Yakın Türkiye tarihinin en sarsıcı, en yıkıcı ve maddî-manevî en hasarlı depremi, bundan 17 sene önce bugün meydana geldi.
Marmara Denizi çevresi başta olmak üzere, Türkiye coğrafyasının neredeyse yarısında hissedilen bu sarsıcı zelzele, hem gaflet mevsiminin, hem gaflet vaktinin tam ortasına isabet etti.
17 sene önceki 17 Ağustos Zelzelesi, öyle bir patlayış ve gürültü ile sadâ verdi ki, gafletin en derin tabakasında ve en koyu karanlığında uyandırıp kısmen de olsa intibaha getirdi.
“Kısmen” diyoruz; zira, tam intibah bir türlü hasıl olmadı, olamadı. Bir çok şey, sadece lâfta, yahut kâğıt üstünde kaldı.
* * *
Evet, iş lâfa geldi mi, hemen her şeyi konuştuk ve adeta mangalda kül bırakmadık.
Lâkin, sıra icraata ve gerekli tedbirleri almaya geldiğinde, kaplumbağa hızından bile geri kaldık, maalesef...
Lütfen, birileri çıkıp da bize eski yapılar için konulan "Mecburi Deprem Sigortası" hikâyesini anlatmasın.
Eski yapı, eski haliyle durdukça, sigorta vergisi ödenmiş, ödenmemiş ne fark eder? Yani, o sigorta, o binayı muhtemel bir depremin sarsıntısından koruyabilir mi?
İşte, asıl mesele bu: Depreme karşı binanın korunması ve fizikî olarak dayanıklı hale getirilmesi.
Peki, bu yönde ciddiye alınabilecek herhangi bir çalışma yapıldı mı, şimdiye kadar?
Ne yazık ki, ancak “devede kulak” kàbilinden...
Gerisi makyaj, boya, badana, mantolama, vesâire.
Lâkin “deprem”dir bu. Asla unutmaya gelmediği gibi ihmale de gelmez: Büyük depremler, ne boya dinler, ne badana; ne makyaj dinler, ne de süsleme... Vurduğu zaman, temeli çürük bilumum yapıları yıkarak hâk ile yeksân eder.
Bu ciddî riskler karşısında, yapılacak olanlar, yapılması gerekenler bellidir.
Özetle: Bilhassa yeni yapılarda, deprem sarsıntısına karşı dayanıklılık şartını getirmek. Kaldırım taşı, bina makyajı, refüj süslemeleriyle sık sık uğraşmak yerine, bu imkânlarla temelden yenileme çalışmaları yapmak ve yaptırmak; hiç olmazsa her muhitte örnek teşkil edecek bazı düzenlemelerde bulunmak.
Temenni edelim ki, yıkıcı yeni sarsıntılarla karşılaşmadan, yapılması gereken fizikî çalışmalar eksiksiz şekilde tamamlanmış olsun.
EK BİLGİLER
* 17 Ağustos 1999’daki Büyük Marmara Depremi, başta Gölcük olmak üzere Adapazarı, Yalova ve İstanbul’u da (7.4) şiddetle sarsarak, on binlerce insanın canına mal olurken, ölenlerin iki-üç misli kadar da ciddî şekilde yaralananlar oldu.
* Depremin merkez üssü, Gölcük Donanma Karargâhının bulunduğu yer olarak tesbit edildi. Bu büyük depreme dair halk arasında pekçok söylenti dolaştı. Ancak, konu hakkında yorum yapmak yasaklandığından, gerçek durumun anlaşılması da bir derece zorlaşmış oldu.
* Bilvesile ifade edelim ki: Yaşanan yıkıcı sarsıntıların çoğu,
1- Ya gün ve mevsim itibariyle gafletin ağır bastığı vakitlerde;
2- Ya gerekli hürmetin gösterilmediği mübarek gün ve aylarda;
3- Ya da haksız ve gereksiz yere, üstelik abartılı şekilde tertiplenen bazı resmî merasimler için gayet masraflı birtakım hazırlıkların yapıldığı, dolayısıyla dikkatlerin başka taraflara çekilerek depremin unutulduğu zamanlarda yaşandığını görüyoruz.
.......................................
@salihoglulatif:
Ya hep, ya hiç kàbilinden olan “toptancı yaklaşımlar”, insaf-vicdan ekseninde inhiraf edip çıkar. Sonra, türlü yalanlarla büyüyerek kocaman bir çığa dönüşür. En son, ağırlaşarak geri döner ve sahibini altına alıp yer ile yeksân eder.
İZİN DÖNEMİ
Bugün itibariyle senelik izne ayrılıyoruz. Birkaç hafta sonra inşaallah yeniden görüşmek, buluşmak ümit ve temennisiyle. MLS