015, Cuma
Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesindeki (1935) sorgulaması esnasında ilgili konuyla bağlantılı olarak, Bediüzzaman Hazretleri, kendisinin “Dindar bir cumhuriyetçi” olduğunu beyan eder.

Dindar bir cumhuriyet lâik olamaz; lâik bir cumhuriyet de dindar olamaz.

Din ve lâiklik, taban tabana zıt veya düşman olup çatışmasa bile, birbiriyle tamamen uyumlu da değiller ve asla aynileşemezler.

Nitekim, ilk TC Anayasasının 2. maddesinde “Devletin dini din-i İslâmdır” ifadesi yer aldığı müddetçe, lâiklik prensibinin yeri Anayasada yoktu.

Aynı şekilde, değiştirilen TC Anayasasının 2. maddesine “lâiklik” konulduğunda (1937) da oradan “din” tâbiri bütünüyle kaldırılmış oldu.

Hürriyetin, meşrutiyetin, cumhuriyetin İslâm dininde yeri vardır; laiklik ise, kategorik olarak aynı mânâ bütünlüğüne dahil edilemez.

Şu var ki, mevcut duruma rasyonel şekilde bakmakta ve ona göre davranmakta fayda var.

Bu hususla alâkalı olarak, yegâne üstadı, rehberi ve ilim kıblesi “Kur’ân-Mu’cizül-Beyân” olan Üstad Bediüzzaman’ın bakış açısı şöyledir: “(Lâ ikràhe fiddîn...) Mânâ-yı işârî ile der: Gerçi o tarihte, dini dünyadan tefrik ile dinde ikràha ve icbara ve mücahede-i diniyeye ve din için silâhla cihada muarız olan hürriyet-i vicdan, hükümetlerde bir kànun-u esasî, bir düstur-u siyasî oluyor. Ve hükümet, lâik cumhuriyete döner. Fakat, ona mukabil mânevî bir cihad-ı dinî, iman-ı tahkikî kılıcıyla olacak.” (Asa-yı Musa, s. 79)

İşte lâikliğin doğru tarifi

Hükümetler “lâik cumhuriyete” döndüğünde, bunu kabbullenmek veya sessiz kalmak yerine, buna mukabil manevî cihada yönelmek gerektiğini beyan eden Bediüzzaman, bizde yanlış tatbik edilen lâikliğin doğru tarifini ise şu sözlerle dile getirir:  “Eğer ‘lâik cumhuriyet”i soruyorsanız, ben biliyorum ki, lâik mânâsı, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvâcılara da ilişmez bir hükûmet telâkki ederim.” (Şualar, s. 318)

İşte, bu noktada yapılan tarif ve telâkki, bunun tercih edildiği mânâsına gelmez.

Kullanılan maskeler

Bediüzzaman Hazretleri, “kànun” diyerek “hürriyet, cumhuriyet, lâiklik” diyerek, bunları perde yapan ve perde arkasında din düşmanlığı politikası güdenlerin maskesini indirmek tarzında birtakım tariflerde bulunuyor.

Meselâ, bu maskeli din düşmanlarına özetle diyor ki: Siz hakiki hürriyetçi, cumhuriyetçi, adaletçi olmadığınız gibi, “lâiklik prensibi”ni dahi doğru mânasıyla tatbik ediyor değilsiniz. Siz, kendi yaptığınız kànunları bile çiğneyerek, vahşi çetelerden, hatta insan eti yiyen yamyamlardan bile betersiniz.

* * *

Son olarak, etrafında gezindiğimiz mânâ manzumesini daha da aydınlatan nuranî hakikatlerden bir demet sunalım...

"Ben de, din ve vicdan hürriyetinin bu ana umdesine güvenerek, yüzlerce âyât-ı Kur’âniyeye istinâden, medeniyetin bozuk kısmına, hürriyet perdesi altında yürüyen mutlak bir istibdâda, lâiklik maskesi altında dîne ve dindarlara karşı tatbik edilen en ağır bir baskıya muhâlefet etmiş isem, kànunlar haricine mi çıkmış oldum?” (Tarihçe-i Hayat, s.  564)

* * *

Eğer "Gençlik Rehberi’nin intişarıyla dinî terbiyeyi ders veriyor; bu ise lâikliğe aykırıdır" diye itham olunuyorsa, o halde lâikliğin mânâsı nedir? Biz de soruyoruz. Lâiklik İslâmiyet düşmanlığı mıdır? Lâiklik dinsizlik midir? Lâiklik, dinsizliği kendilerine bir din ittihaz edenlerin dine taarruz hürriyeti midir? Lâiklik, din hakikatlerini beyan edenlerin, imanî dersleri neşredenlerin ağızlarına kilit, ellerine kelepçe vuran bir istibdad-ı mutlak düsturu mudur? 

