"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kapadokya’da nurlu seyahat

M. Latif SALİHOĞLU
21 Nisan 2015, Salı
Erciyes ve Hasan Dağı gibi Anadolu’nun ortasından semâya yükselen iki muazzam sütunun bulunduğu Orta Anadolu’yu gezdik; dağlar gibi istinat kalesi teşkil eden beş ayrı hizmet mahallinde son derece feyizli, bereketli, nurlu, sürûrlu bir hafta sonu geçirdik.

Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerini Kapadokya Bölgesi şümûlüne giren Kayseri, Kırşehir, Ortaköy, Aksaray ve Nevşehir’deki okuyucularımızı, kadim dostlarımızı ve sâir ehl-i himmet arkadaşlarımızı ziyaret ederek, onlarla ruh ve mânâ atmosferinde kaynaşarak, unutulmaz hatıralarla tezyin ettik.

Alâkadarlık, iştiyak, duyarlılık fevkalâde yüksekti. Yer yer saatler süren ders, sohbet, seminer, soru-cevap fasıllarında sıkılan, rahatsız olan kimseye rastlamadık. Bilâkis, vakit darlığından, zamanın yetersizliğinden yakınmalar oldu.

O feyizli, saadetli atmosfer içinde fikrimi yokladım, duygularımı kontrol etim, latifelerimi dinledim... Gördüğüm, okuduğum ve hissettiğim mânâların bir hülâsası şudur: Aynen İhlâs Risâlesinde ifade edildiği gibi, bilmânâ “Uhuvvet dairesinde muhabbetle yapılan o ders ve sohbetlerdeki feyiz, bereket ve saadetli atmosferin hâsıl olması, kardeşlerin ihlâs ve sadâkatından geldiğine katiyyen şüphemiz kalmadı.”

Kezâ, ayrıca itiraf etmeliyiz ki, kardeşlerin lillâh için gösterdiği yakın alâka ve samimî ihlâs, şân ve şeref perdesi altında nefsimizi okşayan riyâ tehlikesinden de bizi bir derece kurtarıyor.

Evet “bir derece...”; çünkü, bu işin garantisi yok. Kim olursa olsun, kişi hâsıl olan güzellikleri, meziyetleri, mazhariyetleri, muvaffakiyetleri kendinden bildi mi, kendi şahsında birşeyler vehmetti mi—Allah muhafaza—uçurumdan aşağıya yuvarlanır gider.

Hiç tevazu niyet ve kasdiyle olmayarak ifade etmeliyiz ki, iman kardeşleri ve dâvâ arkadaşları arasında görüp yaşadığımız huzuru, güveni, feyzi, bereketi, samimi sıcaklığı, minnetsizliği, isar hasletini kendi akrabalarımız, hemşehrilerimiz ve sâir nesebî yakınlarımız arasında katiyyen göremiyoruz. 

Esasen, görmek mümkün değil. Çünkü, sırf lillah için yapılan bir hizmetin yerini başkaca hiçbir şey tutmaz, tutamaz. Neseben en yakın akraban, hatta öz kardeşin bile olsa, yaptığı bir iyiliği yarın başına kakabilir, yüzüne karşı minnettarâne söyleyebilir.

Allah yolunda ise, kim ne yaparsa kendi dâvâsı için, yani Allah rızası için yapar ve o yaptığını minnete çevirmez, çeviremez.

İşte, böylesine ihlâslı bir hizmetin neticesi büyük ve muvaffakiyet şansı çok daha yüksek olur. Tıpkı, Hz. Bediüzzaman’ın şu beyanlarında ifade edildiği gibi: “Yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve İstanbul’da ettiğimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada (Barla’da), yedi-sekiz senede yüz derece fazla edildi. ...Burada ben yalnız, kimsesiz, garip, yarım ümmî; insafsız memurların tarassudat ve tazyikatları altında sizinle ettiğim hizmet, yüz derece eski hizmetten fazla muvaffakiyeti gösteren mânevî kuvvet, sizlerdeki ihlâstan geldiğine kati’yen şüphem kalmadı.”

