Kim ne derse desin, AKP’nin siyasî lideri halen de Tayyip Erdoğan’dır. Kurulması muhtemel koalisyon formüllerini, yine kendisi geliştiriyor. İnisiyatif halen onda.
Ne var ki, yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte, Erdoğan’ın konumu gibi herşeye müdahaleci ve belirleyici tavrı da büyük çapta değişecek, değişmek zorunda.
Çünkü, seçim kampanyasında devletin imkânlarını da seferberlik ederek vargücünü ortaya koyup bunu fütursuzca kullandığı halde, yine de gerilemekten, oy kaybetmekten partisini kurtaramadı.
Öte yandan, hiçbir koalisyon ortağı, onun bilindik tavrını sürdürmesine razı değil ve olamaz. Diğer partilerin tümü, seçim kampanyası boyunca bu hususu dillendirdi, milletin önünde namus-şeref sözü verdi.
Neticede, seçmen, muhalefet liderlerine bir cihette inandı ve Erdoğan’a 13 yıldır vermiş olduğu yüksek krediyi kısmen de olsa geri çekti.
Böylelikle, geçen sene yüzde 52 oranında halk desteği alarak Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan, son genel seçimde 11 puan gerileyerek, hayatının en ağır, en travmatik, hatta en dramatik yenilgisini tatmış oldu.
Güvenin sarsılması
Erdoğan, bilhassa siyasetin başına geçtikten sonra, “Kürt kardeşler”ine yönelik gayet sıcak ve dâvetkâr mesajlar veriyordu.
Kànunî hiçbir dayanağı olmamakla beraber, Kürtçe özel eğitim, TRT Kürtçe TV kanalı gibi cesurane adımlarla Kürtlerin itimadını kazandı.
Diyarbakır, Bingöl, Bitlis gibi Doğu ve Güneydoğu vilâyetlerine gittiğinde yapmış olduğu duygusal konuşmalarla, dindar Kürtlerin adeta gönlünü fethetti.
Bilhassa 2010’daki referandumda ve sonraki seçimlerde “Kürt sorunu” tâbirini kullanmaktan da imtina etmedi. Hatta “Adına ne derseniz deyin” gibi gayet esnek bir üslûbu ihtiyar etti.
Ancak, bütün bu sıcak mesaj ve yaklaşımların seyri, 7 Haziran kampanyasında bir anda değişiverdi. Neredeyse tam tersine döndü: “Kürt sorunu da Kürt sorunu... Ne Kürt sorunu? Yok öyle bir şey” tarzında, eskisinden çok farklı gelen bu yeni üslûbu, “Kürt kardeşler”ini adeta şoke etti. İrkildiler, ilk anda şaşkınlık yaşadılar.
Sonra toparlandılar ve kanaate, dolayısıyla karara vardılar: “Erdoğan, ‘Çözüm Süreci’nde de, ‘Kürt kardeşler’i meselesinde de samimi değil. Partisinin oyları MHP’ye kaymasın diye, bizi bir anda satıverdi. Biz de ona gereken dersi sandıkta vermek durumundayız.”
Seçim sonrası duyduğumuz bir yorum şekli de şuydu: “Onun partisine oy verirsen iyi, kardeşsin; yok oy vermezsen, kardeşlik-mardeşlik hak getire... Bu ne biçim kardeşlik böyle? Baksana, onunhas adamı Yalçın Akdoğan çıkıp ne diyor: ‘Çözümün ancak filmini yaparsınız artık.’ Hayret doğrusu...”
‘Hamsi kavağa çıkmaz’ misali
30-40 seneden beri AKP ve onun selefi durumdaki siyasî geleneğe oy veren bazı Kürtlerin de, son seçimde karar değiştirdiğine yakînen şahit olduk.
Sebebini sorduğumuzda ise, onlardan şöyle cevaplar aldık: “Erdoğan’dan bunu hiç beklemiyorduk. Bizi adam yerine koymuyor demek ki. Daha evvel böyle konuşmuyordu. Ne demek ‘Kürt yok, Kürt sorunu yok’ falan? O bizi görmüyorsa, biz de onu görmeyiz. Mesele bu kadar basit.”
Burada şu hususu hatırlatmakta fayda var: Hissiyatı galeyanda olan Kürtlerin bir kısmı, Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” demesini, “Kürt diye birşey yok. Bizim açımızdan bunun hiçbir önemi yok” mânasında anlamış ve öyle de yorumlamışlar.
Tıpkı, 1991 seçimlerinde DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in Rize mitinginde “Hamsi kavağa çıkar mı? Çıkmaz. Öyle de, bunlar hükümet olamaz, kuramaz” demesi gibi bir aksülamel meydana gelmiş.
Demirel’in kast ettiği kişi, ANAP Genel Başkanı Rizeli Mesut Yılmaz’dı. Yılmaz ise, ertesi gün aynı yerde miting yaptı ve Demirel’in o gafını şöyle yorumladı: “Sevgili Rizeli hemşehrilerim! Dün burada birilerini misafir etmişsiniz. Size hitap eden siyasetçi demiş ki ‘Hamsi kavağa çıkmaz, yani buradan adam çıkmaz.’ Sizin ona gereken dersi vereceğinizden eminim:”
Neticede, Demirel Rize’de hezimet yaşadı; Mesut Yılmaz ise, oyları sildi süpürdü.
* * *
Seçimden sonra, Erdoğan ve hükümet cephesinin Suriye sınırındaki gelişmeler hakkındaki tutumlarının değiştiğine inanan Kürt vatandaşlar da var.
Düşünce ve kanaatleri şöyle:
Seçimi kaybedince, Kürtlerden intikam alma eğilimine girdiler. Sınır hattında, Kürtleri sıkıntıya sokacak bir politika izlemeye başladılar.
Böyle giderse, bu partiye olan sempati ve teveccüh daha da azalır ve bitme noktasına gelir.
Erdoğan ve partisine oy kaybettiren şüphesiz daha başka sebepler de var. Biz burada sadece meselenin bir yönüne temas etmeye çalıştık.
@salihoglulatif: Erdoğan’ın son seçim kampanyasında birden üslûbunu değiştirerek “Kürt sorunu yoktur” demesi, “Kürtlerin önemi yoktur” şeklinde yorumlandı.