Üstad Bediüzzaman’ın siyasette aktif görev verdiği, DP Emirdağ İlçe Teşkilâtı Başkanlığı vazifesini deruhte etmesini tensip ve tavsiye buyurduğu sâdık talebelerinden Hamza Emek Ağabey (1922-16 Haziran 1990) ile ilgili geçen haftaki yazımıza çok sayıda mesaj geldi.
Alâkadarlık had safhada oldu. Yoğun talep ve duyulan ihtiyaç sebebiyle, ikinci kez yazmaya karar verdik.
Siyasetteki çetin imtihan
Nur dairesi içinde en riskli saha, en mayınlı tarla, en çetin imtihan konusu “siyaset” ile ilgili olanıdır.
Kişi, önce bu muazzam “imân ve hidâyet dairesi”ne girip girmeme noktasında çetin bir imtihandan geçiyor. Ardından, daire içindeki imtihanlar başlıyor.
Zira, bu dünya baştan sona imtihan dünyasıdır. Bu sebeple, herkes durumuna ve derecesine göre türlü imtihanlara tabidir.
Dolayısıyla, iman dairesine girenlerin de çetin imtihanlara tabi tutuldukları konular var ve bu konuların başında da siyaset geliyor.
Bir aktör olarak, ya da aktif şekilde siyasete girip de aldanmayan, yanılmayan, şahsî menfaat zebunu olmayan, hata işlemeyen, harama-günaha girmeyen, şüphesiz ki pek nâdir insan var.
Üstad Bediüzzaman’ın tâbiriyle “Ömer ibni Abdülâziz-i Emevî ve Mehdî-i Abbâsî gibi harikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki, aldanmasın.” (19. Mektup)
İşte, merhum Hamza Emek de, kendi çapında girmiş olduğu siyasette boğulmayan ve aldanmayan o nâdirlerden biridir, kanaatindeyiz.
Bunun için, öncelikle onu bu vazife ile tavzif eden zâta bakmak, onu yakından tanımak gerekiyor.
İşte o zât, asrın sahibi ve müceddidi, tâbir-i âherle “Âhirzamanın Bediüzzamanı”dır. Ki, Cenâb-ı Hak onu birçok meziyetlerle tezyin etmiştir. Meselâ: Muhatabını iyi tanımak. Mizacını, karakteristik özelliklerini keşfetmek. Adeta insan sarrafı olmak. Kiminle nasıl ve ne şekilde muhatap olacağını bilmek. Kimi hangi hizmetlerde istihdam edeceğini isabetle görmek. Vesâire...
Kanaatimiz odur ki, Hz. Bediüzzaman, siyaset gibi gayet netameli, fevkalâde riskli, bir yönüyle çok su kaldıran bir hamur ve son derece sarsıcı, aldatıcı, câzibedar yönleri bulunan bir mayın tarlasında tavzif edeceği bir talebesi, tam itimada şâyân bir şahsiyet olmalı ki, o vazifeyi bihakkın yapsın, yapabilsin.
Emirdağlı Hamza Emek, işte o mutemed, güvenilir, aldanmaz ve aldatmaz sâdık talebelerden biri olduğunu hayatî tecrübelerle de ortaya koymuş ve bunun ispatını yapmıştır. Üstadının vermiş olduğu dersin ve vazifelendirmenin hakkını vermeye âzamî derecede dikkat ve hassasiyet göstermiştir.
Böylelikle, daire içinde gayet çetin görünen bir imtihanı başarıyla vermiş ve bu meyanda bir istikamet timsâli olmuştur.
* * *
Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebinde, siyaset için siyaset yapılmaz. Belki, bu mesleğin esasını teşkil eden “iman hizmeti” zarar görmesin, mukaddes değerler dünya menfaatine âlet edilmesin diye siyasete bakılır veya alâkadar olunur.
Kezâ, Nur mesleğine göre “Bir elde nur, bir elde siyaset topuzu” da tutulmaz. Tâ ki, yine asl’olan “iman hizmeti”ne şüphe, tereddüt, vesvese girmesin, bulaşmasın.
İşte, Hamza Emek, bu noktada da Üstadının itimadına mazhar olmuş olmalı ki, kendisine tevdi edilen vazifenin dışına çıkmamaya âzamî derecede hassasiyet gösterdi.
* * *
Üstad Bediüzzaman’ın, üstün meziyetleriyle birincilik kazanan mümeyyiz talebeleri vardı.
Meselâ: Tahirî takvâda, Hüsrev hüsn-ü hatta, Bayram-Sungur ihlâsta, Hulusî ile Feyziler ilimde, Asım ile Hafız Ali fedâkarlıkta, Ceylân zekâda, Ziya fikrî muhakemede, Zübeyir sadâkatta, vesaire...
İşte, aktif siyasetle meşguliyette de başta Hamza Emek ve Mehmet Çalışkan olmak üzere, ismi Lâhikalarda zikredilen diğer “Demokrat Nur Talebeleri”, bu meyandaki hizmetin öncüleri ve birincileridirler.
Dolayısıyla, bunların da yakından bilinmesi ve tanınması gerekiyor ki, umumî hizmetlerde riskli ve netâmeli obruklar, boşluklar meydana gelmesin.
***
DUYGU YÜKLÜ BİR HATIRA
Kâbe’de yaşanan tevâfuk
Bursa’dan Mevlüt Saygı’nın bir hatırasıyla nihayet verelim.
Sırasıyla sinemacılık, manifaturacılık ve aşçılık mesleğini icrâ eden Mevlüt Saygı Ağabey, defalarca görüştüğü Hamza Ağabey ile ilgili olarak gayet mânidar tevafuklarla dolu şu hatırasını nakletti:
“Latif Bey, Hamza Ağabeyle çok hatıramız var. İkimiz de manifaturacılık yaptığımız için, ayrıca bir yakınlığımız vardı. Sizin de anlattığınız gibi, gayet mülâyim, mütevazı, sadâkatli ve hakikatli bir zât idi.
“Kendi kendime ‘Ya Rabbî, elime para geçerse, ilk işim hacca gitmek olur’ demiştim. Rabbim, 1990’da nasip etti; o sene aşçı olarak hacca gittim. Mekke’de bir hastahane için yemek yapıyoruz.
“Tam da ‘Tünel Fâciası’nın yaşandığı günlerdi. Mutfakta çalışırken, baktım o kalabalıkta hastahanede görevli olduğu anlaşılan bir hanım bana doğru geliyor. Direkt yanıma geldi ve şunu söyledi: ‘Babamın vefat haberini aldım. Lütfen, babam için burada helva kavurabilir misiniz?’ Ben de bu nur yüzlü, asil ve fakat hüzünlü hanıma ‘Allah rahmet etsin, kardeşim. Babanızın ismi neydi?’ dedim. O da ‘Emirdağlı Hamza Emek’ demesin mi? İşte o ân adeta şok oldum. Çok duygulandım. Memnuniyetle dedim ve Mekke’de—şükürler olsun—o arzusunu yerine getirdik. Meğerse, bu hanım kardeşimiz, ismini Üstadımızın koymuş olduğu Şirin Emek imiş...”