Daha evvelden hiç hesapta görünmeyen vahim gelişmelere şahit oluyoruz.
Hem komşumuz, hem de dünyanın ikinci büyük devleti Rusya ile böylesine ânî, ciddî ve riskli bir kriz halini yaşayacağımızı kim tahmin edebilirdi?
Bundan sonra olacaklarla ilgili tahminler çok. Ancak, bunların da ekserisi negatif yönde ve karamsarlık ağırlıklı.
Özetle, olup bitenlere nereden bakarsanız bakın, hiç de hesapta olmayan sürpriz bir gelişmeyle karşı karşıya olduğumuzu göreceksiniz.
* * *
Bu vesileyle, bazı dostlarımın ve yakın çevremin şahit olduğu bir hususu burada okuyucularımla da paylaşmak istiyorum.
1 Kasım seçimlerinden sonraki yazılarımda imâ ve işâreten, sohbetlerimde ise alenen şunları ifade ettim: Gerek siyasî tarihin akışına dair bilgilerime, gerek tecrübelerime ve gerekse bende bâzen kuvvetli şekilde tesiri görülen “hiss-i kable’l-vuku”a (ön sezi) istinaden diyorum ki: “Allahu â’lem” pek yakında, hiç hesapta olmayan gelişmeler yaşacak. Cenâb-ı Hak, bir sebep halk edecek; ardından, zincirleme halkalar sökün edip gelecek. Bu hadiseler, sürpriz şekilde zuhûr edecek ve bazı krizlerin yaşanmasına sebebiyet verecek.
Beni bu tarz bir kanaate sevk eden husus, özellikle 1 Kasım öncesinde yaşanan hürriyetle, adaletle, eşitlikle, demokrasiyle, temel insan haklarıyla bağdaşmayan hal ve tavırlar, fikrî ve fiilî durumlardı. Haksızlıkta, zulümde, keyfilikte, yanıltmalarda sınır tanımaz görüntü, faaliyet ve muamelelerdi. Halkın hür iradesine olan saygısızlıklardı. Sandığa kan bulaşmasıydı. Kan ve terör üzerinden siyaset yapılmasıydı. Vesaire...
* * *
Her şeye rağmen, görünürdeki menfî gelişmelerin vatan ve milletimizin lehine dönmesini ümit ve temenni ediyoruz. Cenâb-ı Hak’tan, bu şerri de hayıra tebdil etmesini tazarru ve niyaz ile talep ediyoruz.
FİKİR: Usûl, esastan önce gelir
Çok sıkıcı ve sıkıntılı bir yola giren, o yoldaki rampalarda, çukurlarda, çamurlarda patinaj yaparak zincirleri koparan, lastikleri patlatan “esasta sâdık-usûlde acemi” bir kardeş, yanıma gelip şu sitemde bulundu:
— Abiciğim. Ben sizinle aynı fikirdeyim. Bana niçin yardım etmedin, destek vermedin?
— İyi de kardeş, o yola girmeden önce gelip "Abi fikrin nedir?" diye sordun, danıştın mı?
— Hayır! Sormadım, danışmadım.
— O halde, sizinle nasıl aynı fikirde oluyoruz?
GÜNÜN TARİHİ 28 Kasım 1925
Köylünün kasket mâcerası
Kısa süre önce Meclis’te kabul edilen “Şapka Kànunu” yürürlüğe girdi. Başta memurlar olmak üzere, herkesin şapka takması istendi.
Memurlar için şapka giyilmesi mecburi hale getirildi. Sivil vatandaşlar için ise, şapka yerine başka bir şey giymeleri (fes, sarık, bere, külâh...) halinde, ağır şekilde cezalandırılacağı açıklandı.
Aynı tarihte (28 Kasım 1925), başka yerlerde olduğu gibi Rize’de de şapka aleyhinde bir nümâyiş yapıldı. Bu gösteri, çok şiddetli ve kanlı şekilde bastırıldı. Yakalanan 90 kişiden 8’i idam edildi; geri kalanları da türlü cezalara çarptırıldı.
O tarihde, bütün bu cezalandırma işleri İstiklâl Mahkemeleri marifetiyle yürütülüyordu.
* * *
Bu arada, yakın tarihte şöyle tuhaf mı tuhaf bir tabloya şahit olundu: Şapkaya en çok direnen, itiraz eden, giymemek için—idam dahil—çok ağır bedeller ödeyen Anadolu köylüsü, bu kıyafeti giydikten sonra da bir türlü bırakmak, yani başından çıkarmak istemedi.
Bu durum, zaman içinde, özellikle yeni nesillerin gözünde, şapkanın bir tür “köylü kıyafeti” olduğu şeklinde garip bir his ve kanaat uyandırdı.
“Köylü dedin mi, kasketli olur” kanaati...
Daha çok köylerde olmak üzere, Anadolu’nun bazı yerlerinde, cehaletten kaynaklanan kasketli görüntülere günümüzde şahit olmak mümkün.
@salihoglulatif:
Dinî olsun, siyasî olsun; Bu zamanda, enaniyetli "rey-i vâhid; şahs-ı vâhid" gayyâsına düşenlerin iflâh etmesi çok zor. Çünkü, zaman şahs-ı mânevî zamanı.
* * *
Sen, sen ol...
Zulmetme vatandaşına;
Belâ açılır başına...
Bir zalim çıkar karşına,
O da sana çatar bir gün.
(Latifî, 1980)