Emekli asker Cevat Rıfat Atilhan’ın başkanlığında “İslâm Demokrat Partisi” isimli bir parti kuruldu. (1 Ağustos 1951)
İktidardaki Demokrat Partiye rakip ve muarız olarak kurulan bu partiyi destekleyenlerin başında, Sebilürreşad’ın sahibi Eşref Edib gelir. Bilâhare, mahkeme kararıyla kapatılan bu partinin serencamı özetle şöyledir: 1950 seçimlerine Demokrat Parti’yle rekabet halinde giren Millet Partisi, fahrî başkan Fevzi Paşa’nın ölümü sebebiyle başarılı olamadı. Bu parti, 1950'den sonra mahkemelik oldu ve kapatıldı.
Ardından, aynı kadro tarafından iki ayrı parti kuruldu: Osman Bölükbaşı başkanlığında Cumhuriyetçi Millet Partisi ve C. Rıfat Atilhan liderliğinde İslâm Demokrat Partisi’dir.
Bu iki partinin, aynı zamanda çok etkili bir medya desteği vardı. O günlerin dinî yayın organları olarak bilinen Hür Adam, Büyük Doğu, Büyük Cihad, Yeşil Bursa, Serdengeçti ve Sebilürreşad gibi mevkutelerin hemen tamamı, iktidardaki Demokrat’a karşı bu siyasî hareketlere arka çıkıyordu.
22 Kasım 1952’de, ülkede ve bilhassa dindar camiada büyük sarsıntılara yol açan önemli bir hadise yaşandı: Malatya'da Hüseyin Üzmez ismindeki bir lise talebesi, üstelik Başbakan Menderes'in de o esnada bulunduğu Malatya’da meşhur gazeteci Ahmet Emin Yalman'ı silâhla vurarak yaraladı.
Bu hadise, başta Milliyetçiler Derneği olmak üzere, Türkiye'deki dindar cemaatlere mal edildi. Devlet kurumları derhal harekete geçti. Peşpeşe tevkifler başladı. İslâm Demokrat Partisi lideri Atilhan, Büyük Doğu'dan Necip Fazıl, Serdengeçti'den Osman Yüksel, ayrıca Malatya'dan Avni Özmansur ve Elazığ'dan Cemal Bayındır gibi dindar zatlar, ağır ceza mahkemelerine sevk edildi. Bir süre sonra da İslâm Demokrat Partisi resmen kapatılmış oldu.
Bediüzzaman'ın tutumu
İslâm Demokrat Parti’nin kurulduğu ve tabanda taraftar bulmaya çalıştığı aynı dönemde, partinin bazı dost adamları Üstad Bediüzzaman'ı da ziyaret ediyor ve ondan siyaseten olsun destek istiyorlardı. Bir bakıma Nur Talebelerinin sade "Demokrat" yerine, artısı da bulunan "İslâm Demokrat" ismindeki partiye taraftar olmalarını talep ediyorlardı.
Böyle Eşref Edib gibi zatları kırmayan ve onlara "iman kardeşi" nazarıyla bakan Üstad Bediüzzaman, ismi "İslâm" olan bir partinin İslâma ve iman dâvâsına vereceği muhtemel zararı da nazara vererek, talebelerine şu mektubu yazdırıp neşrediyor:
"Aziz, sıddık kardeşlerimiz,
"Üstadımız diyor ki: 'Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad’da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir.
"Fakat Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok. Ve Risale-i Nur, rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar. Yalnız Sebilürreşad, (Büyük) Doğu gibi mücahidler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz-fakat siyaset noktasında değil. Çünkü iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost-düşman, derste fark etmez. Halbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nuru hiçbir şeye âlet etmediler. Siyaset topuzuna el atmadılar.” (Emirdağ Lâhikası, s. 281)
Evet, İttihad–ı Muhammedî ve İttihad–ı İslâm gibi isimlerle siyasî parti faaliyeti yapılmasını doğru bulmayan Üstad Bediüzzaman, bu meseleyle ilgili olarak da aynı tavrını hep muhafaza edegelmiştir.
@salihoglulatif: Şahıslara fanatikçe bağlananlar, toptan aldanır. Yanıldıklarını anladıklarında ise, iş işten geçmiş olur; zarar, telâfi edilemez bir hal alır.
* * *
Birisinin cinayetiyle, onun kardeşini, aşiretini, taifesini, partisini o cinayete şerik etmek, esfel-i sâfilîn olan vahşî irticaa düşmektir. Bkz: BSN; E. Lâh./319