Bir önceki yazıda da dikkat çektiğimiz gibi, 10-12 yıldır özellikle dindar görünümlü, hoca kılıklı bazı maşalar vasıtasıyla Risâle-i Nur hizmetleri kundaklanmaya, yahut sabote edilmeye çalışılıyor.
Tabiî, maşaların kendisinden çok, o maşaları tutan kamuflajlı eller önemli. Asıl meselemiz, o nâmertlerle... Şayet mert olsalardı, mücadele meydanına kendi hüviyetleriyle ve maskesiz şekilde çıkar ve mücadelesini de harbî şekilde yaparlardı. Ama yok, nerede o mertlik, nerede o cesaret...
* * *
Yüzlerine maske takınan ve sütre gerisinden düğmelere basan bu karanlık çehreli komitacıların verdiği iki yönlü bir zarar var.
Birincisi: Yok yere halkın ve bilhassa gençlerin zihnini bulandırarak, onları orta yerde mütehayyir bırakıyorlar.
İkincisi: Devletin kuvvet ve imkânlarını beyhude şekilde kullanıp heder ediyorlar.
Neden beyhude? Zira, bu devletin bütün imkânları adeta seferber edilerek, en az 50 yıl müddetle Nurlar’ın ve Nurcuların aleyhinde istimal edildi.
Peki, sonuç?
Konuyu, az-biraz araştıran bir kimse, 1920’lerden-30’lardan bu yana bu meyanda nelerin yaşandığını, nelerin olup bittiğini çok rahat bir şekilde öğrenebilir.
Ama, biz yine de hiç olmazsa bir kısmını özetlemeye çalışalım...
* * *
Son yüz yıl içinde, hiçbir sabıkaları olmadığı halde, Nur Talebeleri ve Risâle-i Nurlar kadar, devletçe takibe uğramış ve sonuçta mahkemelerde aklanarak beraat kararı almış bir başka dâvâ, bir başka hadise kesinlikle gösterilemez.
Düşünün ki, sadece yarım asırlık (1935-1985) süre içinde, aynı kitaplar ve o kitapları okuyan aynı gruptaki vatandaşlar, yaklaşık 2000 kez mahkemeye sevk edilmiş ve tamamının da neticesi hep aynı olmuş: Beraat...
Ne acip ve ne gariptir ki, bu çarpıcı gerçeğe rağmen, yine de birileri çıkıyor ve "Nur hareketi suçtur; Risâle-i Nurlar sakıncalıdır" gibisinden, tevil dahi götürmez zırvaları piyasaya sürebiliyor.
Evet, bilirkişi raporları dahil, temyiz dahil, dâvânın görüşüldüğü bütün mahkemelerin beraat kararı vermiş olduğu bir Nur Külliyatı için, yine de bazıları, son dönemde özellikle “hoca müsveddeleri” vitrinlere çıkıp/çıkarılıp "Bu kitaplar zararlıdır; içinde sakıncalı bilgiler var; şöyledir böyledir" diye, demode olmuş nakaratı tekrarlayıp duruyorlar.
Biiznillah, bunlar da tıpkı eski selefleri gibi yalan ve iftiralarında boğula boğula helâk olup gideceklerdir.
Kurân güneşinin tereşşühâtı olan Risâle-i Nur’lar ve bu eserleri okuyan Nur Talebeleri de, normal fitrî seyrindeki hizmetine kesintisiz şekilde devam edip gidecek.
Şimdiye kadar beşerî hiçbir kuvvetin mani olamadığı bu kudsî hizmet, bundan sonra da inşaallah kendi mecrasında yürümeye devam edecek.
* * *
Son olarak, burada ayrıca hatırlatmak gerekir ki: Bediüzzaman Said Nursî, Nur Risâleleri ve talebelerine yönelik yapılan saldırıların bir kısmı cehaletten kaynaklanıyor. Haliyle, insan bilmediği şeyin düşmanı olabiliyor; kezâ, hasmâne bir tutum da izleyebiliyor.
Ama, şunu da kat’iyetle ifade edelim ki: Vâki saldırıların mühim bir kısmı kasten, bilerek ve planlı şekilde yapılıyor.
Mahkemelerin mükerrer kararını görmeyen, görmek de istemeyen, dahası, akıllarının sesini, vicdanlarının hissiyatını dinlemeyen, dolayısıyla başkasının borazanı durumunda olan bu kategoridekiler için siz ne yaparsanız yapın, ne derseniz deyin, onlar yine aynı teraneyi okuyup, aynı nakaratı tekrarlayıp duracaklar.
İyisi mi, Nur Talebeleri kendi hizmetlerine bakmaya, onlar da kendi vazifelerini yapmaya devam ededursunlar. Nasıl olsa, Cenâb-ı Hak, herşeyi biliyor ve görüyor ya; gerisi o kadar da keder değil...
Karanlığın arabildiğine koyulaştığı bir zamanda bile, ne diyordu Nur Üstad: "Kardeşlerim! Merak etmeyiniz; o Nurlar parlayacak." (Şuâlar: 273)
@salihoglulatif: Cinsel istismardan da öte, alenen tecâvüze ve cinsî sapıklığa kadar varan suçların affını da içine alan bir kànun tasarısının geri çektirilmesinde emeği geçen herkesten Allah razı olsun.