Bundan yıllar önce, sosyoloji profesörü Cahit Tanyol ile yaptığımız bir sohbet esnasında, şöyle bir hatırasına nakletti:
“Eskiden sosyalizmi, hatta komünizmi savunur bir havada idik. Aynı dönemde, Said Nursî’nin eserleri hakkında da ‘Bilirkişi’ sıfatıyla, mahkemeden bizden raporlar isteniyordu. Risâleleri okurken, Said Nursî, bir yerde ‘Rus da dinsiz kalamaz’ diyordu; yani, ‘Komünist kalamaz’ demek istiyordu.
“Tabiî, bir o dönemde bu gibi sözlere güler, hatta alay ederdik.
“Ne var ki, zaman Said Nursî’yi doğruladı, haklı çıkardı.”
Aynı sohbette, Dr. Kemal Yıldız ile Mehmet Kutlular da vardı.
* * *
Prof. Cahit Tanyol’un bundan yıllar önce rastlayıp not aldığı söz konusu o ifadeler, aslında istikbâl nesli içinde bir “müjdeli haber” mahiyetini taşımaktadır.
Bediüzzaman Hazretleri, 1950'li yıllarda bu hususla ilgili olarak aynen şunları ifade ediyor: "...İki dehşetli Harb-i Umumînin neticesinde, beşerde hâsıl olan bir intibah-ı kavî (kuvvetli uyanış) ve beşerin tam uyanması cihetiyle, kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha veya tâbi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’ân’a kılıç çekemez." (Emirdağ Lâhikası: 311)
* * *
Şimdi de, bu müjdeli haberle ilgili olarak, bundan 26 sene evvel cereyan eden çarpıcı bir hadisenin seyir defterine bakalım.
Sovyet Rusya'nın (SSCB, yani gerçekte Komünist Rusya’nın) son Devlet Başkanı olan Mihail Gorbaçov, Sovyet Komünist Partisi Genel Sekreterliği’nden resmen istifa ettiğini açıkladı: 28 Ağustos 1991.
Gorbaçov'un bu istifası, aynı zamanda Rusya'da yetmiş yılı aşkın süredir devam edip gelen “komünist rejim”in de sonu ve iflâsı anlamını taşıyordu.
Bu durum, zaman içinde kaşarlanmış olan komünistleri çok fena halde öfkelendirdi.
Komünistler, Gorbaçov'un tâ 1985'ten beri yürütmüş olduğu Perestroika (yeniden yapılanma) ve Glasnost (açıklık) adını verdiği reformist politikaları endişe ve memnuniyetsizlik içinde takip ediyordu.
Ancak, ülkenin içine düştüğü bilhassa ekonomik darboğaz sebebiyle, seslerini yine de fazla yükseltemiyorlardı.
Onlara göre, işler düzelecek ve komünist rejim yoluna devam edip gidecekti.
Ne var ki, hiç umulmadık, hiç beklenmedik gelişmeler birbirini takip edegeldi.
Tabiî, sadece Rusya'da değil, sair demir perde ülkeleri de dahil olmak üzere, dünyanın hemen her tarafında “komünizm aleyhtarlığı” dalgası büyüdükçe büyüdü, geliştikçe gelişti.
Son olarak, Gorbaçov'un "Nobel Barış Ödülü"nü alması ve hemen ardından komünizmi bitirme eğilimine girmesi, komünistlerin can havliyle harekete geçmesine, hatta silâha sarılmasına sebebiyet verdi.
Meselâ, 19 Ağustos sabahı, komünizm rejimini yeniden yeşertmek isteyen KGB destekli bir grup general ve siyasetçi "İhtilâl Komitesi" adı altında, Gorbaçov'a karşı darbe teşebbüsünde bulundu.
Silâhlı çatışma ve direniş, günlerce devam etti. Başkanlık Sarayı, adeta yangın yerine döndü.
İşte, tam da bu esnada, hiç beklenmedik, hiç umulmadık bir başka gelişme yaşandı.
Gorbaçov'un siyasî rakibi olarak bilinen Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin, emrindeki tankların üzerine çıkarak Gorbaçov'u hararetle desteklediğini ve ülkeyi ihtilâl bozuntularına teslim etmeyeceklerini haykırdı.
Bu durum, haliyle çok önemli iki gelişmeye daha yol açtı.
Birincisi:
Darbe başarısızlıkla sonuçlandı ve ihtilâlcilerin çoğu bir fırsatını bulup yurt dışına kaçmanın yolunu tuttu.
İkincisi:
Yeltsin'in prestijinin artmasına, siyaseten güçlenmesine yol açtı.
Nitekim, kısa zaman içinde Yeltsin'in yıldızı parladı ve dağılan SSCB'nin yerine kurulan Bağımsız Devletler Topluluğu’nun Başkanlığına seçilerek “Yeni Rusya”nın tartışmasız lideri oldu.
***
@salihoglulatif:
Türkiye’de dergi, gazete ile Haber Tv’lerin çoğu, ne yazık ki, bilgilendirme, haberdar etme, fikir sunma vasıtası olmaktan çıktı; adeta birer ilân-reklâm, övme-yerme, karalama-parlatma aracına döndü.