Bugünlerde en çok konuşulacak, tartışılacak konuların başında “deprem hadisesi” gelecek.
Çünkü, bundan on sekiz sene evvel (1999) meydana gelen Büyük Marmara Depremi, 16/17 Ağustos’ta vuku buldu.
Bu dehşet veren hadisenin yıldönümünde, ister istemez bunun yansımaları konuşulacak; dahası, benzeri bir sarsıntının vukuu halinde, nelerin yapılması gerektiği ve bilhassa bundan sonra ne gibi tedbirlerin alınması gerektiğine dair önemli hususlar masaya yatırılacak.
* * *
Deprem, her ân, her zaman oluyor ve olacak. Hem de küçüklü-büyüklü oranlarda yüzlercesi, binlercesi... Nitekim, bütün bir yaz mevsimi boyunca sallanan Muğla, Bodrum ve çevresi, sıtmaya tutulmuşcasına halen de sallanmaya devam ediyor.
Ama, asıl söz konusu olan 7.4 şiddetindeki Marmara Depremi, son yüz yıl Türkiye'sinin en yıkıcı, en hasarlı ve en ölümlü felâketi olma özelliğini taşıdığı için, ülke genelinde yaşanan sair depremlerden daha çok konuşulup tartışılmayı gerekli kılıyor.
16 Ağustos’taki bu felâketin, deprem gündeminin baş sırasında yer almasının en önemli bir sebebi de, yakın bölgede yıllardır beklenen benzer şiddetteki bir depreme hazırlıklı olunması, vukuu halinde, can ve mal kaybının minimum seviyeye indirgenmesi için, gerekli tedbirlerin önceden (şimdiden) alınmasının zarûretini nazara vermektir.
Ümit ve temenni ederiz ki, bu konuda medenî dünyanın gelişmiş ülkelerindeki teknolojik tedbirlere bakılır ve örnek alınarak, iş fiiliyata geçirilmeye çalışılır.
* * *
Yaşanılması mukadder olan depreme karşı, teknik noktadan gaflete düşmemenin yanında, manevî ve moral açısından da bir yıkım, bir çöküntü yaşamamak için, daima uyanık ve müteyakkız davranmak icap eder.
Zira, çok acip ve garip bir tecellidir ki, en yıkıcı küresel sarsıntı olan deprem hadisesi, ya unutulduğu, ya da gafletin ağır bastığı zamanlarda meydana geliyor.
16/17 Ağustos’taki Marmara Depremi, mevsim itibariyle gafletin en ağır bastığı günlerde ve gecenin de en koyu gafleti anında vuku buldu: Saat: 03:03.
Kezâ, 1966'daki Muş-Varto merkezli 6.9 şiddetindeki deprem 19 Ağustos; 1951'deki Çankırı-Kurşunlu merkezli 6.5 Richter ölçekli depremin de 13 Ağustos günü meydana geldi.
Yani, sıcakların alabildiğine şiddetlendiği Ağustos ortaları, fıtrî olarak meyvelerin, türlü nîmetlerin pişme mevsimi iken, insanların da en kalın gaflet ve rehavet günleri arasında yer alır.
Aman, her bakımdan tedbirli ve müteyakkız olalım ki, gaflet halinde yakalanmayalım...
GÜNÜN TARİHİ: 16 Ağustos 1171
En kuvvetli rivâyete göre, Hacı Bektâş-ı Velî, 16 Ağustos 1171’de vefât etti. (Bu tarihte, Nevşehir’de Anma Günü düzenlenir.)
Doğum ve ölüm tarihi ile vefât şekli hakkında farklı kayıtlar ve rivâyetler bulunan bu veli zât, Bektâşî Tarîkatının kurucusudur.
Doğum yeri Horasan’ın Nişabur şehridir. Osmanlı Beyliğinin kuruluşu yıllarında yaşadı. Asıl ismi Muhammed bin İbrahim Atâ olup, lâkabı Hacı Bektâş’tır. Seyyidler neslindendir; soyu Hazret-i Ali’ye dayanmaktadır. Makâlât isimli Arapça bir eserin sahibidir. Türbesinin bulunduğu Kırşehir’e bağlı kasaba, Hacıbektaş ismini taşımakta.
Hacı Bektâş-ı Velî, bir rivâyete göre, ülkeyi yöneten sultanlara, “Yeniçeri” mânasında bir askerî teşkilâtı kurulması için, hem tavsilerde bulunmuş, hem de çokça duâlar etmiş. Ayrıca, bu gibi devşirmelere, İslâm terbiyesinden ayrılmamaları için bol bol nasihat ettiğinden dolayı, asker ocağının da mânevî pîri olduğu hususu, gelen rivâyetler arasında.
Hacı Bektâş’ın arzusunu, uzun zaman sonra Osmanlılar yerine getirdi. Osmanlı’da, bilhassa Yeniçeri ordusunun pîri, üstadı ve mânevî hâmisi olarak bilindi. Bu bağlılık ve muhabbet, Yeniçerilerin, gerek sulh ve gerekse savaş zamanlarında tâlim, terbiye ve kahramanlıklarına kuvvetli bir senet teşkil etti.
***
@salihoglulatif:
Sekîne Duâsı'nda, 19 kez okunması efdâl olan altı İsm-i Âzâm'ın, yekûn hurûfât adedi dahi 19'dur: FeRD, HaY, KaYYuM, HaKeM, ADL, KuDDüS.