Bundan yedi-sekiz sene evvel operasyonel “Ergenekon furyası” başladığında, bu konu kısa sürede ülkenin bir numaralı gündem maddesi haline geldi ve uzun süre gündemdeki yerini korudu.
Bu müthiş “Ergenekon furyası”, eşzamanlı olarak basın-yayın furyasını da tetikledi.
Gazeteler, çarşaf çarşaf yazı, haber, yorum, tefrika yayınladı.
Televizyon ekranları, aynı hararetli konuyla açılıp kapanır bir hale geldi. Yetmedi, canlı yayın araçları, mobilize ekipler devreye girdi; “sarsıcı haberler” sıcağı sıcağına ekranlara taşındı.
Öte yandan emniyet binaları, adliye koridorları, hapishaneler, mahkeme salonları “Ergenekon sanıkları”yla, sanıkların yakınları ve avukatları ile dolup dolup taşmaya başladı.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken, yayın evleri boş durur mu hiç. Onların da iştahı kabardı ve “Bestseller” olacak kitapları yayına hazırlamaya koyuldu.
Kısa sürede çok sayıda kitap, dergi, broşür yayınlandı.
Şamil Tayyar, bu sayede en popüler gazeteci-yazar unvanını kazandı; bilâhare milletvekilliğini...
* * *
Bu arada, Abdülkadir Selvi kardeşimiz de, aynı konuya dair 300 sayfalık bir kitap hazırladı.
“İçimizdeki GLADYO ile Yüzleşmek” isimli bu kitap, Nesil Yayınları tarafından neşredildi. Elimdeki nüsha, 2010 tarihli olup 9. Baskı diye yazıyor.
Kitap, baştan sona “Bizdeki Gladyo” olarak “Ergenekon”u nazara veriyor.
Kitapta, özellikle 1960’tan bu yana yaşanmış bütün cunta faaliyetleri, bütün muhtıra ve askerî müdahele teşebbüsleri, hemen bütün sûikastlar, hatta PKK’nın bile bir kısım faaliyetleri, doğrudan operasyonların odağındaki Ergenekon ile bağlantılı şekilde anlatılıyor.
İyisi mi, söz konusu GLADYO isimli bu kitabın arka kapağını süsleyen ve bir cihette kitabın ana fikrini özetleyen cümleleri olduğu gibi iktibas ederek, nihaî yorumu siz aziz okuyucularımızın takdirine bırakalım.
Bu ifadeler aynen aşağıda olduğu şekliyle başlayıp devam ediyor.
* * *
Bir yürüyüş başlattı benim ülkem... Faili meçhûl cinayetlerle, suikastlerle, darbelerle bir yüzleşme süreciydi bu. Sadece yüzleşmeyle kalmadı bu süreç.
Andıçların, ıslak imzaların, darbe plânlarının hesabının sorulduğu, toprağa gömülü silâhların bulunduğu, suikast listelerinin ortaya çıkarıldığı, darbeye bulaşan kim varsa, hangi makam ve mevkide bulunuyorsa, hangi rütbeyi taşıyorsa, yakasına yapışıldığı bir dönem oldu.
Tarihimizde bir ilkti bu yaşananlar. Bizim demokrasimizin çatısı ilk kez bu denli yükseklere konuldu. Darbelerle, derin devletle hesaplaşarak ilerlediğimiz yoldan demokrasi meydanına çıktık millet olarak.
Gördüklerine şaşıranlar oldu. Yaşananları sivil diktaya gidiş süreci olarak tanımlayanlar da oldu, darbelerle hesaplaşma süreci olarak yorumlayanlar da. Ezberler fena halde bozuldu.
İstedik ki: Bu sürece bir ışık tutalım. Darbeleri alkışlayanlarla, darbe süreçlerinde gönüllü olarak rol alanlarla, darbeler karşısında çaresiz kalanlarla, darbelere kafa tutanların, ondan hesap soranların da olduğu görülsün istedik.
(A. Selvi, GLADYO, Nesil Yayınları, 2010, İstanbul.)
* * *
Gelinen noktada, Ergenekon operasyonlarıyla ilgili olarak yakılan hemen bütün ışıklar söndü, yahut söndürüldü.
Bu meselede, ortam meçhûle, hatta zifiri karanlığa gömüldü.
Kim hesap gördü veya kimin hesabı görüldü, o da belli değil.
Şimdi elde var sıfır, hatta koskocaman bir HİÇ...
Temenni edelim ki, yıllar sonra ülke ve millet olarak benzer bir durumla karşı karşıya kalmayalım. Cidden, hem ayıp, hem yazık oluyor.
Son olarak, acaba değerli arkadaşımız, kıymetli kardeşimiz Abdülkadir Selvi, bu konuyla, özellikle bu kitapla ilgili olarak şimdi ne düşüyor? Doğrusu bunu da merak ediyoruz.
GÜNÜN TARİHİ: 28 Nisan 1960
Üniversitelerde darbe hazırlığı
Türkiye'de yıllarca sürüp gidecek ve binlerce vatandaşın canına, malına yol açacak anarşik olaylar zincirinin ilk halkası İstanbul Üniversitesi’nde görüldü.
Önceden yapılan illegal duyurular sebebiyle, üniversitenin Beyazıt Kampüsü’nde toplanan bir öğrenci grubu, DP iktidarını protesto etmeye yönelik bir gösteri yaptı. Polis, gösterilerin çığrından çıkması üzerine olaya müdahale etti. İş çatışmaya dönüştü. Çatışma, tâ Beyazıt Meydanı’na kadar yayıldı.
Bu kargaşa esnasında, olaylarla ilgisi bulunmadığı belirtilen Malatya doğumlu 19 yaşındaki Turan Emeksiz isimli öğrenci meçhûl bir kurşunla vurularak öldürüldü.
Aynı gerilim ortamında, birçok öğrenci ve öğretim görevlisi de çeşitli yerlerinden yaralandı. Gerginlik, ertesi gün İzmir ve Ankara'ya sıçradı. Ardından, diğer büyük şehirlere.
Olaylar, zincirleme şekilde devam etti. 5 Mayıs'ta Ankara Kızılay Meydanı’nda "555K" şeklinde duyurusu yapılan büyük bir gösteri yapıldı. 19 Mayıs'ta ise, yine Ankara'da bu kez Harbiyeliler yürüyerek iktidarı protesto gösterisinde bulundu.
Bütün bu gelişmeler, esasen yaklaşan, daha doğrusu önceden düşünülüp plânlanan kanlı "27 Mayıs Darbesi"ne bir meşrûiyet kılıfı hazırlamaktan ibaretti.
@salihoglulatif:
Bir dönem ülkenin bir numaraları gündem maddesi olan “Ergenekon furyası” ile ilgili olarak, şimdilik elde var sıfır; yani, koskocaman bir HİÇ... Temenni edelim ki, yıllar sonra fevkalâde ayıp ve bir o kadar da rencide edici olan buna benzer durumlarla karşı karşıya gelmeyelim.