Lâiklik, bir vicdan ve fikir hürriyeti olduğuna göre, dinsizler ve din düşmanları, İslâmiyet aleyhinde her çeşit hücumları, taarruzları yapar, anarşik fikirlerini o hürriyet-i vicdan ve fikir bahanesiyle neşreder de, fakat bir İslâm âlimi o hürriyet-i fikir düsturuna istinaden bin yıldan beri İslâmiyetin serdarı olmuş bir millet içinde ve o milletin bin yıllık an’anesine, kanunlarına ittibâ ederek ve yine o milletin saâdeti uğrunda, ahlâk ve namusun muhafazası yolunda dinî bir ders beyan etmesi lâikliğe aykırıdır diye suçlu gösterilir, devletin nizamlarını dinî inançlara uydurmak istiyor diye mahkür gösterilir. Biz böyle bir gayr-ı mümkünün, mümkün olmasına ihtimal vermiyoruz. Adaletin buna müsaade etmeyeceğini şüphesiz biliyoruz. (1953 Gençlik Rehberi Mahkemesindeki savunmadan)

* * *

 “Asıl mesele, bu zamanın cihad-ı mânevîsidir. Mânevî tahribatına karşı sed çekmektir.” (Emirdağ Lahikası, s. 455)

***

@salihoglulatif: Risâle-i Nur’da pekçok meselenin izahı ve tarifi yapılıyor. Bu realite, tarif edilen şeyin kabul veya tercih edildiği mânasına gelmiyor.

Okunma Sayısı: 2682
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Latif Salihoğlu

    10.4.2015 14:42:38

    Bu konuyla alâkalı takınılacak tavır ile mükellef olduğumuz vazifeye dair "Anahtar ifade" mesabesinde Kur'ândan istihraç edilen şu manidar mesaja lütfen pür dikkat: "Ve hükûmet, lâik cumhuriyete döner. Fakat, ONA MUKABİL mânevî bir cihad-ı dinî, iman-ı tahkikî kılıcıyla olacak.” (Asa-yı Musa, s. 79)

  • ali yeşilkaya

    10.4.2015 12:20:16

    bu cümleden olarak 'manayı dindar cumhuriyet'le üstadın anlatmak istediği nedir?siyasi islamcıların şeriat devleti ile üstadın şer'i devleti arasındaki fark nedir?%60-70 tam mütedeyyin olduğunda sisteme bakışımız değişecek mi? vb.yığınla cevap verilmeye muhtaç soruları barındıran bu konuyu eski yayınlarımızı da tarayıp güncelleştirerek işlemeliyiz.gündelik parti siyasetinden çok daha önemli olan ve ittihad-ı islamın temininde politik şartlardan birisi olarak gördüğüm bu sistem tartışmasının üzerine risale-i nur enstitümüzün tekrar ve daha derinlikli eğilmesi çok faydalı olacaktır.

  • ali yeşilkaya

    10.4.2015 10:16:00

    çok güzel bir konu.bugünün şartlarında devlet laik-seküler yapıda mı olmalı,yoksa 'islam devleti' mi olmalı?risale-i nurda mesele nasıl değerlendirilmiş? laik devlet-islam devleti mefhumlarına üstadın tarifi nedir?'hükümet-i islamiye' tabiri neye dayanıyor?aslında üzerinde çokça yazıp çizdiğimiz, yayınlar yaptığımız bir konu.fakat bence genelde etrafında dolaşmak olarak nitelediğim çalışmalar bunlar.doğrudan 'şeriat devleti-islami devlet-laik devlet' konusunu işleyen risale-i nurdaki kavramlar ve tanımlar kullanılarak,daha derli toplu bir çalışma elzem bir ihtiyaç olarak görünüyor. ancak bu çalışmayı okuduktan sonra şu sorunun cevabını net olarak bulabilmeliyiz:üstada göre bugün türkiye laik mi yoksa islami bir devlet mi olmalı?benim şahsi görüşüm bizim tarif ettiğimiz standartlarda bir laik-seküler devlet olması yönünde.

  • Ahmet AKBAŞ

    10.4.2015 09:25:56

    2)evet üstad bediüzzamanın yukarıdaki laiklik tarifinden de anlaşılıyor ki; dinin, imanın, maneviyatın ve islamiyetin dünyevi hayattan ve devlet işlerinden tecrid edilmesi gibi bir durum söz konusu olmadığı gibi burada anlatılmak istenen maksat bu ulvi değerlerin siyasete, dünyevi makamlara, şan, şeref ve rütbelere ve maddi menfaate alet edilmemesi gerektiğidir.

  • Ahmet AKBAŞ

    10.4.2015 09:25:05

    1)Şimdi size lâiklik telâkkimizden de bahsetmek istiyorum. Lâiklik bir taraftan din ile siyasetin birbirinden ayrılması, diğer taraftan ise vicdan hürriyeti mânâsına gelir. Din ile siyasetin kat’î surette birbirinden ayrılması esasında en küçük tereddüde dahi tahammülümüz yoktur. En ileri milletlerin dahi din ile siyaset ve dünya işlerini birbirinden ayırdıktan sonra ne derece dinlerine bağlı kaldıklarını biliyoruz.(emirdağ lahikası sayfa:418) burada da görüldüğü gibi üstad laiklik tarifinde dinin devlet işlerinden ve dünyevi hayattan tecrit edilmesini kastetmiyor. yine ilginç bir şekilde üstad bediüzzaman'ın nazarında 'dinin, imanın, maneviyatın ve islamiyetin siyasete, dünyaya, makamlara ve maddi menfaate alet edilmemesi' o kadar büyük bir ehemmiyet teşkil ediyor ki yaptığı laiklik tarifiyle dahi bu büyük tehlikenin önüne geçmeye çalışıyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı