Ders veya sohbet esnasında pekâlâ espri yapılabilir. Yeter ki, dozu kaçırılmasın; yeter ki, ders kaynatılmasın, konu sulandırılmasın; yeter ki, iş tadında bırakılsın.
Kararında tutulan esprilerde seviye vardır; ciddiyet, asâlet vardır; uyarıcı, uyandırıcı, rahatlatıcı özelliği vardır, vesâire...
Komiklik ise, espriden çok farklı bir şey. Espride var olan özelliklerin ve güzelliklerin çok azı komiklikte bulunur. Bilhassa, aralarındaki seviye farkı pek fazladır.
İkisinin de güldürme, tebessüm ettirme özelliği olmakla beraber, espri, meselâ imanî-ahlâkî sohbetlerde duyguları teneffüs ettirirken, komiklik ise, çoğu zaman sakîl düşer, nefreti celb eder.
İşte, espri ile komiklik arasındaki farkı henüz bilemeyen bazı aklıevveller, tutmuş bizim “Sulandırılmış Risâle dersleri”ne dair yazılarımızı tenkit etmeye kalkışıyor.
Tamam, tenkidinizi yapın. Ama, lütfen bilerek yapın. Meselâ, üslûbun yanlış deyin; Türkçeyi düzgün kullanamıyorsun deyin. Ayrıca, işin doğrusunu da ekleyin ki, biz de size müteşşekkir olalım.
Allah, bizi nefsini müdafaa eden, hatasını, kusurunu görmeyen kimselerden eylemesin.
Lâkin, hakkın hatırı âlidir ve o hatırın kırılmaması için, elimizden geleni yapmaya mecbur ve mükellefiz.
Rabbim, bizleri bu ulvî gayeden ve bu istikametten ayırmasın.
“Niyet okuma” mı?
Türlü komiklikler sergileyerek Risâle-i Nur’un ders âdap ve usûlünü bozmaya, bu imanî tefekkür derslerini günden güne sulandırmaya yeltenenleri yaklaşık dört-beş senedir yakından takip ediyoruz.
Ayrıca, başlangıçtan bu yana nereden nereye geldiklerini, meseleyi zıvanadan çıkartıp işi hangi raddelere kadar tırmandırdıklarını, yurt içi ve yurt dışındaki kızlı-erkekli karma faaliyetleriyle Nur’un harim-i ismetini kundaklayıp gençleri nasıl zehirlediklerini, hatta yer yer aileleri nasıl inşikaka sevk ettiklerini biliyoruz ve bilerek yazıya döktük yaşanan gelişmeleri.
Büyüyen tehlikeyi görünce, gerekli uyarılarda bulunmaya da kendimizi mecbur ve mükellef görüyoruz.
Yaşanan ve günden güne tırmanan vahâmetin farkında olmayan bazı arkadaşlarımız, bizi “niyet okumak”la itham ettiler.
Ne yapalım, onlar da kendi bilgi ve mâlumatları çerçevesinde fikirlerini beyan ediyorlar. Rabbim, onları, aile efradını, evlâd û ıyâlini de söz konusu sinsî fâciadan muhafaza eylesin.
Hazırcılık-bedavacılık hevesi
Biliyorsunuz, gençliğin zaafları var, zayıf noktaları bulunur.
Gençlikte, akıldan ziyade hissiyat hâkimdir.
Risâle-i Nur’u âlet ederek kendilerine bir hayran kitlesi vücuda getirmek isteyenler, gayet zeki oldukları için, bu zaafları ve zayıf noktaları gayet iyi biliyorlar.
Keza, “Kadınlar, güldüren erkeklerden hoşlanır” kaziyesine de kendilerini kaptırmış olarak, bilhassa bu yumuşak zemine oynamayı marifet biliyorlar.
Bu ise, ucuz ve kolaycı bir yoldan hem şöhrete oynamak, hem de gayr-ı meşrû yollara tevessül ile bir takım gizli hedeflere doğru mesafe almaya çalışmaktır. Dahası, başkasının emek ve serveti üzerine, kendi ruhsatsız işgaliyesini kurmaya yeltenmektir.
Bu zamanda, ne yazık böyle hazırcılar, beleşçiler, bedavacıların sayısında ciddî artışlar gözlemleniyor. İnsan yetiştirmede hiç emek ve gayret sarf etmeden, doğrudan neticeye talip olma ve böylelikle ucuz yoldan sermaye edinme manevralarıdır, bunlar.
* * *
İşte, hem fıtrata aykırı, hem de Nur’un kutsiyetiyle asla ülfet ve münasebet peydâ etmeyen bir tarzda yürütülen ve birbiriyle adeta yarışırcasına bol kepçeden sululukların, komikliklerin sergilendiği sabit yahut seyyar ortamlardan çocuklarımızı, gençlerimizi uzak tutmak için biz de burada üzerimize düşen gerekli ikazları yapma ihtiyacını duyduk.
Evet, yanlışa yanlıştır demek, insanî bir vecibedir. Yanlışı görüp ondan çekindiğimiz, ondan içtinap ettiğimiz ölçüde, Allah da bizi doğru istikamete sevk edip şevk vererek koşturur, coşturur, muvaffâkiyet ihsan eder, inşaallah.
Hülâsa: Biz vazifemizi yapmanın vicdanî rahatlığı içinde hizmetimize bakmaya, kendi doğrularımızla yaşamaya devam edelim, neticeyi ise Cenâb-ı Hakk’a bırakalım. O, her şeyi hakkıyla bilen, gören ve yapandır.
* * *
@salihoglulatif: Bir yanlışa çekinmeden “Yanlıştır” demek, insanî bir vecibedir. Yanlış olanı fark eden kimsenin doğruya yönelmesi, doğru istikamette hizmet görmesi büyük ölçüde kolaylaşmış olur. Yanlışı görmeyenin doğruyu hakkıyla idrak etmesi ise, şüphesiz pek müşkildir.