"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kaht û gàlâ yılları (ekmek & hürriyet)

M. Latif SALİHOĞLU
19 Aralık 2016, Pazartesi
GÜNÜN TARİHİ 19 Aralık 1941

Öncelikle “kaht û gàlâ”nın lûgât mânasını vererek başlayalım: Bu terkipli tâbir “Yokluk, yoksulluk, kıtlık, kuraklık...” gibi mânâları ihtivâ ediyor.

Bu olağanüstü ve dahi olağandışı dönem, takriben altı-yedi sene müddetle (1939-46) çok ağır şekilde hissedilerek devam etti.

O yıllardaki İkinci Dünya Harbinin maddî-manevî korkusu ve dolaylı etkileri bir yana, Türkiye’nin ayrıca kendi içinde yaşadığı “ağır musîbetler dönemi” olarak da tarihe geçti: Peşpeşe gelen zelzele musîbetinin sarsıcı etkileri sürüp giderken, bir yandan da hem sel, hem kuraklık, ayrıca kıtlık ve yangınlar, adeta kesintisiz şekilde yaşanageldi.

Şimdi, “ekmek karnesi”nin de damgasını vurduğu bütün bu belâ ve musîbetler zincirinin yakıcı ve yıkıcı halkalarına şöyle kısaca bir nazar gezdirelim. 

Ekmek, artık karne ile

Günahkâr tek parti hükûmetinin 19 Aralık 1941’de almış olduğu olağanüstü bir kararla, ekmek tüketimi karneye bağlandı.

Ocak ayı başlarında Türkiye genelinde fiilen uygulanmaya başlanan bu karara göre, isteyen istediği kadar fırından ekmek alamıyor. Her aileye düşen ekmek miktarı, aile reislerinden alınan ve muhtarlıkça tasdik edilen beyannamelere göre belirleniyor. Bu beyannameler esas alınarak, her aile adına bir "ekmek karnesi" düzenleniyor ve ekmek miktarı ona göre veriliyor.

* * *

Ne acip ve gariptir ki, yine aynı gün içinde hükûmetin almış olduğu bir başka kararla da, ekmek fiyatlarına % 106 gibi çok yüksek oranda zam yaptı. Buna göre, 19 Aralığa kadar 8 kuruş olan ekmeğin fiyatı, o günden itibaren 16.5 kuruşa çıkartılmış oldu.

* * *

Hükümetin bir diğer icraatı da şu: Yurt genelinde yetiştirilen arpa, yulaf ve özellikle buğday gibi temel hububat miktarı, ilgili devlet birimlerine mutlaka bildirecek. Bildirmeyenler veya yanlış bilgi verenler hakkında cezaî işlem yapılacak. Bu arada, 25 Aralık günü İstanbul çevresinde yetiştirilen yulaf, buğday ve arpaya devlet tarafından el konuldu.

* * *

Türkiye'nin hemen her tarafında uygulanan bu "karneli ekmek" politikası, yaklaşık beş sene müddetle kesintisiz şekilde devam etti.

İlk rahatlama belirtisi, nihayet 9 Eylül 1946'da görüldü. Bu tarihte, üç büyük şehirde (İstanbul, Ankara ve İzmir'de) "karne ile ekmek" uygulamasına son verilmiş oldu.

* * *

Karne ile ekmek dağıtım ve satışının yapıldığı dönemde, ne yazık ki pekçok yerde kayırmalar ve sûîistimaller de yaşandı.

Bir yandan, kalburüstü kimseler bol miktarda ekmek bulup tüketebiliyor ve hatta "bale ve opera" gibi oyunların kesintisiz devamını "gururla ve iftiharla" sağlama başarısını gösterebiliyorken, bir yandan da "sahte karne" basıp dağıtanlara şahit olunuyordu.

İşte bir misâl: 08.02.1945 tarihli Yeni Asır gazetesinde çıkan "Sahte ekmek karnesi basımına 2 yıl hapis" başlıklı haber: "Millî Korunma Mahkemesi, hakikisinden ayrılamayacak kadar mükemmel sahte 'ekmek karnesi' basan ve bunları piyasaya süren beş kişilik şebekeyi, ikişer sene hapse mahkûm etmiştir.”

Şiddetli zelzele sıtması

1939 yılı sonlarında, önce İzmir, ardından Erzincan’da çok şiddetli ve yıkıcı depremler yaşandı.

Daha sonraki “kaht û gàlâ” yıllarında ise, Adapazarı, Düzce, Gerede, Niksar ve Kastamonu’da da peşpeşe depremler vukua geldi.

Kastamonu-Tosya merkezli deprem, tam da Beidüzzaman’ın talebeleriyle birlikte dersdest edilerek Denizli Hapishanesi’ne sevk edildiğinden 1-2 ay sonra yaşandı.

Kastamonu ile birlikte Amasya, Çorum, Tokat ve Ordu'da hissedilen (27 Kasım 1943 tarihi) deprem sonucu, 4016 kişi vefat ederken, 23.785 ev ve işyeri de yıkılarak kullanılamaz halde geldi. 

O esnada Denizli’de bulunan Bediüzzaman Hazretleri, yaşanan bu büyük felâkete dair yazdığı bir mektupta şunları ifade eder:

"Risâle-i Nur, Anadolu’yu Cebel-i Cûdî’de sefine gibi ve Isparta ve Kastamonu’yu âfât-ı semaviye ve arziyeden muhafazalarına bir vesile oldu. Risâle-i Nur’a ilişmesinler, yoksa yakında bekleyen âfetler geleceklerini bilsinler, akıllarını başlarına alsınlar. 

“Şimdi aldığım haber: Kastamonu, civarı, kalesi, Risâle-i Nur’un matemini tutmuş gibi ağlamış ve zelzeleyle sıtma tutmuş. İnşaallah yine Risâle-i Nur’a kavuşacak ve gülecek ve şükredecek.” (Şuâlar, s. 274)

@salihoglulatif: B. S. Nursî: Bu dehşetli ihtikârdan (tefecilik) çıkan kaht û gàlâ ve açlık ve zaruret, yaşamak damarını şiddetle yaralandırıyor. (1942’de telif edilen Karadağın Bir Meyvesi’nden)

Okunma Sayısı: 3285
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • çetin acar

    19.12.2016 20:45:09

    korkutucu derecelere ulaşan ekmek israfını önlemek için ekmeğin tekrar karneye bağlanması doğru olacak her halde

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı