Yaşadığımız zamanın dehşetli tehlikelerine dikkat çeken veciz bir başka izah ve ifade de şöyledir:
“Bana ıztırap veren, yalnız İslâmın mâruz kaldığı tehlikelerdir.
“Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi.
“Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü, düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder.
“Cemiyetin basîret gözü böyle körleşirse, îman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırâbım, yegâne ıztırâbım budur.” (Bediüzzaman; Tarihçe-i Hayat, s. 542)
* * *
Hariçten gelen tehlikeler, genellikle gürültüyle, gümbürtüyle, yani bağıra çağıra “Geliyorum” diyerek gelir.
Haliyle, tedbir ve müdafaa vaziyeti de ona göre alınmaya çalışılır.
Dahilden gelen tehlikeler ise, sessizce, sinsice, yani sezdirmeden gelir. Kezâ, kendini “dost-ahbap” zannettirerek gelir. Bünyeye girip yerleşir.
Bu kemirici kurt veya mikrop fark edilir hale geldiğinde ise, ne yazık ki bünye artık takatsiz hale gelmiş, hatta bazan ölüm derecesine gelinmiş oluyor.
* * *
Yarım asırdan fazla bir zamandır neredeyse elindeki bütün sektörleri özelleştirmeye çalışan devlet, doksan yıldır “özel”in, “sivil inisiyatif”in elinde neşredilegelen Risâle-i Nur’u tekeline alarak bir ilke imza attı.
Hiç şüphe yok ki, hamiyet ve basiret ehlini dilhûn eden bu gelişmenin tâ başından itibaren, yine bünyenin içindeki kurtçuklardan istifade edilerek, feleğin çarkı tersine çevrilmeye çalışıldı.
* * *
Kezâ, “sadeleştirme” adı altında yapılan dehşetli tahrifat ameliyesi de, aynı şekilde dost çehreli görünerek yıllar yılı “kanımızı emen, can damarımızı koparan” bünye içindeki kurtçukların marifetiyle tatbik sahasına sokuldu.
* * *
Risâlelerin inhisarı, tahrifatı derken, sıra ne yazık ki “Nur derslerinin tahrif edilmesi” noktasına kadar gelip dayandı.
Başlangıçta gayet mâsumane görünen bu yeni tahrifat hareketi, gelinen nokta itibariyle, doksan sene evvel Barla’da mayalanan cemaat ruhunu zedelemeye, Nur’un kuvve-i kudsiyesini kırmaya, şahsiyet-i maneviyeyi şovmenlerin marifetiyle perdelemeye, imandan sonra gelen takvâ hassasiyetini türlü muzahrafat ve komiklikler ile törpülemeye, argo tâbirlerle ve malayani tasvirlerle safi zihinleri idlâl etmeye ve gençlik hissiyatını tahrik ile yıllar yılı teraküm etmiş olan mânevî hâsılat ve sermayeyi mahiyeti meçhûl yönlere doğru sevk etmeye çalışmaktan ibarettir.
Böylelerinin, gûyâ Risâle dersi adı ve nizamı altında görünür iken ağızlarından çıkan necasetli tâbir ve kelimeleri biz burada yazmaktan bile çekiniyor, cidden haya ediyoruz.
Bizim burada yazmaktan ayrıca imtina ettiğimiz işin çok daha vahim öyle cihetleri zuhûr etmeye başladı ki, bu vahametin farkında olmayan az sayıdaki bazı kardeşlerimiz, ne yazık ki bizim uyarılarımızı kendince gereksiz buluyor.
Oysa, “sürekli ağlatarak” din-imanî hakikatleri ders vermedeki sakıncaların çok daha büyüğü “sürekli güldürme” versiyonunda yatıyor.
Şayet, vaktiyle birincisi için gerekli uyarılar yapılıp tedbir alınması cihetine gidilebilseydi, bugün türlü fâcialarla yüzyüze gelme bahtsızlığı belki de yaşanmayacaktı.
* * *
Resmî tekelciler ve kànunî inhisarcılar gibi, yazılı ve sözlü tahrifatçılar da iyi bilsinler ki, meydan boş değil.
Dolayısıyla, meydanda istedikleri gibi at oynatmalarına hamiyet ve basiret sahiplerinin seyirci kalacakları zehabına kapılmasınlar.
Kezâ, bu dâvâ sahipsiz değil.
Dâvânın hakiki sahibi, şüphesiz Cenâb-ı Hak’tır. O, imhal etse de asla ihmal etmez.
Fakat, sebepler dünyasında yaşadığımız için, bu dâvânın zahirî sahipleri de var olup, bunların da hakiki Kur’ân şâkirdleri ve Nur’un ihlâslı hâdimleri olduğunu hatırlatmak isteriz.
Bu isimsiz kahramanların şimdiye kadar çekmediği ezâ, görmediği cefâ, ödemediği bedel neredeyse kalmadı.
Aynı şekilde, şimdi ve bundan sonra, hatta kıyamete kadar sürecek bütün sıkıntıları göğüslemeye lillahilhamd hazır durumdalar.
Velhâsıl, bir dâvâ bedel ödeyenin ve bedel ödemeye hazır olanındır. Dolayısıyla, çilesiz hazırcıların, zahmetsiz bedavacıların hevesleri kursaklarında kalmaya mahkûmdur, biiznillah.
***
@salihoglulatif: Bir dâvâ, bedel ödeyenin ve bedel ödemeye hazır olanlarındır. Nur dâvâsına gönül verip hayatını vakfedenler, her türlü zahmete katlanmaya, her nevi çileyi çekmeye peşinen hazırdır. Bu ihlâslı kararlılığın, Allah’ın inayetiyle kıyâmete yakın bir zamana kadar devam edip gideceğine inanıyoruz.