Sinsî “İngiliz Siyaseti”nin manevraları sonucu elimizden giden Kudüs ve Kıbrıs tarihinde, 15 Temmuz’un çok kritik bir önemi var.
Evet, zamanla İslâm dünyasının yarıdan fazlasını sömürgeleştiren o meşhûr “İngiliz Siyaseti” son meyvelerinden biri, 1878’den itibaren Kıbrıs Adası’nın Rumlaştırılması; diğeri ise, 1917’den itibaren Filistin topraklarının dünyanın her tarafındaki Yahudilere peşkeş edilmesidir.
Bu iki beldenin asırlık çilesi, peyderpey ağırlaştırılarak günümüzde de aynen devam ediyor gidiyor.
Kudüs ve Kıbrıs’ın 15 Temmuz bağlantılarına gelince...
- Kudüs’ün Haçlı kuvvetleri tarafından ilk işgal tarihi 15 Temmuz 1099 senesidir.
- İngiltere’nin Osmanlı’dan gayet sinsi bir şekilde koparmış olduğu Kıbrıs’ta ise, 15 Temmuz 1974’te EOKA darbesi yaşandı.
Şimdi, bu iki hadisenin gelişme seyrine dair detaylara bakalım.
Kudüs’ün işgali
Muhtelif kaynaklara göre, dokuz kere düzenlenmiş olan Haçlı Seferlerinin birincisi, Kudüs'ün işgaliyle neticelendi: 15 Temmuz 1099.
Bu ilk ve en büyük seferin hazırlıklarına yaklaşık dört-beş yıl öncesinden başlandı: Gerek papazların idaresindeki kiliseler birliğinin kışkırtmaları ve gerekse devlet-hükûmet başkanı konumundaki kralların teşvikleri neticesinde, yekûnu yüz binleri aşan silâhlı birlikler teşkil edildi.
Bir kısmı sivil halktan, bir kısmı şövalyelerin idaresindeki kuvvetlerden ve en önemlisi de ateş gücü yüksek askerî birliklerden oluşturulan bu büyük Haçlı topluluğunun nihaî hedefi, onlara göre de kutsal sayılan “Kudüs” merkezli Filistin toprakları idi.
Adeta karınca sürüsü gibi yollara düşen Haçlı kuvvetlerinin yol güzergâhı, Orta Avrupa, Balkanlar, İstanbul, Anadolu, Antakya ve Kudüs şeklindeydi.
Gerekli hazırlıklar tamamlandıktan sonra, çok uzun bir seyr û sefere çıkıldı. Güzergâh üzerindeki yerleşim alanlarında büyük tâlân ve tahribat yapıldı; ayrıca dehşet saçan katliâmlar yaşandı. Bilhassa Müslüman nüfusun olduğu yerlerde oluk oluk kan akıtıldı.
Büyük kayıpların ardından sağ kurtulabilen Haçlı birlikleri, nihayet 1099 yılı Temmuz'unda Filistin'e ulaştı ve derhal Müslümanlarla meskûn olan Kudüs şehri kuşatma altına alındı. Kudüs, o tarihde Fatimilerin idaresindeydi. Ancak, Haçlılara karşı koyacak güçleri yoktu. Çaresiz teslim oldular.
Temmuz ayı ortasında Kudüs'e giren Haçlılar, korkunç bir katliâma giriştiler. Adeta canlı nâmına birşey bırakmadılar.
Burada bir Haçlı devleti statüsünde olmak üzere Kudüs Kırallığını kurdular. Krallık, zaman içinde bölgeyi de etkisi altına alarak daha geniş bir coğrafyada hakimiyet tesis etti.
* * *
Kudüs, ilk olarak Hz. Ömer'in 638'deki Yermuk Zaferi’nden sonra önemli bir İslâm beldesi haline geldi. Bu statü, asırlarca devam etti. Ne var ki, 460 sene sonra, yani 1099 yılında yaşanan I. Haçlı Seferi neticesinde, Kudüs Müslümanların hakimiyetinden çıktı, Hıristiyanların eline geçti.
Kudüs'te 88 yıl süren Hıristiyan Krallığı zamanında, Müslüman ahaliye yapılmayan baskı, zulüm, işkence kalmadı. Bu zulüm, Sultan Selâhaddin-i Eyyübî’nin Kudüs’ü yeniden fethettiği zamana kadar (2 Ekim 1187) kesintisiz şekilde devam edegeldi.
Kıbrıs'ta darbe ve işgal
Türkiye ile Yunanistan (dolayısıyla Türklerle Rumlar) arasında mükerreren gerilimlerin yaşandığı Kıbrıs'ta bir askerî cunta, 15 Temmuz 1974’te darbe yaptı. Darbeciler, Rum lider Makarios'u devirip yerine Nikos Sampson isimli bir örgüt liderini getirdiler. EOKA–B isimli terör örgütü lideri Sampson'a yardım edenlerin, Yunanlı subayların yönetimindeki "Ulusal Muhafız Alayı"ndaki Rum askerler olduğu anlaşıldı.
Bu durum, darbenin arkasında Yunanistan'daki cunta hükümetinin de desteği olduğunu gösteriyordu. Rum ve Yunan cuntacılarının maksadı, işi oldu-bittiye getirerek, Kıbrıs'ı tümüyle Yunanistan'a bağlamaktı.
Türkiye, bu gelişmelere asla kayıtsız kalmayacağını ve gereğini yapacağını dünyaya duyurdu. Dönemin hükümeti, 1959'da DP hükümeti sayesinde elde edilmiş olan "Garantörlük Hakkı"na istinaden harekete geçti ve diplomasideki kanalları sür’atle çalıştırmaya başladı.
Diplomatik münasebetlerin olumlu bir netice vermemesi üzerine ise, Türkiye, 20 Temmuz'da “Kıbrıs Barış Harekâtı”nı gerçekleştirerek, adadaki cunta idaresine son verilmesini sağlamış oldu. Ne var ki, Türkiye, bu hadisede yalnız kaldı. Müttefiklerin yardım etmesi bir yana, onların keskin ambargo şartlarıyla karşılaştı.
Görünürde, Kıbrıs'ta iki toplumlu bir idare kurulmuş oldu. Fakat, bu yeni statü, aradan 40 küsûr sene geçmesine rağmen, hiçbir ülke KKTC’yi de, Türkiye’nin kazanımlarını da henüz kabul etme noktasına gelmiş değil. Yani, adanın 1974’ten sonraki yeni statüsüyle ilgili olarak, Türkiye'nin yalnızlığı dün gibi bugün de devam ediyor.
İsviçre’de yakın zamanda yapılan iki taraflı görüşmelerden de olumlu bir netice alınamadan, müzakerelere şimdilik son verildiği açıklandı.
***
@salihoglulatif:
Dinin mukaddesatını siyasete âlet ile istismar edenlerin, ayrıca âlet ve istismar etmeyeceği başka hiçbir değer yoktur.