Kendimi bildim bileli, şu müzmin “kaldırım işgalleri”nden hep rahatsızlık duymuş, müşteki olmuşumdur.
Bilhassa, gidip medenî dünya ülkelerindeki o düzenli-intizamlı durumu gördükten sonra, bizdeki ilkelliğe karşı olan alerjim daha da yükselmeye başladı.
Hakikaten kabullenemiyorum, hoş göremiyorum, es geçemiyorum, günden güne azgınlaşan şu kaldırım işgallerini...
Gezdiğim, gördüğüm bu vahşiyâne işgalleri, mümkün olduğu kadar ilgili, yetkili kişi veya mercilere bir şekilde iletmeye çalışıp çabalıyorum.
İtiraf edeyim ki, çok az bir kısmında müsbet netice alabildik. Geri kalan işgaller aynen, hatta çoğu kısmı daha da genişleyip yayılarak devam edip gidiyor.
Belediyeler, bunlarla baş etmekte acziyet gösteriyor. Emniyet-zabıta tedbirleri yetersiz ve de etkisiz kalıyor.
Bu zaaftan ve boşluktan istifade eden fırsatçılar, zamanla mafyatik bir yapılanmaya yöneliyor. Bu durum karşısında, sade vatandaşın tepkisi veya gayreti büsbütün sönmeye yüz tutuyor.
Her şeye rağmen, yine de ümitsiz değiliz. Lâkin, bu kronik derdin devâsının çok zor olduğunu yakînen görüp fark ederek, hem kamuoyunu duyarlı kılmaya, hem de sorumluluk mevkiinde olanların dikkatini çekmeye devam ediyoruz.
Yani, işin peşini bırakmak yok. Tâ ki, mesele hal yoluna girene kadar. Tâ ki, medenî dünyanın şehirlerindeki gibi intizamlı kaldırımlara sahip olana kadar.
* * *
Dikkatli okuyucularımız, yayaların hakkını gasbeden ve ilkelliği, görgüsüzlüğü, hatta yer yer kabadayılığı yansıtan şu kaldırım işgallerine dair yıllardır nelere yazdığımızı az-çok biliyor.
Şimdiye kadar değişen fazla bir şey olmasa da, bu meselede yüzde yüz haklı olduğumuza inandığımız için, tahşidat yapmaya devam ediyoruz.
Bilvesile, daha evvel yazdıklarımızdan bazı pasajlar aktararak, konuyu toparlamaya çalışalım.
* * *
Evet, bir yönüyle medenileşen Türkiye’nin, bir diğer yüzünde, ne yazık ki bedeviliğin, kabalığın, görgüsüzlüğün, hak-hukuk tanımazlığın daniskası yaşanıyor.
Kaldırım işgalleri, işte bu nizam-intizam dışı hallerin en açık bir göstergesi mahiyetini taşıyor.
Bu konuyu, daha evvel de mükerrer defalar dikkat nazarlarına sunmaya çalıştık. Ayrıca, duyarlı başka insanların da bu meseleyi dert edindiğini biliyoruz.
Ne var ki, bu kaldırım işgalleri hakkında yeterli derecede bir reaksiyonun, kifayetli bir şuurlanmanın henüz teşekkül etmediğini esefle görüyoruz. Olsaydı şayet, ona göre etkisi de görülürdü.
Emin olun, yukarıda sözünü ettiğimiz medenî ülkelerde böylesi bir rezalet yok. Herkes kendi hakkını da, haddini de biliyor; ileri gidip başkasının hakkına tecavüz etmiyor. Edemez zaten. Anında müdahale görür.
Zira, medenî ülkelerde hem halkın ekseriyeti duyarlı, hem de her tarafta bir kànun-nizam hâkimiyeti var. Yani, kuvvet hakta ve kànundadır. Ki, doğrusu da budur.
Ülkemizde ise, ne yazık ki henüz kuvvet kànunda değil. Evet, bizde henüz kànun-nizam hâkimiyeti tesis edilebilmiş değil.
Kuvvet ve hâkimiyet, yüz bin teessüfler olsun ki, hâlâ şahıslarda, çetelerde, mafyatik gruplarda, zümrelerde, siyasette, yahut ticarette görünüyor.
Bu kabalığın, mutlaka kırılması, bir şekilde bertaraf edilmesi lâzım. Başka türlü ferdî, ailevî, sosyal ve siyasî huzuru-sükûnu sağlamanın imkânı yok.
* * *
Bir yerden geçip etrafa şöyle bir bakınıyorsun, adam bir tutmuş kaldırımı sıfırlamış. Resmen tezgâh kurmuş. Vatandaşın geçebileceği bir santimlik yer bırakmamış.
Hiç mübalâğasız ifade edelim, bazıları, tezgâhın bir ucunu tâ caddeye, sokağa taşırıp götürmüş.
Dikkatle bakıp görüyoruz ki, bazı tezgâhlar sabit, bazıları ise yarı seyyar vaziyette. Tezgâh, ya tekerleklidir, ya da “Türk işi” bir kızak üzerinde kaydırılıyor; ileri-geri hareket ettiriliyor.
* * *
Bir başka yerden geçip bakıyorsunuz, ara yerde küçücük bir çay ocağı. İçeride dört-beş kişi zor oturabiliyor. Ama, şöyle bir etrafa bakınıyorsunuz, kaldırımlar boyunca onlarca masa, sandalye, kürsü oturak...
Ne yazık ki, manav, kafeterya, pastahane, dönerci-börekçi, lokanta-restoran gibi yiyecek satan bazı işyerleri de aynı durumda. İçerde yer olduğu halde, müşteriler dışarıda, kaldırımın orta yerinde kurulmuş göstere göstere yemek yiyor... Kaldırıma arabasını park edenler de cabası. Onlar da resmen ve alenen kul hakkına giriyor, aynen diğerleri gibi.
Evet, metropoller dahil, güzel ülkemizin muhtelif şehirlerindeki çevre kirliliğinin yanı sıra, bilhassa görgüsüzce yapılan kaldırım işgallerini gördükçe, hem canımız sıkılmakta, hem de utanç duymaktayız.
***
@salihoglulatif:
Demokrasi de ikidir:
1- Hürriyetçi Demokrasi
2- Faşizan Demokrasi
1.si, seçimle gelir-gider;
2.si, seçimle gelir-gitmez.
Ülkeyi ateşe verir, yine gitmez, gitmek istemez.