"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hasan Âli ve şaibeli Köy Enstitüleri

M. Latif SALİHOĞLU
28 Aralık 2016, Çarşamba
GÜNÜN TARİHİ: 28 Aralık 1938

M.Kemal’in ölümünden sonraki ilk kabine değişikliği: Hasan Âli Yücel, 28 Aralık 1938’de Millî Eğitim Bakanlığına getirildi.

İsmi türlü şaibelerle tarihe geçen meşhûr Köy Enstitülerinin kurucusu olan Hasan Âli’nin doğumu (1897) gibi ölümü (1961) de İstanbul’da oldu.

Öğretmen okulundan sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi ve Aralık 1922'de öğretmenliğe başladı.

1932’de kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyetinde (Türk Dil Kurumu) aktif şekilde çalıştı. 1935’te CHP’den İzmir milletvekili olarak Meclis’e girdi. Onun Bakan olması ise, tam da M. Kemal’in ölümünden sonraki ilk kabine değişikliğinde mümkün olabildi.

* * *

Hasan Âli, fikrî-felsefî yönden aynı olmakla beraber, ekip arkadaşlığı itibariyle M. Kemal’den çok İsmet Paşaya yakın bir isim idi.

Bu sebeple, İsmet, M. Kemal’in ölümünü fırsat bilerek, onu hemen Bayar’ın kabinesine soktu ve tâ 1946’nın sonlarına kadar da onu aynı makamda tutmaya çalıştı.

Öyle ki, Hasan Âli’nin kabineye alınması, bir ay kadar sonra (25 Ocak 1939) Başbakan olacak Dr. Refik Saydam’dan bile daha mühim ve daha âcil bir mesele olarak göründü.

Zira, Reisicumhur İsmet Paşa, bu “Kudretli Bakan”ın marifetiyle, eğitim hayatında köklü bir değişiklik yapmayı tasarlıyordu.

Nitekim, 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile Köy Enstitüleri kurulmak sûretiyle, bu maksada mâtuf ciddi adımlar atılmaya başlandı.

İlkokul öğretmeni yetiştirilmek üzere  köy ve kırsal kesimlerde açılan bu okulları MEB’nı Hasan Âli Yücel’in bizzat kendisi yöneterek bunları ülke genelinde yaygınlaştırmaya çalıştı.

Ne var ki, bir türlü şaibeden ve netameli işlerden kurtulamayan Köy Enstitülerinin “âhir ve âkıbeti” hiç iyi olmadı.

Yücel’in “cüce” ideali...

Evet tam 8,5 sene müddetle MEB makamını işgal eden Yücel, fikren ve itikaden M. Kemal'e olduğu kadar, İsmet Paşaya da bağlıydı ve onları âdeta taparcasına severdi.

Bu bağlılığını da eğitim sahasındaki icraatleriyle, bilhassa büyük tartışmalara yol açan Köy Enstitülerini kurup işletmesiyle ispat ettiğini, yine bizzat kendisi ifade ediyor.

Hem İsmetçi, hem de katı bir Kemalist olan Yücel’in dikkat çekici özelliklerini aşağıdaki şekilde özetlemek mümkün:

Kendi çapında şair ve edebiyatçıdır. M. Kemal ile birlikte aylar süren yurt gezilerinde bulundu.

1935'te İzmir milletvekili olarak Meclis'e girdi. Defalarca mebus seçildi, daha doğrusu seçtirildi.

M. Kemal'in ölümünden bir buçuk ay kadar sonra Eğitim Bakanı oldu. 1940'ta Köy Enstitülerini kurmak sûretiyle, kendince yeni bir “inkılâp hareketi”ni ateşlemiş oldu.

Bunun yanı sıra, “Altı Ok” şeklinde ifade edilen CHP'nin temel gayesini hayata geçirmek için büyük çaba sarf etti.

Yücel, "Altı(n) Ok" isimli şiirinde kişiliğini ve nihaî maksadını şu mısralarla dile getirir:

Ben bir Türk'üm; soyum-ırkım uludur

Göğsüm millet sevgisiyle doludur,

Tuttuğum yol Atatürk'ün yoludur.

Hep o yoldan yürümektir dileğim.

Böyle doğdum, Cumhuriyetçiyim;

Hem halkçıyım, hem milliyetçiyim;

İnkılapçı, laik, devletçiyim ben;

Her birini bir okla göstereyim!..

Bu Altı Ok Kemalizmin özüdür;

Altısı da Anayasa sözüdür.

Atatürk ki milletinin gözüdür.

Bu inanla yüceliğe ereyim...

* * *

Netice: Hasan Âli, eğitimde komün sisteminin (kadın-erkek karma eğitim/öğretim düzeni) Türkiye versiyonu kurucusu ve uygulayıcısı olup, tıpkı, uzun yıllar İçişleri Bakanlığı yapan Şükrü Kaya gibi, o da tek parti döneminin mukaddesat düşmanı en şöhretli bakanlarından biri olarak tarihe geçti.

Kurucusu olduğu ve ona göre "Her Türk'ün iftihar etmesi" gereken "Köy Enstitüleri, ayyuka çıkan fuhşiyat dedikoduları ve kısır eğitim tarzı sebebiyle, 1946'dan itibaren, yani kendi partisinin iktidarı zamanında kapanmaya yüz tuttu. Bir süre sonra resmen kapatıldı. Onun Eğitim Bakanlığı da son buldu.

@salihoglulatif:

Vefat yıldönümünde rahmetle andığımız Mehmet Akif ile ilgili can alıcı nokta şudur: Akif, 1926'dan tâ vefatına (1936'ya) kadar vatanını niçin terk etmek zorunda kaldı?

Okunma Sayısı: 5887
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    28.12.2016 12:02:53

    Galiba, yakın tarih, enine boyuma,derinlemesine araştırılıp,azami bir hürriyet ortamında ehlince tartışılıp, müzakere edilmedikçe tarihi doğru anlamak mümkün değildir. İşin ehli tarafından,taassuptan ve peşin hükümlerden sıyrılarak objektif bir şekilde,tam bir fikir hürriyeti içinde dahili ve harici bütün kaynakları tarayarak gerçeğe ulaşılmaya çalışılırsa doğru tarih öğrenilebilir. Doğru tarih;istikbala emin adımlarla yürümenin de en büyük teminatı, projöktörü ve yol haritasıdır. Aynı zaman manevi bataryaların enerji kaynağıdır. Yakın tarih ve tarihi şahsiyetlerle ilgili o kadar zıt fikir,düşünce ve kanaatlar ortalıkta dolaşıyor ve o kadar birbirine zıt kitaplar yazılmış ki hangisi doğru hangisi yanlış ayırt etmede insanlar zorlanıyor. Belli siyasi görüş ve felsefelerin etkisi altında yazılmış kitaplar tarihi anlatmada yetersiz ve yanıltıcı olabiliyor. Onun için mutlaka objektif bir tarih yazılmalıdır.Bu hem milletin ve hem de memleketin de olur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı