Türkiye’de olduğu gibi, dünyada da çeşitli terör örgütleri var.
Terör ve anarşi, dehşetli âhirzamanın en tehlikeli silâhları, en fitnekâr araçlarıdır.
Bunlar, aynı zamanda farklı maksatlar için kullanılan birer âlet, birer maşa, birer taşeron vazifesini görürler.
Terör ve anarşi ile uğraşanların iddiaları ne olursa olsun, hangi gaye ve maksat için vuruştuklarını söylerse söylesinler, hiç şek ve şüphe yok ki, yapıp ettikleri şeyler, söylediklerinden ve dâvâ ettiklerinden ibaret değildir.
Doğruymuş, haklıymış gibi ileri sürülen iddialar, daha çok propaganda maksatlıdır. Örgütü büyütmeye, maddî destek ve eleman kazandırmaya yöneliktir.
Örgüt ne kadar büyürse, ortalık da o derece karışır. Ortalık karıştığında ise, gerilim yükselir ve insanlar sağlıklı, sağduyulu düşünemez hale gelirler.
Bu durum, terörle varılmak istenen hedef için sadece bir aşamadan, bir merhaleden ibarettir.
Hem destek, hem mücadele
Terör ve anarşi gruplarının hariçten destekli oldukları muhakkaktır.
Söz konusu destek, eğer sadece dış kaynaktan ibaret ise, onunla baş etmek, tesir gücünü kırmak kolaydır.
Şayet, işin içinde iç destek varsa, o durumda mücadele şekli hem zorlaşır, hem de uzun zaman alır. Zarar hanesi büyüdükçe büyür.
Aynen, Türkiye’nin yıllardır mâruz kaldığı durum gibi: Son yarım asırda terör ve anarşiye kurban giden para ve dinamik insan kaynağıyla, neredeyse sıfırdan bir devlet kurmakla eşdeğer seviyeye ulaştı.
* * *
Devletin ilgili birimleri ile hükûmetler, kànun-nizam dışı her türlü eyleme karşı tedbir alır, merşû dairede gerekli mücadelede bulunur. Bu, temel ve aslî hizmetlerin başında gelir.
Ne var ki, bu noktada çok farklı ve normal şartlarda hiç umulmadık çarkların döndürülmesi de mümkün.
Darbeye zemin hazırlamak, ihtilâllere meşrûiyet kazandırmak, siyasî otoriteyi elinde tutmak, yahut güvenlik kuvvetlerini ülkede birinci derecede söz sahibi kılmak için de, devletin bazı birimleri terör ve anarşik olaylara dolaylı destek verir, el altından ortalığı kızıştırmaya, hatta ülkeyi kontrollü bir kaos ortamına sürülemeye çalışırlar.
Tıpkı, 27 Mayıs İhtilâli, 12 Eylül Darbesi ve 12 Mart Muhtırası öncesinde olduğu gibi.
Böylesi senaryoların ülkemizde tekrar sahnelenmesi mümkün mü?
Cevap: Bir şey vâki olmuş ise, tekrar mümkün olabilir; aynı gelişmeler vuku bulabilir demektir.
Günümüz Türkiye’sinde, yeniden bir askerî darbenin yapılması ihtimali olabildiğince zayıflamış durumda.
Dolayısıyla, darbe maksatlı olmasa da, gizli siyasî hesapları tutturabilmek adına, terör ve anarşik olayların el altından körüklenmesi pekâlâ mümkündür.
Daha açık bir ifade ile söylemek gerekirse, bir terör örgütüyle açıktan mücadele eden devletin derinlerindeki bir birim, aynı anda o terör örgütünün herhangi bir birimine el altından destek de verebilir.
Ya da, herhangi bir terör örgütü adına, taşeron yapmaya müsait bir başka odağı harekete geçirir ve zihinlerle birlikte ortalığı velveleye verir.
Esasen, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana (hatta İttihat ve Terakki döneminde bile) milletin hizmetinde olması gereken bazı devlet imkânları sayesinde türlü kumpaslar kurulmuş, mizansen çatışmalar organize edilmiş, faili meçhul sayısız cinayete prim verilmiş, yahut revaç kazandırılmıştır.
31 Mart Vak’ası, Serbestî gazetesi sahibi Hasan Fehmi ile başlayan muhaliflere yönelik tetikçilik vak’aları, M. Şevket Paşa cinayeti, 1923’ten sonra Ali Şükrü Bey cinayeti, Şeyh Said ve Menemen Hadisleleri, Terakkiperver Cumhuriyet ile Serbest Fırka mensuplarının başına gelenler, hep ardı-arkası karanlıkta kalan ve ciddi şüphelere sebebiyet veren hadiseler zincirinin şaibeli halkalarıdır.
Bu tür olayların arkasında, kimin öncelikli menfaati varsa, onun durduğu en kuvvetli ihtimal....
Ama, biz yine de temenni edelim ki, bugün ve bundan sonra bu türden karanlık senaryolar artık sahnelenemesin, onlara meydan ve fırsat verilmesin.