Risâle-i Nur Külliyatı’na dahil içtimaî dersleri dinleyen, okuyan ve bilhassa Lâhika mektuplarını dikkatle okuyup mütalâa edenlerin, siyasî konular, misyonlar ve cereyanlar hakkında, kendi iç dünyasında şüphe, tereddüt yaşamazlar.
Şüphe virüsü bulaşanlar, tereddüt zatürresine yakalananlar, daha ziyade kökü hariçteki siyasî cereyanların tesirine kapılanlardır.
Zira, Lâhika mektuplarında, dahildeki en muğlak, en şaşırtıcı ve zahiren en çetrefilli gibi görünen “dost siyasetçiler”in de yanlışına düşmemek ve mânen büyük zarar verici siyasî kulvarına sürüklenmemek için, âdeta birer pusula mesabesinde gayet açık ve sarih ifadelerle “istikametli düstûrlar” bir bir sıralanmış durumda.
İşte, o ifadelerin en çarpıcı olanlarının başında, Necip Fazıl liderliğindeki Büyük Doğu camiası ile Eşref Edip öncülüğündeki Sebilürreşad çevresinin “Risâle-i Nur’u dünyaya, siyasete âlet etme”yi netice vermesi kuvvetle muhtemel olan yaklaşım tarzlarına karşı, Üstad Bediüzzaman’ın şu beyanları gelir:
“Eşref Edib, kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir.
"Fakat, Nur Risâlelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok. Ve rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar.
“Yalnız, Sebilürreşad, (Büyük) Doğu gibi mücahidler, iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz; fakat, siyaset noktasında değil.” (Emirdağ Lâhikası: 281)
* * *
Evet, yukarıda iktibâsen nakletmiş olduğumuz sözler, bilhassa içtimaî ve siyasî meslek-meşrep noktasında, sâdık Nur Talebeleri için şüphe ve tereddüt kaldırmaz derecede sağlam bir ölçü ve prensip mahiyetini taşıyor... Kadim okuyucularımız da bilirler ki, o aynı ölçü düstûrları hemen her vesileyle hatırlatmaya gayret ediyoruz.
Bunun sebebine gelince...
Nur Risâlelerini okuduğu halde, farklı siyasî cereyanların rüzgârına kapılanlardan bazı dostlar, “En büyük tehlike DP” diyen Necip Fazıl ve Büyük Doğucular söz konusu olduğunda, hemen yüzünü buruşturup anında savunmaya geçerler.
Savunma yöntemleri de son derece tuhaf ve dikkat çekicidir. Şöyle ki: Sizin doğrudan doğruya Lâhikalardan ve Hz. Bediüzzaman’ın sözlerinden zikrettiğiniz muhkem delillere karşı, onlar da âdeta birer joker gibi kullandıkları “hatıralar”dan delil getirmeye çalışırlar. İşte, iki misal.
Misâl-1: Üstad Bediüzzaman, Necip Fazıl için gûya demiş ki: Seni şu kadar (sayı muhtelif) talebe yerinde, şu kadar sene (rakam muhtelif) hizmet etmiş gibi kabul ediyorum.
Misâl-2: Menderes’ten sık sık para isteyen Necip Fazıl, Büyük Doğu dergisini çıkarmada maddî sıkıntıya girdiği bir zamanda, Üstad Bediüzzaman “Benim bir yorganımı satın, parasını ona gönderin” demiş.
* * *
Şimdi, farklı kişilerce nakledilen bu hatıralar yüzde yüz doğru olsa bile, bizim nazara vermeye çalıştığımız ölçü ve prensipleri yine de nakzetmez ve değiştirmez.
Zira, din-iman hizmeti cihetiyle “dost ve kardeş” olduklarınıza yardım etmenin bir sakıncası yoktur.
Burada dikkat çekilen ve ihtiyatlı olunması istenen nokta “siyaset mesleği” ve siyasete bakış tarzıdır. İhtilâf, ayrılık, farklılık burada.
Bunu perdeleyip setretmeye, değiştirip başkalaştırmaya ise, kimsenin hakkı yoktur ve olamaz.
Lâkin, sayısız tecrübelerle sabittir ki, Risâle-i Nur’da ders verilerek tarif edilen siyasî istikameti şaşıranlar, yahut bilerek-bilmeyerek yön değiştirenlerin ekserisi, Hz. Bediüzzaman’ın tam da “Siyaset noktasında kardeş değiliz” mânâ ve mahiyetinde dikkat çektiği ve nazara vermeye çalıştığı cihete meyledip o tarafa doğru sürükleniyorlar.
Bu ise, ehl-i basîreti dağdâr edip ehl-i hamiyeti dilhûn ediyor.
Rabbim şahittir ki, bizim ıztırabımızın asıl ve öncelikli sebebi budur, başka bir şey değildir.
Ve, bütün bunları, esâsen huzur-i İlâhîde hesap verecek bir sorumluluk itikad ve hissiyatı içinde anlatmaya gayret ediyoruz.
Meseleye bu çerçevede bakıp bakmamak ise, okuyucunun sorumluluğu dahilinde.
8.6.1951 tarihli B. Doğu’nun kapağında, Bediüzzaman’ın tam da “İslâm kahramanı” dediği Başbakan Adnan Menderes, TEHLİKEden habersiz çocuk misâli baloncuklarla uğraşması resmediliyor.