İstiklâl, hürriyet-bağımsızlık demek; istimlâk ise, bağlılık-bağımlılık demektir.
Eskiden, yani yüz yıl kadar evvel, bu vatanda İstiklâl Kongreleri yapılırdı: Erzurum, Sivas, Balıkesir Kongreleri gibi.
Türkiye istiklâline kavuştuktan sonra ise, bu kez “istimlâk kongreleri” başladı: Tek adamcı “Şeflik dönemi” kongreleri gibi.
* * *
Türkiye 1950’de demokratik sisteme geçtikten sonra yapılan parti kongreleri, eskiye nazaran çok farklı bir atmosferde cereyan etmeye başladı.
Hem başkan adayları arasında, hem de parti yönetimine girmek isteyen partililer arasında heyecanlı bir yarışa şahit olunurdu.
Son zamanlarda ise, ne başkan adayları arasında bir yarış, bir rekabet hali söz konusu, ne de parti yönetimine bileğinin hakkıyla girebilme vaziyeti...
Artık herşey yukarıda, zirvelerde tesbit ve tayin edilir bir hale geldi. Tıpkı, son AKP Kongreleri gibi...
Bu noktada biraz ironi de katarak diyebiliriz ki: AKP, AKP olalı böyle kongre görmedi.
Meselâ: AKP, 22 Mayıs itibariyle Saray tarafından resmen ve alenen istimlâk edilmiş oldu.
* * *
Mâzideki “İstiklâl Kongreleri”nin kararları ekseriyetle ayakta okunur, alkışlanırdı.
12 Mart 1921’te BMM’de kabul edilen İstiklâl Marşı da ayakta okunup alkışlandı.
Nitekim, İstiklâl Marşı halen de ayakta okunuyor.
Şimdilerde, siyasî literatüre benzeri tarzda yeni bir argüman daha girmiş oldu: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajları...
Evet, bundan böyle, onun mesajları—özellikle AKP kongrelerinde—artık hep ayakta okunup alkışlanacak. Aynen, 22 Mayıs’taki Olağanüstü Kongrede olduğu gibi...
Ayakta okunan “İstiklâl Marşı”na nazire olarak, buna “İstimlâk Mesajı” da denilebilir.
* * *
Kongrede Divan Başkanlığı yapan Bekir Bozdağ, vedâ edip giden Davutoğlu ve yeni Genel Başkan Yıldırım dahil olmak üzere, kongrede çıkıp konuşan herkes, tek lider Erdoğan’a olan sadâkatini, bağlılığını en yüksek perdeden dile getirdi.
Hatta, iş açıkça “Bize herşey seni hatırlatıyor” raddesine kadar götürüldü.
Bu arada, Divan Başkanı tarafından okunacak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajı için—yerli-yabancı, delege-misafir—hemen herkes ayağa kalktı veya kalmak mecburiyetinde bırakıldı.
İşte, bu acip hadiseye belki de son yetmiş yıldır ilk defa şahit olunuyor.
Zaten, kongrenin öne çıkan ve tek alâmet-i fârikası olan mesaj da, “Erdoğan’ı Başkan yapmak”tan ibaretti.
Bu durumda, AKP’nin artık her yönüyle Saray tarafından istimlâk edildiğini söylemek, herhalde mübalağa sayılmasa gerek.
GÜNÜN TARİHİ 24 Mayıs 1957
S. İbnülemin Mahmud Kemâl
Son devrin büyük ilim adamlarından, 1870 İstanbul doğumlu İbnülemin Mahmud Kemâl, 24 Mayıs 1957’de yine İstanbul’da vefat etti. Kabri, Merkezefendi Mezarlığı'ndadır.
Aynı zamanda Seyyid olan Mahmud Kemâl Beyin öne çıkan vasfı “tarihçi” kimliğidir.
Kısa Biyografisi
Mühürdar Mehmed Emin Paşanın oğlu olan Mahmud Kemâl, İstanbul’un Bayezid semtinde doğdu. Babası, uzun yıllar Sadrazam Yusuf Kâmil Paşanın mühürdarlığını yapmıştır.
1885’te Şehzâde Rüşdiyesi'nden mezun olduktan sonra bir süre Mülkiye ve Hukuk Mekteplerine devam etti. Ne var ki, bazı rahatsızlıkları sebebiyle bu okulları bitiremeden ayrıldı.
Kendini yetiştirmesi, özel hocalardan aldığı dersler ile Medrese derslerine devam etmesi sayesinde mümkün olabildi. Bu arada, özel ders aldığı hocalar arasında Mehmet Akif’in babası İpekli Mehmet Tahir Efendinin de olduğunu hatırlatmış olalım.
* * *
1889’da henüz genç yaşta Sadaret Mektubî Kaleminde başladığı ciddi memuriyet hayatını, hep tecrübesini ve ilmî kariyerini yükselterek devam ettirdi.
Bir grup arkadaşı ile birlikte 1914'te kurmuş olduğu İslâm Eserleri Müzesi’nin de uzun yıllar (1935’e kadar) müdürlüğünü yaptı. (“Evkaf-ı İslâmiye Müzesi”nin şimdiki adı Türk ve İslam Eserleri Müzesi.)
Önemli bir başka görevi ise, Yıldız Sarayındaki özellikle Sultan II Abdülhamit Han dönemine ait dahilî ve haricî evrakın tasnif etmesiydi. (Bu evrakları tetkik etmesi, bilâhare yazacağı eserlerin de kaynağını teşkil etmiş oldu.)
Resmî görevlerinin dışında, ayrıca Tarih-i Osmanî Encümeni Âzalığı (1923), Kütüphaneler Tasnif İşleri İlmî Müşavirliği ve İslâm Ansiklopedisi Müşavirliği gibi mühim hizmetlerde de bulundu.
1953’te Kütüphane koleksiyonu ile altın değerindeki belgelerini, vesikalarını İstanbul Üniversitesi’ne bağışladı.
Bu arada, Mercan’daki konağının talebe yurdu haline getirilmesi için bir vasiyette bulundu. Ne var ki, o konağın yerinde bugün yine kendi ismiyle anılan bir iş hanı bulunmaktadır.
Son olarak, şair Süleyman Nazif onun hakkındaki pek manidar bir beytini aktarmış olalım:
Hezarân gıbta o devr-i kadim efendisine;
Ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine...
Eserlerinden bazıları
Ahlâk, Hulâsa-i Ziraat, Hulasa-i Ticaret, Bir Yetimin Sergüzeşt-i Hayatı, Son Hattatlar, Son Asır Türk Şairleri, Son Sadrazamlar, Hoş Sadâ.
***
@salihoglulatif: AKP Kongresinde öne çıkanlar (tıpkı 1930lar gibi):
- AKP Tayyib'in partisidir.
- Liderimiz Erdoğan'dır.
- Tayyip Başkan olacak.
- Bize herşey seni (RTE) hatırlatıyor.