Avrupa kıt’asını Asya'ya bağlayacak olan İstanbul Boğaziçi Köprüsü'nün temeli 20 Şubat 1970 tarihinde atıldı.
Ne tevâfuktur ki, merkezi İstanbul’un Avrupa yakasında olan Yeni Asya gazetesinin 21 Şubat tarihli ilk nüshası da, aynı gün yayına hazırlandı.
Yeni Asya’nın kuruluş maksadı ve ifâya çalıştığı vazife de, Avrupa’yı, fikren ve mânen “peygamberlerin meskeni” olan Asya’ya bağlamaktır.
Bu mânâdaki Yeni Asya’nın ilk sayısı yine aynı gün baskıya hazırlandı ve 21 Şubat (1970) sabahı Bâbiâli’ye merhaba diyen gazetenin ilk manşeti, işte bu harikulâde tevâfukatın pek mânidar bir tezâhürü oldu: Avrupa, Asya’ya Bağlanıyor.
Yarım asra yaklaştı
Evet, Asya ve Avrupa kıt’aları gibi, İstanbul’un iki yakasını da birleştiren ve “ilk gerdanlık” hüviyetini taşıyan Boğaziçi Köprüsü’nün temeli bundan 47 sene evvel bugün atıldı.
Yapımı üç buçuk sene devam eden bu muazzam eser, 30 Ekim 1973’te hizmete girdi. Hem de, bütün viyadükleri, ana ve tâli yol bağlantılarıyla birlikte...
* * *
Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Başbakan Süleyman Demirel, 20 Şubat 1970’te temel atma merasiminde hazır bulunarak, birlikte ilk harcı attılar.
Köprünün açılış merasiminde ise, temel harcını atanlar değil, bu kez yeni Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile yeni Başbakan Bülent Ecevit hazır bulundu.
* * *
Boğaziçi Köprüsünün toplam uzunluğu 1560, iki kule arasındaki uzunluk ise 1073 metredir.
Köprünün hizmete ilk açıldığı sene, günlük ortalama araç geçişi 32 bin iken, bu sayı günümüzde 100 binlerle ifade ediliyor.
Köprünün proje, ihale ve temel atma safhalarında, Türkiye'de ciddî tartışmalar, şiddetli münakaşalar yaşandı. Meclis'te ana muhalefet konumundaki CHP'nin lideri İsmet Paşa, köprü yapımına vargücüyle karşı çıkıyordu.
Paşa, köprünün nasıl yapılacağını bilmediği için, önce "Boğazı taş ve beton yığınıyla çirkinleştirecekler" dedi. Bilâhare, ona köprünün çelikten ve "asma" şeklinde olacağı anlatıldı. Ne var ki, o yine inatla karşı gelmeye devam etti ve bu kez şunu söyledi: "Boğaz'a çirkin bir gerdanlık takacaklar."
Bu arada, önemli bir bilgi de şudur: Birinci köprü, bütünüyle yerli ve millî kaynaklarla, yani bütçe imkânlarıyla yapıldı.
Takdir yoksa, nankörlük var
Zaman içinde İstanbul’un iki yakasını birleştiren ikinci, üçüncü, dördüncü eserler devreye girdi, giriyor, girmeli ve bütün bunları takdir edip sahip çıkmalı.
Fakat, lisân-ı teessüfle ifade edelim ki, daha sonraki (Boğaziçi Köprüsü’nden sonraki) eserlerin temel atma, yahut açılış merasimlerinde, birinciye imza atan hükûmetlerin hizmeti hakkıyla takdir edilmedi. Konuşmalarda ya es geçildi, ya da görmezden gelindi. Bunun adı, elbette ki “siyasî nankörlük”tür.
Yanlış anlaşılmasın, kadirşinas milletimiz, geçmişte yapılan hizmetleri unutmadığı gibi, tebrik ve takdir de ediyor.
Nankörlüğün daniskası, ne yazık ki siyaset âleminde yaşanıyor. Sadece köprü meselesinde değil, barajlar, yollar, fabrikalar ve GAP gibi milyonların sebeplendiği büyük yatırımlar meselesinde de durum hemen hemen aynı.
Bu muazzam hizmetleri takdir etmeyen siyasiler bilsinler ki, kendi yaptıklarına karşı da yarın öbürgün takındıkları tavra benzer bir durum ortaya çıkabilir.
* * *
Bahsini ettiğimiz büyük eserlere imza atanlar, bunları elbette ki cebinden, yahut babasının hayrına yapmıyor. Yapılan her eser, milletin vergileri ve himmeti ile vücuda getiriliyor.
Fakat, işin bir de tasarımı, projelendirilmesi ve inşasının ardındaki siyasî irade hususları var. Meselâ, ilk Boğaz Köprüsü, ilk demir-çelik fabrikası ve yüzde yüz yerli olan GAP gibi projeler, bu türden bir iradenin eseridir. Dolayısıyla, benzerleri yapılırken, bunların da hatırlanması ve emeği geçenlerin takdirle yâdedilmesi gerekir.
Aksi durumun ne mânâya geldiğini varın siz söyleyin.