Vakit, gecenin bir yarısı... Alaaddin Ağabey (Temur) ile birlikte Gebze’den İstanbul’a geliyoruz.
Uzunçayır durağından metrobüsle Avrupa yakasına geçmek istiyoruz. Ama, kalabalıktan, izdihamdan binmek mümkün değil.
Bu çaresizlik karşısında, geriye doğru gitmeye, yani gidip ilk duraktan binmeye karar verdik.
Söğütlüçeşme’ye vardık ki, orası daha beter: Bir spor kulübünün kalabalık taraftarları, metrobüsün kalkış durağını da alabildiğine düzensiz, kuralsız, intizamsız bir şekilde işgal etmiş durumda: Koro halinde marş söylüyorlar, slogan atıyorlar, diğer takımlara yönelik küfürlü-hakaretli sözlerle tempo tutuyorlar, vesaire... Yani, itici mi itici, tiksindirici mi tiksindirici, hatta lânet edilesi bir geceyarısı tablosu...
* * *
Gece saat 01 civarında. İlk duraktaki izdiham had safhada. Sıradaki metrobüs şoförü dahi nizamî olmayan bir noktada durmak zorunda kaldı... Kapıların açılmasıyla birlikte, çılgın fanatikler birbirini ve diğer yolcuları ezercesine aracın içine doluştular. En önde olmamıza rağmen, körük kısmında zar-zor yer bulabildik. Otobüsün içi itiş-tıkış oldu. Sadece körük kısmında 30-40 kişilik çılgın grubun içinde bizim gibi sıradan kimseler ile 4-5 kadar da bayan yolcu var.
* * *
Aynen dışarıdaki gibi, otobüsün içinde de çılgınca bağrışmalar, konuşmalar, tempolu dejenere marşlar, rakip takımlara yönelik—üstelik koro halinde—küfürlü-hakaretli sloganlar kesintisiz devam etti.
Yani, bu çılgın fanatikler, sadece kendi takımlarının başarısını, yahut, zaferini övünmekle yetinmiyor, asla ağza alınmayacak galiz tâbirlerle, çirkin sözlerle diğer takımları tahkir ve tezyif ediyorlar.
Üstelik, aynı ortamda anneleri, ablaları, yahut kız kardeşleri mesabesindeki hanım yolcular bulunmasına rağmen...
Hiiiç aldırış etmiyorlar. Zerre kadar olsun, diğer yolcuları, ama özellikle hanımları umursamıyorlar.
O sıkışıklıkta zıplayarak, otobüsün cam ve koltuklarını, hatta tavandaki panelleri dahi yumruklayarak, hançerelerini de yırtarcasına sloganlar atmaya, çirkefleştirilmiş marşları okumaya, rakip tarafa açık açık küfürler savurmaya dakikalarca ve aralıksız şekilde devam ettiler.
Camlar kırılacak derecede dövülürken, tavandaki parçalar yerinden oynamaya, hatta bağlantı çıtaları sökülmeye başladı. Yerinden sökülüp yere düşen parçaları dahi umursayan yok.
* * *
Hiç mübalağasız, öylesine zehirli, öylesine elektrikli bir atmosfer ki, en ufak bir uyarıda bulunacak kişinin, hemen oracıkta linç edilmeyi mutlak sûrette göze alması icap ederdi. Zaten gürültünün şiddetinden ve o çılgınca bağrışmalardan ne ikaz edici bir sesin duyulmasına imkân vardı, ne de müsbet bir sonuç vermesine... Çaresiz şekilde, herkes o kàbus dolu dakikaları yaşamak durumunda kaldı.
Yarım saat kadar sonra, yani gece saat 01:30 civarında Edirnekapı durağında inerek derin ve rahat bir nefes alabildik ancak.
KISACA
Geçirdiğimiz o kàbus dolu vakitten beri düşündüğüm bazı hususları özetleyerek geçelim.
* Zaman zaman maç öncesi ve sonrasındaki kavgalarda kullanılan taş, sopa, şiş, zincir, bıçak, döner bıçağı gibi suç âletlerinin çoklukla bulunmasına hayret ediyordum. Dün geceki çılgınlığa şahit olunca, sebebini derk ettim; hayretim gitti, nefretim geldi.
* İnsanlarımızın ve gençlerimizin ne hale geldiğini yakînen görünce, nefret ve kızgınlığımın yanı sıra, ayrıca kahrolacak derecede üzüldüm, elem duydum, muzdarip oldum...
* Aynı anda, gençliği kurtarma, iman-ahlâk hizmetinde bulunma iddiasında olan Kurân şâkirdlerini, bir hiç uğruna birbiriyle çekişmesinden, kavgalar edip ihtilâfa düşmesinden dolayı, zaten duymuş olduğum nefret ve tiksinti bir kat daha ziyadeleşti.
* Hiçbir insanî ve ahlâkî kuralı-kaideyi tanımayan ve takmayan fanatizmin kurbanı, hatta kölesi olmuş bu kişi ve grupların, yapmayacağı kötülük, işlemeyeceği cinayet yoktur diye, bende esaslı bir kanaat hasıl oldu. Zira, gördüğüm, cidden “insanlıktan çıkma hali”ni yansıtıyordu. Hem de bütün vahâmeti ve şeameti ile...
* Her türlü günâh ve mel’anete bulaşmış durumdaki takım fanatizminden uzak durmayı, has kardeşlerime ve yakın arkadaşlarıma her fırsatta tavsiye ederdim; şimdi aynı tavsiyeyi daha bir şiddetle ve hararetle yapmaya kendimi mecbur ve mükellef hissediyorum.
Son söz: Bir spor kulübü üyesi olmak, bir takım taraftarı olarak tezahürat yapmak, tuttuğu takımın başarısına sevinmek, yahut kazandığı bir zaferi kutlamak, insanlıktan çıkmayı elbette gerektirmez ve gerektirmemeli.
***
@salihoglulatif:
En güzeli şudur ki:
-Deli gibi abdest alacak,
-Veli gibi namaz kılacaksın.
Delice: Hemen, cabucak, hızlıca, capcanlı şekilde;
Velice: Yavaşça, teenni ve tâdil-i erkân ile...