İslâmiyet, günümüz itibariyle dünyanın beş kıt’asında da toplumların ayrılmaz, kopmaz, red ve inkâr edilmez bir gerçeği haline gelmiş durumda.
Dahası, İslâm dinine duyulan saygı ve itibar, bütün dünyada günden güne ziyadeleşiyor.
Müslüman kılıklı vahşi tabiatlı bazı kimselerin sergilemiş olduğu çeşit çeşit zulümlü cinayetlere rağmen, bu hakikat yine de değişmiyor.
Kuvvetle muhtemeldir ki, yüzü maskeli İslâmiyet düşmanları, doğrudan saldırmaya cesaret edemedikleri Müslümanları birbirine kırdırmak ve insanlık nazarında İslâmiyeti tehlikeli göstermek için “sapı bizden baltalar”ı kullanma cihetine gidiyor.
Allah’tan ümidimiz odur ki, pek yakında bu silâh da geri tepecek ve tatbik sahasına konulan bilumum ihanet plânları akim kalacak.
* * *
Evet, bütün dünyanın gözleri önünde, üstelik göstere göstere insan boğazlamak, kelimenin tam anlamıyla vahşettir; aynı zamanda insanlık dışı bir cinayettir.
Kesilecek bir hayvanın dahi âşikâre şekilde boğazlanması doğru değilken, tutup insan boğazlamak ve video filmi ile bunu dünyaya seyrettirmek, insaniyeti en aşağı derekeye inmiş kimselerin işi olabilir ancak.
Şükür ki, merak saikasıyla İslâmiyeti araştıranlar da bu bâriz gerçeğin farkına varıyor ve işlenen cinayetleri hiç olmazsa İslâm dinine mal etmekten imtina ediyor.
Netice itibariyle, şöyle veya böyle, İslâmiyet, bütün insanlık nazarında hem ilgiye mazhar oluyor, hem de yeni yeni fütûhâtlar meydana geliyor.
Fütûhât her yerde
Son bir yıl içinde birbirinden çok uzak bazı ülkelere-kıt’alara gittik, muhtelif seyahatlerde bulunduk.
Bunların arasında Doğu’nun en doğusunda ve Batı’nın en batısında yer alan bölgeler de var.
Hiç mübalâğasız, gittiğimiz her yerde tesbit ve müşahade ettiğimiz hakikat şudur:
Bazı İslâm toplulukları içinde yaşanan kanlı kargaşa ve türlü cinayetlere rağmen, insanların çoğu yine de İslâm dinine alerji duymuyor ve sergilenen vahşet tablolarını İslâmiyete mal etmiyor. Bilâkis, daha bir ciddiyetle İslâmiyeti araştırıp öğrenmeye koyuluyor.
Bunda, şüphesiz ki, dünyanın hemen her tarafında bulunan şuurlu Müslümanların büyük payı vardır. Zira, işin iç yüzünü bilmeyen, yahut merak saikasıyla öğrenmeye koyulan insanlar, çevresinde gördüğü veya tanıştığı bir Müslümana gidiyor, olup bitenleri soruyor ve ondan ikna edici cevapları alarak İslâmiyete dost oluyorlar. Hatta bir kısmı Müslüman oluyor. Bu sene içinde bunun müşahhas birçok örneğine şahit olduk.
Bu arada, dış dünyadaki en hızlı gelişmenin Amerika, Almanya, Avustralya, Belçika ve Avusturya’da yaşandığına dair muhtelif kanallardan bazı gözlem ve bilgilere sahip olduğumuzu ifade etmiş olalım.
Osmanlı’nın Rumeli ve Balkanlardaki eski topraklarında yeniden canlanan İslâmî hayatı ayrıca hatırlamakta fayda var.
***
TARİHTE 28 MAYIS
Osmanlı gazileri Rumeli’ye geçti
Gazi Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, 28 Mayıs 1356’ta kat'î ve geri dönülmez bir kararlılık içinde Anadolu'dan Rumeli topraklarına geçti. Bu geçiş hareketi, tıpkı Tarık bin Ziyad liderliğindeki İslâm ordularının Afrika'dan İspanya'ya geçişi gibi olmuştur.
Çanakkale Boğazı'ndan Rumeli'ye ayak basan Osmanlı gaza ve cihad birlikleri, ilk etapta Gelibolu'ya yerleşti. Komutanlardan Ece Beyi fetih hizmetleri için bu bölgede bırakan Süleyman Paşa, yanına aldığı akıncı birlikleriyle Rumeli'nin içlerine doğru ilerlemeye devam etti. (Not: "Eceabat" ismi buradan gelmektedir.)
Hayatı boyunca zaferden zafere koşan "Rumeli Fatihi" Gazi Süleyman Paşa, kendisinden evvel Rumeli'ye geçiş yapanlar gibi geri dönmeyi hiç düşünmedi. Onun niyeti, gittiği yerlerde kalıcı fetihlerde bulunmak ve oraları yine kalıcı eserlerle donatmak, mâmur etmekti.
Nitekim, öyle yaptı. Fethettiği yerlerde mescitler, medreseler inşa ettirdi. Bundan dolayıdır ki, yüzlerce yıldır Bolayır'daki mezarı başında rahmetle anılıyor. Aynı rahmet duâları Süleyman Paşa gibi, arkadaşları Gazi Yakup Bey ve Ece Bey için de okunuyor.
***
@salihoglulatif: İslâmiyeti ve Müslümanları karalamaya yönelik türlü ihanet plânlarına rağmen, insanlık âlemi yine de din-i hak olan İslâmı araştırmaya, öğrenmeye ve dinin hidayet dairesi içine girmeye devam ediyor.