İlâhî nimetler manzumesinin hemen her yönüyle tecelli ettiği güzelim Erzincan, yakın tarihte iki büyük depremle sarsıldı.
Birincisi, 27 Aralık 1939'da vuku buldu; ikincisi ise, çok daha yakın tarih olan 13 Mart 1992'de meydana geldi.
Araştırmalarımıza göre, bu her iki yıkıcı depremin de Ramazan ayında ve gece karanlığında vuku bulduğu anlaşılıyor.
Şimdi, büyük can ve mal kaybının yaşandığı bu şiddetli sarsıntılara, özellikle bugün yıl dönümü olan birinci zelzeleye dair bilgileri aktarmaya çalışalım.
Şiddetli bir hâdise-i arziye
Evet, 1939 senesinin Aralık ayı sonlarında, Anadolu tarihinin bilinen en büyük ve en yıkıcı depremi Erzincan'da meydana geldi.
Aralık ayının 26/27. gecesinde, gece ortası saat 02.00 sularında, yani uyku gafletinin en derin olduğu vakitte meydana gelen bu depremin büyüklüğü bazı kaynaklarda 7.9, bazı kaynaklarda ise 8 olarak gösteriliyor.
Yaklaşık 52 saniye kadar devam eden bu yıkıcı depremin merkez üssü Erzincan şehir merkezi idi. En fazla can ve mal kaybı da burada yaşandı.
Ancak, bu büyük sarsıntı Sivas'tan Samsun'a, Tokat'tan Kırşehir'e, Amasya'dan Ankara'ya, Kayseri'den, Ordu'ya kadar genişleyip uzayan (400x200 km) büyük bir alanı da etkiledi.
Deprem sonrası yapılan can kaybı ve hasar tesbitlerine göre, yaklaşık 39 bin insanın vefat ettiği, 100 binden fazla insanın yaralandığı ve tahminen 115 bin binanın da yıkıldığı ortaya çıktı. (39’da 39 bin ölüm!)
* * *
Erzincan'dan evvel, yine aynı 1939 senesi içinde yaşanan bir büyük deprem daha var: İzmir'deki Dikili-Bergama depremi.
22 Eylül'de (Hicrî 8 Şevval, yani Ramazan Bayramından bir hafta sonra) meydana gelen bu depremin şiddeti 6.5 olarak tesbit edilirken, yüze yakın vatandaşın vefat ettiği, yüzlerce kişinin yaralandığı ve 2000'e yakın binanın da yıkıldığı belirlendi.
* * *
O tarihlerde Risâle-i Nur'a da bahis konusu olan İzmir ve Erzincan depremleri arasındaki zaman farkı, yaklaşık üç aydır.
Üstad Bediüzzaman'ın ifadesiyle, ülke genelinde o sene Ramazan'ın hürmeti tutulmamış. Bununla beraber, depremin İzmir ve Erzincan gibi yerleri niçin daha ziyade sarstığı şeklindeki suâllere muhatap olan Üstad Bediüzzaman, On Dördüncü Söz'de şu izahatta bulunur:
"Suâl: Bu hâdise-i arziye, bu memleketin ahâli-i İslâmiyesine bakması ve onları hedef etmesi ne ile anlaşılıyor ve neden Erzincan ve İzmir taraflarına daha ziyâde ilişiyor?
"Elcevap: Bu hâdise hem şiddetli kışta, hem karanlıklı gecede, hem dehşetli soğukta, hem Ramazan’ın hürmetini tutmayan bu memlekete mahsus olması; hem tahribâtından intibâha gelmediklerinden, hafifçe gàfilleri uyandırmak için o zelzelenin devam etmesi gibi çok emârelerin delâletiyle, bu hâdise ehl-i imânı hedef edip, onlara bakıp, namaza ve niyâza uyandırmak için sarsıyor ve kendisi de titriyor.
"Bîçare Erzincan gibi yerlerde daha ziyâde sarsmasının iki vechi var:
"Biri: Hatâları az olmak cihetiyle, temizlemek için tâcil edildi.
"İkincisi: O gibi yerlerde kuvvetli ve hakikatli imân muhâfızları ve İslâmiyet hâmileri az veya tam mağlûp olmak fırsatıyla, ehl-i zındıkanın orada tesirli bir merkez-i faaliyet tesisleri cihetiyle, en evvel oraları tokatladı ihtimâli var." (Sözler, s. 161.)
* * *
Ortadaki rakamlar, en büyük yıkımın Erzincan'da yaşandığını açıkça gösteriyor. Ölümlerin bir kısmı da, musîbetin kara kışta ve şiddetli soğukların (–30 derece) yaşandığı günlerde meydana gelmesi sebebiyle olmuş.
Zamanın hükümeti, yardım ve kurtarma hizmetlerinde son derece âciz ve çaresiz kalmıştır. Vatandaş kendi başının çaresine bakmaya adeta mahkûm edilmiştir.
Aynı günlerde bir nevi seferberlik ilân edilmiş, hatta takviye için hapishanelerdeki mahkûmlar bile serbest bırakılmış; ancak, yine de gerekli yardım ve kurtarma çalışmalarında had safhada gecikmeler yaşanmıştır.
* * *
İstatistik kayıtlarında, 1939 depreminden evvel 20 bin civarında olan Erzincan'ın şehir merkez nüfusu, depremden sonra 12 bine düşmüş görünüyor. Diğer ölümler ise, Erzincan'ın ilçe ve köyleri ile diğer çevre illerde meydana geldi.
* * *
1939 Erzincan zelzelesinin hem karlı bir kış mevsiminde, hem gece karanlık bir vakitte, hem de şiddetli soğuklar altında meydana gelmiş olmasının yanı sıra, o tarihten uzun yıllar sonra (52 sene sonra), yani 1992'de (13 Mart) yine aynı vilayette meydana gelen yıkıcı bir deprem (6.8 şiddetinde) daha var ki, bu, hakikaten hem kışta, hem karlı bir gecede (saat: 19.20), hem de Ramazan ayı ve tam da teravih vaktinde meydana geldiği, günümüzde de pekçok kimse tarafından zaten biliniyor.
Doğrusu, ibret alınması gereken çok çarpıcı musîbetler.
***
@salihoglulatif:
Üstad Bediüzzaman'a ve Risâle-i Nur'a yönelik olarak, bugün oturduğu yerden eleştiri getirenlerin çoğu, gerçekte ya cahil, ya da muarız ve garazkâr kimselerdir. Zira, müellifin kendisi 35 yıl müddetle (1925-60) aynı itiraz ve eleştirilerin tamamına Lâhika mektupları ve mahkeme müdafaalarıyla bizzat cevap vermiştir.