Baro Başkanı Tahir Elçi, dünyada ikinci bir örneği bulunmayan Diyarbakır’daki “dört sütun ayaklı minare”nin önünde katledildi.
Onu kimin vurduğu henüz belli değil. Tetikçi bulunsa bile, onu hedef olarak seçen azmettiricinin kim olduğu muhtemelen yine meçhûl kalacak. Tıpkı, şimdiye kadar yaşanan binlerce örnekte olduğu gibi...
Azmettiriciler bulunsun bulunmasın, bizim nazarımızda birinci derecede sorumlu ve günah ortağı Kemalist zihniyet ile onun gayr-ı meşrû veledi olan PKK’dır.
Bu ikili, “iki ucu kanlı değnek” misali, bugüne kadar on binlerce vatan evlâdının kàtili iken, aynı zamanda “milletin hâmisi” rolünü de oynayabilen münafık tabiatlı “sınır tanımaz zalimler”dir.
Hemen şunu da ifade edelim ki: Bu aziz millet, bu ikili mendeburu aklından ve kalbinden söküp atmadığı müddetçe, huzur ve güven içinde yaşaması asla mümkün değil.
Mazlumlar arasında ayrımcılık yapılmaz
Av. Elçi ve bir grup meslektaşı, o gün o saatte, sütunları bir sûikaste maruz kalan o dört ayaklı minarenin hukukunu savunmak için oraya gelmişlerdi.
Tam da yaptıkları “huzur, barış ve antiterör” eksenli açıklama sona ermişti ki, hemen oracıkta, âniden ve peşpeşe silâhlar patlamaya başladı.
Ortamın maksimum derecede terörize edildiği dakikalar, hatta saniyeler içinde, namluların çevrildiği Elçi ile polisler ardı ardına vurularak katledildi.
Ölenler cândı, insandı; bizim cânımız, bizim insanımız: Cenâb-ı Hak, onlara rahmet; katillere ise lânet eyleye...
Ölen mazlûmlara farklı bir niyet ve nazarla bakan, onları birbirinden tefrik eden, birine ayrı diğerine ayrı değer biçen, “benim insanım-senin insanın” ayrımını yapan kimselerin aklı da, vicdanı da arızalı, problemlidir.
Cânlar ölmesin isteniyorsa
Kendini “Kürt gerillası” diye lanse eden PKK’nın bünyesi içinde, tetikçinin de her türlüsü mevcut.
Farz-ı muhal, örgütün içinde yoksa bile, Kürtlerin içinden her türlü eğilime, görüşe sahip karakterin çıkması hem vaki, hem de mümkün.
Bunun önüne asla geçemez, kökünü asla kurutamazsınız.
Vakıayı, realiteyi olduğu gibi kabul etmek durumundasınız.
Dolayısıyla, yeni Elçiler vurulmasın isteniyorsa... İnsanlarımız kim vurduya gitmesin, kör bir kurşuna hedef olmasın, faili meçhûller son bulsun deniliyor ve isteniliyorsa eğer, bunun yolu, mutlak surette silâh bırakmaktan ve kanlı mücadele yöntemini bütünüyle terk etmekten geçer. Esasen, başka da çaresi yoktur bunun.
Balistik rapora göre...
Biliyorsunuz, “Ölen Elçi’nin de, polislerin de ruhu bizim için azizdir” diyen Başbakan Davutoğlu, bu konuda ayrıca şöyle bir açıklamada bulundu: “Yapılan balistik incelemeye göre, Elçi de, polislerimiz de orada yere düşen aynı silâhla vurulmuş.”
Hiç de yabana atılmayacak bu bilgi şayet yüzde yüz doğru ise, Türkiye, ne yazık ki şöyle bir durumla yeniden karşı karşıya gelmiş demektir: Jitem, Ergenekon, Hizbullah gibi kanlı yapılanmalar ve 12 Eylül Darbesi öncesinde benzer faaliyetlerde bulunan cuntalar, tekrar işbaşı yapmış ve mesaiye başlamış durumdalar.
Bu karanlık odaklar, eşzamanlı olarak hem terör örgütüne sızarak iş yapabiliyor, hem de devlet birimlerinin içinde yuvalanarak faaliyette bulunabiliyor.
Devlet ve hükûmet, yüzü maskeli ve meşruiyet dışı çalışan bu karanlık odakların üzerine gitmeli; millet de bu oyun içindeki oyuna gelmeyerek plânlarını bozmalı ki, daha evvel elde ettikleri başarıları tekrar etme imkânını, fırsatını bulamasınlar.
Nidâ edip diyoruz ki...
Bu vesile ile açıkça ve haykırarak ifade etmek istiyoruz ki: Bütün bu insanlık dışı durumlara doğrudan veya dolaylı şekilde sebebiyet veren PKK, otuz yıldır kan döke döke elinde tutmuş olduğu o kirli silâhı bırakmadığı ve kanlı mücadele yöntemini terk etmediği takdirde:
1) Öncelikli olarak Kürt coğrafyası medeniyetten geri, insanî ve iktisadî kalkınmadan ve sâir medenî yatırımlardan büyük çapta mahrûm kalmaya devam edecek.
2) İnsanlarımızın tümü, huzur ve güven içinde yaşama hakkından ve imkânından mahrûm kalacak.
3) Fâili meçhûl cinayetlerin önüne asla geçilemeyecek. Tetikçilik, teröre endeksli olarak, bir meslek veya iş kolu halinde varlığını bu sayede devam ettirecek.
4) Silâh baronları ile uyuşturucu tâcirleri düğün-bayram edip coğrafyamızda cirit atmaya devam edecek.
5) Güvenlik gerekçesiyle, anayasa, demokrasi ve temel insan hak ve hürriyetleri gibi köklü meselelerde ciddî ve güvenilir adımlar atılamayacak. Sürekli med-cezir yapan AB hedeflerinden sapmalar giderek kuvvet kazanacak.
Resmen saygısızlık
Konuşmaların yapıldığı Diyarbakır’daki İnsan Hakları Anıtı önünden alınıp artık son durak mezarlığa götürülecek olan Elçi’nin tabutu üzerinde, örgüt malı olduğu anlaşılan cırtlak renkli tuhaf bir örtü vardı.
Duyarlı bir şahıs, üzeri Âyetli yeşil renkli örtüyü çıkarıp tabutun üzerine koydu. Bir başkası ise, o örtüyü kaldırdı ve tabut aynı o eski görüntüsüyle kabre kadar taşınmış oldu.
Bu durum, Kürtlük dâvasını güdenlerin din-imânla ciddi bir alâkalarının bulunmadığını gösterir.
Ayıbın, saygısızlığın daniskası...
Bu fâsid zihniyeti şiddetle takbih ediyoruz.