Âhirzamanda geleceği haber verilen dehşetli şahısların mahiyetini, özellikle Süfyanî Deccal ve komitesinin kim/kimler olduğunu Beşinci Şuâ’yı dikkatle okuyanlar bilir.
O risâlede, hemen tamamı mecazî mânâlar taşıyan “tavr-ı aklın haricinde”ki kudsî rivâyetler tevil edilirken, İslâm Deccalı olan Süfyan’ın vasıfları, alâmetleri, hatta bir kısım icraatleri tek tek sıralanıyor.
Aynı şekilde, o dehşetli reisin emrine girecek ve ona hizmetkâr olacak “Zeki Sadrâzam” ile “Cesur Serasker”in kimler olduğu da, “âkil sıddıklar” için şüpheye, tereddüde mahal bırakmayacak şekilde tarif ediliyor.
Dolayısıyla, Beşinci Şuâ başta olmak üzere, o risâledeki hakikatlerle bağlantılı Nur Külliyatındaki sâir mektuplar, müdafaalar ve bahislerde yer alan bilgiler, bilhassa Nur Talebelerine o “dehşetli şahıslar”ın mahiyeti hakkında kat’î bir yakîn veriyor.
Öyle ki, farâza “perde-i gayb açılsa”, tahkik ehli olan o talebelerin bu noktada yakînini değiştirip bozmayacak; belki de ziyadeleştirmeyecek.
Asıl engel, kànunî değil
Sırr-ı İnnâ A’taynâ’nın metbu şekilde neşredilmesinin önündeki asıl mani Koruma Kànunu veya sâir lastikli kànunlar değil.
Şu hususu rahatlıkla, hatta iddia sûretinde diyebiliriz ki: Bediüzzaman Hazretlerinin Sırr-ı İnnâ A’taynâ için söylediği "O sırr-ı mahremi fâş etmeyin" emr-i üstadâneleri gibi, 24. Söz’ün Üçüncü Dalı’nda serd edilen hikmetli izâhlar da bu mahrem risâlenin matbaada basılarak fâş ve neşredilmesine izin-ruhsat vermiyor.
Hatta, matbu şekilde neşredilerek umumun nazarına sunulmasının, o bahislerdeki “hikmet-i ipham”a ve “sırr-ı teklif ve imtihan”a aykırı düştüğü dahi söylenebilir.
Zira, her defasında “mahrem tutulması” tembihlenen bu risâlede, âhirzamanın o dehşetli şahısları açıkça deşifre ediliyor. Adıyla, sânıyla isimleri sıralanıyor. Günah dereceleriyle birlikte bunların mülhid, zındık ve ehl-i Cehennem olduğu okuyucuya açık şekilde ifşâ ediliyor.
İşte, orada yapılan tevil ve tahlillerde “hikmet-i ipham” perdesi bütünüyle açıldığı ve hatta yırtıldığı içindir ki, bizâtihi eserin kendisinin mahrem ve perdeli kalması önemle tavsiye edilmiş.
Bu tavsiyelere uyup uymamak, yani Nur Külliyatında vâzedilen hizmet, neşriyat ve ilânâta dair düstûrlara sadâkatle riayet edip etmemek de, kişinin kendi imtihanıdır. Cenâb-ı Hak, bizi yanlışa düşmekten, yanlışta gitmekten muhafaza eylesin.
Bu arada, yasak olsa bile, herhangi bir eseri hususî kitaplığında bulundurmanın kànunen bir sakıncası bulunmadığını hatırlatmış olalım.
Âhirzaman Tarihi
Dikkat ettiğimiz bir diğer ölçü şudur: Üstad Bediüzzaman, Sırr-ı İnnâ A’taynâ isimli risâleyi ne ölçüde nazara vermişse, onun ehemmiyetinden ne kadar bahsetmişse, sâir mektuplarda ne miktarda ona atıfta bulunmuşsa, bizim de bu ölçüyü dikkate alarak hareket etmemiz gerekir diye düşünüyoruz.
Bunun eksiği de, fazlası da ürkeklik, aşırılık, yahut fanatiklik gibi ifrat ile tefritin şümûlüne girer.
İşte, gerek Âhirzaman Tarihi isimli çalışmamızda ve gerekse sair yazılarımızda buradaki hassas ölçülere bilhassa sadık kalmaya âzamî derecede gayret gösteriyoruz. Yine de, vâki-muhtemel hatalarımızın affını Rabbimizden niyaz ediyoruz.
KISA KISA
Derin Tarih’in eki olarak verilen 80 sayfalık “Sırr-ı İnnâ A’taynâ Risâlesi”nin hiçbir yerinde yayına hazırlayanların, emeği geçenlerin, hatta “Önsöz”ü yazanın ismi, imzası yok.
Bu durum, haliyle bir soru işareti teşkil ediyor.
* * *
Önsöz kısmında, merhum Başbakan Adnan Menderes’de haksızlık edilmiş. Sanki 5816 sayılı Koruma Kànununu kendisi bizzat istemiş de, Meclis’ten geçirmiş.
Menderes’i zan ve töhmet altında bırakan, ancak gerçeği olduğu gibi yansıtmayan bir hata. Bu kànun, arkasında Halk Partisinin bulunduğu Ticanî Vak’asının bir ürünüdür. O gün çoğunluğun bulunmadığı Meclis Genel Kurulundan çok tuhaf bir şekilde geçirildi. Kumpasın arkasında İnönü’nün yanı sıra Bayar da var. Meclis zabıtlarında, Menderes’in, hatta DP’li Halide Edib’in tenkitli konuşmaları da yer alıyor. Bütün bunlara bakarak hüküm vermek icap ediyor.
* * *
Mehmet Âkif, Kahraman Orduya ithafen yazdığı İstiklâl Marşı şiirini Safahat isimli eserine almadığı gibi, Üstad Bediüzzaman da, bazı özel sebepler tahtında Sırr-ı İnnâ A’taynâ’yı matbu Nur Külliyatının dışında tutmuştur. Mahrem kalmasını istemiş, basılarak neşredilmesine asla rıza göstermemiş, müsaade etmemiştir.
* * *
@salihoglulatif: Sırr-ı İnnâ A’taynâ, âhirzamanın dehşetli şahıslarını PERDEYİ YIRTARAK tarif edip gösterdiği için, Üstad Bediüzzaman, bu eserinin hep PERDELİ kalmasını istedi.
* * *
Bediüzzaman, Karadağ'ın başında nidâ ile haykırdı: Kardeşlerim! Ata et, arslana ot atmayınız. Yani, her risâleyi herkese vermeyiniz.