301 ölümlü Soma’daki maden ocağı fâciası hakkında sarf edilen “Bunlar olağan şeyler; bu işin fıtratında var” sözü, bir hayli konuşulmuş, tartışılmıştı.
İşin “tedbir alma” yönünü örtmemek kaydıyla, bu tür sözleri kendi mantığı içinde bir yerlere oturtabilmek mümkün.
Demek, insanımızı haklı olarak isyan ettiren husus, ihmal ve tedbirsizliktir.
Yoksa, hemen her iş ve istihdam sahasında olduğu gibi, maden ocaklarında da ölümcül tehlikeler var olup ciddî riskler daima söz konusudur.
Her ne ise... Biz dönelim, meselenin “fıtratında var-yok” rasyonalitesine...
* * *
Şu mevta olmuş “Çözüm Süreci” meselesi gündeme geldiği andan itibaren “İnşaallah gerçekleşir” temennisinin yanı sıra, hemen her vesileyle ifade ettiğimiz şahsî düşünce ve kanaatimiz şu meâlde oldu: Tarafların bu meseledeki ciddiyet ve samimiyetine inanmıyoruz. Ayrıca, PKK’nın kuruluş maksadında ve ucûbe yapısında çözüm, barış, güven, huzur gibi şeyler yoktur.
Yani, bu örgüt, içinde bu tür insanî meziyetleri barındırmıyor. Çünkü, tâ başından beri barışa göre değil, savaşa göre kurgulanmış bir yapıdır.
Özetle: Fıtratında kan var, silâh var, çatışma var, Türkiye’yi zaafa uğratma var, dünyadaki imajını bozma-karalama var. Vesâire... Hatta, Türkiye ile bir “çatışmasızlık” anlaşmasına varsa bile, yine de elinden silâhı bırakmayıp bir başka cephede çatışmaya devam edecek; tâ ki, miadı doluncaya, yahut tükenip gidinceye kadar...
İşte, meselenin bu yönüyle ilgili sözlerimizi dinlemeyen, hassasiyetimize hiç kulak asmayanlar, özellikle son beş-altı yıldır yapmış oldukları hemen bütün teşebbüs ve denemelerde yanıldılar. Çare ve çözümün en meşrû adresi olarak “Meclis odaklı” çalışıp çabalamak yerine, tutup Oslo, İmralı, Kandil dolaylarında çıkış yolu aramaya koyuldular.
Neticede, koca bir ülkenin milyonlarca insanı boş yere oyalanmış oldu. Ya da, beş-altı senedir sürdürülen çabalar kök tutmadığı için, ne yazık ki bunların tamamı bir nevi oyalanma hesabına geçmiş oldu.
İşte gelinen nokta ortada: Hemen her gün muhtelif yerlerde yaşanan çatışma ve ölüm haberleri yeniden ülkenin bir numaralı gündemi haline geldi. Neredeyse iş yine “eski tas, eski hamam”a döndü.
Burada, herkesin anlayacağı şekilde meseleyi bir kez daha özetlemeye çalışalım:
Çözüm noktasında, Meclis ve sâir sivil inisiyatif dışındaki yolların tamamı gayr-ı meşrû ve gayr-ı hukukî olduğu gibi, hastalığı kangrene dönüştürmekten başka bir işe de yaramıyor.
Zira, fıtratında ve temel harcında çatışma, savaşma ve mâsum kanı dökme olan bir örgüt, asla karakter değiştirip de barış iklimine, huzur ve güven atmosferine dönüş yapmaz ve yapamaz.
Ama, en az bunun kadar gerçek olan bir vehamet de şudur: Bu ülkede Kemalist Türkçülüğün hakimiyeti devam ettiği sürece, PKK ve benzeri yapılanmaların sonu da gelmez. Zira, bu illet, bir diğer illeti hem kışkırtıp tetikliyor, hem de besleyip büyütüyor.
* * *
Son olarak, şimdi de AKP’nin fıtratına bir bakalım.
Erdoğan liderliğinde kurulan bu parti on üç yıldır “tek başına” iktidarda.
Girdiği ilk seçimden itibaren elinde tuttuğu devlet imkânını ve iktidar gücünü, şimdiye kadar hiçbir parti ile bölüşmedi, paylaşmadı.
Paylaşmanın ne olduğuna alışkın olmadığı için, koalisyonlu bir hükümet şeklini de asla düşünmüyor; çünkü, içine sindiremiyor.
Bu sebeple, yapılan koalisyon görüşmeleri daha çok 45 günlük süreyi doldurma, zamanı daraltma, dolayısıyla bir tür oyalamadan ibaret kalıyor.
Biz yine de temenni edelim ki, geniş tabanlı ve uzun soluklu bir koalisyon hükümeti kurulsun, kurulabilsin; tıpkı, yıllardır Almanya’da vaki olduğu gibi...
Ne var ki, sadece temenni ve iyi niyetler, iyi neticelerin hasıl olmasına kâfi gelmiyor.
Çünkü, işin bir de alışkanlık yönü, yani fıtrat ciheti var ki, bu son derece önemlidir. Önemli oluşu, sonucu belirlemedeki etkisinden kaynaklanıyor.
Türkiye’de, ne tür bir hükümetin teşekkül edeceğini belirlemede ise, en etkili inisiyatif, hâlâ Cumhurbaşkanı Erdoğan’da. Bunu asla gözardı etmemeli. Kendisi de tâ başından beri “koalisyon felâketir” deyip buna inandığı için, koalisyonsuz bir hükümet teşekkül ettirilinceye kadar ülkeyi seçimden seçime götürmenin hesabını yapıyor olmalı.
Nitekim, seçim sonuçlarının belli olduğu 7 Haziran akşamı “erken seçim” sözünü ilk telaffuz eden de yine kendileri oldu.
Bu konuda yanılıyorsak eğer, hiç çekinmeden hatamızı düzeltir, özür dileriz...
***
@salihoglulatif: Erdoğan liderliğindeki AKP’nin bir başka parti ile koalisyon kurması, iktidar imkânlarını paylaşması şimdilik mümkün görünmüyor. Zira, iktidar nimetini paylaşmak bu partinin fıtratında yok.