Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman’ın din ve laiklik ekseninde yaptığı konuşma, özellikle “Laiklik yeni Anayasa’da yer almasın” çıkışı, kamuoyunda büyük gürültülerin kopmasına sebebiyet verdi.
Doğrusunu söylemek gerekirse, sayın Kahraman’ın niyeti ne olursa olsun, onun bu çıkışı bir talihsizlik oldu ve faydadan çok zarar getirdi. Zira, öncelikle kendi partisi onun bu yöndeki açıklamasını yerinde bulmadı ve sahip çıkmadı.
Aynı şeyi, yine partisinin felsefesini taşıyan hükûmet cenahı için de söylemek mümkün.
Bu mesele hakkında Saray’dan nasıl bir tepki geleceği ise, henüz meçhûl; ancak, hükûmetin zıddına bir açıklamanın yapılması yine de beklenmiyor.
* * *
Öte yandan, Başkan Kahraman tarafından en hassas noktalara fırlatılan taşlar, ne zamandır sakinleşmiş görünen kurbağa sürüsünü fenâ halde ürkütmüşe benziyor.
Özellikle “Laiksiz bir Anayasa” taşıyla ürkütülen kurbağalar, öylesine bir cayırtı koparmaya başladılar ki, kulakları sağır edecek bir raddeye çıktı.
Bakalım, hiç gereksiz yere kopartılan bu fırtına dinecek mi, yoksa beraberinde yeni fırtınaların kopmasını mı tetikleyecek; yakında belli olur.
* * *
Meydana gelen şok sarsıntının dinmesini zorlaştıran bir nokta da şudur: Söz konusu talihsiz çıkışın sahibi Meclis Başkanıdır. Bu makamı işgal eden kişiden, çoktandır bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurması ve her kesimden temsilciyi bir masa etrafında toplaması bekleniyordu. Esasen, normali de budur zaten.
Fakat, umulanın ve beklenenin tam tersine bir durum çıktı ortaya. Üstelik, bunun telâfisi de pek kolay görünmüyor. Öyle ki, iktidar cenahında bile kabul görmeyen ve tasvip edilmeyen bu çıkışın, yeni Anayasa çalışmalarını zora sokacağı da bir vakıa.
Bütün bu zincirleme olumsuzluklar karşısında, muhtemelen, ya Meclis Başkanı geri adım atıp sözlerini tevil edecek, ya da iktidar kanadı yeni Anayasa için yeni bir formül arayışı içine girecek.
Gelişmelerin hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
GÜNÜN TARİHİ: 27 Nisan 2007
Darbenin 99. yılında e-muhtıra
Hareket Ordusunun Sultan II. Abdülhamid’e karşı yapmış olduğu darbenin tarihi, 27 Nisan 1909. Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanıp yayınlanan “e-muhtıra”nın tarihi ise, 27 Nisan 2007.
Buna göre, siyasî iktidarı hedef alan iki askerî müdahale arasında, gün ve tarih itibariyle enteresan bir benzerlik hali dikkati çekiyor. Meselâ: Bir asır arayla 27 Nisan gününün seçilmesi.
* * *
Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indiren darbeciler, 33 yıllık Padişahı Yıldız Sarayından alıp Selânik’e götürdüler ve orada sahibi Yahudi olan Alatini Köşküne hapsettiler. 1912’de başlayan Balkan Savaşları esnasında, Selânik’in elden gideceğini gören İttihatçılar, Sultan Abdülhamid’i oradan tekrar İstanbul’a getirerek Beylerbeyi Sarayı’nda mecburî ikamete mecbur ettiler.
* * *
27 Nisan 2007 tarihli “e-muhtıra”nın altında imzası bulunan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 2009’da katılmış olduğu bir Tv programında, söz konusu internet açıklamasının (e-muhtıra) kendisi tarafından kaleme alındığını, ancak bunun bir muhtıra olmadığını üstüne basa basa söyledi. Ne var ki, o açıklama basın ve kamuoyu nezdinde bir “e-muhtıra” şeklinde telâkki edildi ve tarihin kayıtlarına da bu etiketle geçmiş oldu.
* * *
Bu vesileyle şunu da belirtmek gerekir ki: 27 Nisan 2007 gecesi gündeme bomba gibi düşen o "basın bildirisi", medya gibi siyaset âlemini de bir hayli elektriklendirmesine ve ilk anda büyük bir şaşkınlığa sebep olmasına rağmen, bu girişim, toplumun hemen hiçbir kesimi tarafından tasvip görmedi, destek bulmadı ve bir bakıma yüzgeri edilerek tarihin çöplüğüne atılmış oldu.
* * *
İşte Org. Yaşar Büyükkanıt tarafından kaleme alınan o bildiriden bazı cümleler:
* Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan millî bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
* Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.
* Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silâhlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur.
* Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
@salihoglulatif:
Bizzat kendisinin bir Anayasa Komisyonu kurup her kesimi bir masa etrafında birleştirmesi gereken TBMM Başkanının, yine kendi eliyle masanın ayağını kırarcasına—üstelik, partisinin bile sahiplenmediği—o tuhaf sözleri sarf etmesi, doğrusu büyük bir tâlihsizlik.