İktidardaki AKP, 7 Haziran’daki genel seçimden birinci çıkmasına ve en yüksek oy miktarını alan parti olmasına rağmen, yine de izâhı pek müşkil bir travma hali yaşıyor.
Bu parti, sanki büyük bir hezimete uğramış gibi. Sanki, dünyası başına yıkılmış gibi. Sanki, sonun başlangıcını görmüş veya hissetmiş gibi. Vesâire...
Bu halin, şüphesiz birden çok sebebi var. Bir kısmını aşağıdaki şekilde sıralamak mümkün.
BİR: AKP, çok dramatik bir düşüş hali yaşadı. Yüzde 50’ler sınırındaki oy potansiyeli, hiç ummadıkları ve hiç beklemedikleri şekilde düştü ve yüzde 10 civarında erozyona uğradı.
İKİ: Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri için “Bölgede hâlâ en büyük parti biziz” dedikleri halde, vilâyetlerin çoğunda adeta sıfıra müncer oldular. Milletvekili bazında birçok ilde resmen silinip gittiler.
ÜÇ: Cumhurbaşkanı Erdoğan, parlamenter sistemiyle yönetilen Türkiye ve belki de dünya tarihinde eşi-benzeri görülmedik şekilde seçim kampanyasına dahil olduğu halde, bu parti, yükseliş yerine tam aksi yönde bir hareketle düşüş trendine girdi.
Yapılan hemen bütün anket sonuçlarına göre, Erdoğan’ın kredibilitesi AKP’nin birkaç puan önünde görünüyor. Ama, Erdoğan hem kendini, hem de Cumhurbaşkanlığı makamını bütünüyle ortaya koyduğu halde, yine de mâlum mâküs talihi yenemedi.
DÖRT: Yaşanan travmanın ve ye’se inkılâb etmesine ramak kalan şu moralsizlik halinin önemli bir sebebi de şu olsa gerektir: Rüşvet ve yolsuzluk dosyalarının tekrar açılması; vaktiyle hakkında soruşturma açılan partili kurmayların yeniden adaletin önüne çıkarılması; adlî takibin, belediyelerden başlayarak en üst kademeye kadar tırmandırılması ihtimali...
BEŞ: CB Erdoğan’ın, şimdiye kadar sürdürmüş olduğu usûl-erkân takmaz-dinlemez halinin artık sona ermiş olması. Zira, aynı tavrı sürdürmesine muhtemel hiçbir koalisyon ortağı razı değildir ve olamaz. Evet, hiçbir hükümet ortağı, Erdoğan’ın seçimde sergilemiş olduğu partizanca tavrı kaldırmaz ve kaldıramaz.
AKP’liler için ise, asıl önemli olan, partiden ziyade Erdoğan’ın serbest hareket ve manevra kabiliyetine sahip olmasıdır. Yani, “ilkesel siyaset”ten ziyade “kişisel siyaset” saplantısı ki, bunun ömrü bitmiştir veya bitmek üzeredir.
ALTI: Seçimlerde devletin imkânlarını sonuna kadar adâletsizce kullanma alışkanlığının sona ermiş olması da, AKP’lileri derinden derine sarsıyor ve türlü endişelere sevk ediyor.
Hakikaten, böylesi bir adâletsizliğin ve eşitsizliğin emsâline de dünya demokrasi tarihinde rastlayamıyoruz.
Artık bu avantaj bitti. Bunun bitmesi demek, şimdiye kadar sergilemiş oldukları propaganda gücünün de en az yarı yarıya düşmesi demektir.
Evet, şuna yüzde yüz eminiz ki, şayet AKP devlet imkânlarını partizanca kullanma cihetine gitmeseydi, bilhassa son seçimlerde görünen o nisbî başarılara da imza atamazdı.
Bundan sonraki seçimlerde aynı şeyi yapamayacağına göre, oylarının düşeceğine de muhakkak gözüyle bakılabilir.
Bize göre, partililerin en büyük bir endişesi de bu yağlı-ballı avantajın kaybedilmesinden kaynaklanıyor.
Risâle-i Nur’a ilişenlerin âkıbeti
AKP, geçen sene yapılan hem 30 Mart seçimlerinden, hem de vargücüyle yüklenmiş olduğu 10 Ağustos referandumundan başarıyla çıktı. Her iki seçimde de büyük zafer kazandı ve aynı ölçüde yüksek moral buldu.
Peki, o günden bu yana değişen ne? Yani, ne değişti ki 7 Haziran’daki dramatik hezimet yaşandı?
Zahirî sebepleri bu noktada şöyle bir yana bırakarak, meselenin kaderî fetvâ cihetine kısaca bakalım.
Bizim gördüğümüz şudur: Tam da 30 Mart seçimlerinden sonra Risâle-i Nur’a bandrol engelinin konulması ve 10 Ağustos’tan sonra ise bu kudsî eserler külliyatının devlet tekeline alınmaya çalışılmasıdır.
İşte, suret-i haktan görünen bu maskeli icraat, Allah’ın gayretine dokundu ki, bunların daha ileriye gitmesine fırsat vermedi.
Evet, kanaatimiz şudur ki: Risâle-i Nur’a ihanet eden iflâh etmez. Darbe vuran darbe yer ve ona ilişen tokada müstehak olur.
Nur’a ilişenler, şayet akıllarını başlarına devşirip bu yaptıklarından vazgeçmez ve işledikleri hataların telâfisine çalışmazlarsa, başlarına yeni tokatların geleceğinden ve yaşanan dramatik erimenin artarak devam edeceğinden kimsenin bir şüphesi olmasın.
Evet, bunca olup bitenlerden sonra bir muhasebe yapmak, bir özeleştiride bulunmak yerine, tutup son derece rijid ve şunu-bunu suçlayıcı başka türlü davranışlar sergilemeye kalkanların akıbeti pek vahim olur.
Zira, Hak sillesinin sadâsı yoktur; bir vurdu mu, devâsı yoktur.
@salihoglulatif: İktidardaki AKP açısından, 30 Mart ve 10 Ağustos’taki (2014) başarılı seçimlerden 7 Haziran’daki hüsranlı seçim arasındaki zaman diliminde yaşanan menfi tek değişiklik ve yegâne icraat, Nur Risâlelerinin devlet tekeline alınmaya çalışılması olmuştur. Bunun dışında, mânen ciddiye alınabilecek herhangi bir gelişme, vukuât görünmüyor.