Yaramıza, ihtiyacımıza binâen

Her hafta sonu çeşitli dâvetlere gitmemiz, çok yer dolaşmamız, muhtelif programlara iştirak etmemiz, asla ve kat’a şahsî meziyetimizden, ferdî kabiliyetimizden kaynaklanmıyor.

Belki, herkesten çok buna bizim ihtiyacımız var, yani kardeşlerin duâsına şiddetli ihtiyacımız vardır ki, Cenâb-ı Hak, koşturmak sûretiyle bizi dehşetli gizli tehlikelerden muhafaza ediyor.

Esasen, öyle bakmak, öyle görmek ve öyle olduğuna inanmak lâzım. Aksi halde, “ene”nin kabarmasıyla, gurur ve kibrin depreşmesiyle, felâkete doğru sürüklenip gitmek kuvvetle muhtemeldir.

İşte, bu noktada ölçü teşkil eden nurlu düstûr şudur: “Hem deme ki, ‘Halk içinde ben intihab edildim. Bu meyveler benim ile gösteriliyor. Demek bir meziyetim var.’ Hayır. Hâşâ! Belki, ...herkesten ziyâde sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan..., senin eline verildi.” (Sözler, s. 210)

* * *

Velhasıl: 

Bütün bu kudsî düstûr ve prensiplere dikkat kesilerek, kimse bir üstünlük taslamamalı. Meyl-i teveffuk içine girmemeli. Kimse kendini dev aynasında görmemeli. Kimse kendini vazgeçilmez bir şahsiyet olarak telâkki etmemeli.

Bunları bilhassa nazar vermek isteyişimizin iki mühim sebebi var.

Birincisi: Teveccühe mazhar olan kimselerin kendinde bir şeyler vehmetme ihtimali ki, böyle bir vaziyet dehşetli sukûtlara sebebiyet verir.

İkincisi: Tabandaki sâf ve mâsum bazı kimselerin, şöhret-i kâzibe sahibi olmuş kişilere haddinden çok ziyade değer ve paye vermesiyle uçurmaları ve sonunda onların derin çukurlara düşmesine sebebiyet vermeleri.

Cenâb-ı Hak, görünür-görünmez her türlü vartadan, tehlikeden bizleri muhafaza eylesin.

***

@salihoglulatif: Hizmet mahallerini ziyaret seansları, kardeşlerle muhabbet fasılları, şevke medar olduğu ve “müfritâne irtibat” düstûruna riayet mânâsını taşıdığı ölçüde sürûrlü, feyizli, bereketli oluyor.

Okunma Sayısı: 2684
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    21.4.2015 11:17:48

    Enfüsi dairede ki çalkantılara,bünyevi değişim ve dönüşümlere, bunalım ve tehlikelere dikkatları çeken önemli bir yazı.Biz bu noktada çok kayıplar verdik.Çok değerli elemanlarımızı kaybettik.Senelerce emek verilip yetiştirilen güzide hizmet erbabını,bu dahili hastalıklardan dolayı zayi ettik. Acaba diyorum bir iç kontrol mekanizmaları yeteri kadar işletilmedi mi?.Zamanında derdi fark etmedik mi?Esasında bu manevi hastalık ve desise-i şeytaniyeler Risalelerde yazılı,mükemmel dersler içeriyor,ikaz ve ihtarlar yapılmış durumda...Demek ki bu derslerden ders alınmıyor.Tatbik sahasına konulmuyor.Amel edilmiyor ve böylece dehşetli neticeler ver.

  • Sezai Mumcu

    21.4.2015 03:47:56

    Evet, panzehir ancak zehirlenmis kisiye verilir. Asrin zehirlerine karsi ilk önce kendisine panzehir verilen kisiye düsen herkesten cok sükretmektir. Elhamdulillahi haza min fadli rabbi. Elhamdulillahi ala külli hal sival küfrü ved dalâl.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı