Yönetimin tepesindeki ekâbirlerin artık seslerini duymak, yüzlerini görmek istemez hale geldik.
Yönetimin tepesindeki ekâbirlerin artık seslerini duymak, yüzlerini görmek istemez hale geldik.
Çünkü, ikiyüzlü davranıyorlar. Mütemadiyen doğrunun bir yarısını gösterip, diğer yarısını kasten gizliyorlar.
***
Tv ekranlarını dolduran, gazete sayfalarını işgal eden yüzlerini görmek, kulağımızın dibinde patlayan hamasetli konuşmaları dinlemek, cidden artık gına getirdi.
Çünkü, ikiyüzlü davranıyorlar ve hep doğrunun bir yarısını gösterip, diğer yarısını bile bile gizliyorlar.
***
TRT ve emir kulu diğer Tv ekranları yetmiyormuş gibi;
AA ve onun tornasından çıkan tek parti dönemini andıran haberler, hemen hepsi de aynı isim, resim, manşet, başlık ve kelimelerle, bunları adeta “padişah fermânı” gibi yayınlayan o propagandist gazeteler de yetmezmiş gibi;
Ayrıca, birebir propaganda yapmak için kapı kapı dolaştırılanlar var. Bu seçimde, diğer bütün mahalle sakinleri gibi bizim kapımıza da geldiler. Her eve birer çanta dolusu malzeme bıraktılar. İçinde AKP antetli kâğıtlar, kalemler, CD’ler, el ilânları, broşürler ve özel baskılı kutu içinde kahve paketi bulunan bu çantalardan yüz binlerce adet dağıttılar.
Yekûnu milyonlarca lira değerinde olan bu malzemelerin israf ve rüşvet kısmı bir yana, broşürlerde yazılanlara bakıyorsun, ekranlardan taşanlarla tıpatıp yine aynı terane: Doğruların bir yarısı anlatılıyor, diğer yarısı ise bütünüyle gözden uzak tutuluyor... Haliyle, bir kat daha usanıp ikrah getiriyorsunuz.
***
Ama, demek ki, bu arazide bir maden olduğunu keşfetmiş adamlar. Her mahallede şantiye kurmaları, her evin kapısına gidip hafriyat yapmaları bu yüzden.
Böyle yapmakla, demek ki vatandaşın bir yarısını etkileyebildiklerini görmüşler ki, her seçimde aynı şeyi tekrar ediyorlar.
Bu durumda yapacak fazla bir şey yok. Ne yapılabilir ki?
Esasen, insanlarımızın bir yarısının aldanıp, diğer yarısının—Arınç’ın tâbiriyle—bu partiden nefret eder hale gelmesinin belirleyici bir sebebi de bu olsa gerek: Doğrunun bir yarısını abarta-kabarta söyle; diğer yarısını ise es geç veya yok say...
Şimdi, bu müthiş propagandist siyasîlerin, hangi konularda doğrunun bir yarısını gösterip diğer yarısını gizlediklerine dair bazı misâller vermeye çalışalım.
Çözüm ve mutabakat
Kendi mantığı içinde doğru varsayılan hikâyenin bir yarısını haykıran sesi dinliyoruz: Çözüm Sürecinin sahibi biziz. Kürtler kardeşimizdir. Onlar hakkındaki red ve inkârı kaldırdık. TRT Şeş’i kurduk. Dolmabahçe Mutabakatı diye birşey tanımıyoruz... Kobanî’den kaçanları misafir ettik. Barzanî’nin, Özgür Suriye Ordusunun PYD güçlerine yardım etmesini biz sağladık. Çatışmada yaralanan militanlarını hastanelerimizde tedâvi ettik. Onlar ise bize ihanet ettiler. PKK ile iş tuttular. Artık, onlar da bizim nazarımızda terörist.
***
Şimdi, madalyonun öbür yüzünde olup gizlenen, es geçilen veya bir türlü söylenmeyenleri biz söyleyelim:
Çözüm Süreci bir muammadan, bir ucûbeden ibarettir. Mahiyet ve muhtevasının ne olduğunu millet bilmiyor. Siz de açıklamış değilsiniz. İnsan, senelerce diline doladığı bir mesenin iç yüzünü Türk ve Kürt kardeşlerinden gizli tutmaz. Sonradan çıkıp “Tanımıyoruz” dediğiniz Dolmabahçe Görüşmelerinde hükümet temsilcilerinizin işi neydi? Nedir bu ikiyüzlülük böyle?
TRT Şeş, bütünüyle siyasî inisiyatife bağlı. Her an kapatılabilir. Anayasal temeli yoktur. Hukukî dayanaktan kesinkes yoksundur. İşin bu tarafını gizlemek, samimiyetsizliktir ve insanları cahil, enayi yerine koymak demektir.
Kobanî ve PYD meselesine gelince; bu konuda açık bir tenakuz içindesiniz. Suriye’den kaçan diğer insanlar gibi, buradan kaçanları da misafir etmek durumundasın. Ayrım yapamazsın ki, bunu ayrı tutup bir de başa kakıyorsun.
PYD lideri Salih Müslim ile devletçe görüştünüz. Türlü müzakerelerde bulundunuz. Bunun bir terör örgütü olup olmadığını o zaman bilemediniz mi? Şimdi mi fark ettiniz. Yoksa, diğerleri gibi o da mı sizi kandırdı? Bu kuruluşu terör örgütü görmeyen, hatta ona yardım eden ABD ve Rusya’ya karşı elinizde âciz ve müflis bir diplomasiden başka ne kaldı?
Önemli bir nokta daha: Kürtlere şirin görünmek için Kobani’ye yapılan yardımları söyleyip durursun; ama, aynı Kürtlerin akrabalarına Uludere’de (Roboski) yapılan katliâmları es geçersin. Bu cinayetin failleri bir türlü belli olmazken, mahkeme dosyası bile kapatıldı, gitti. İşte, bu katliâmın ve devamındaki gelişmelerin doğrudan müdahili, müdafii ve hissedarı olarak, Kürtlerin itimadını kaybettiğini bilmeli ve artık bunu kabullenmelisin.
Tel-Abyad çelişkileri
Doğrunun bir yarısı kabilinden diyorsunuz ki: IŞİD gibi PYD de terör örgütüdür. Bunlar zaman zaman kollektif ve anlaşmalı şekilde hareket ederler. Tel-Abyad’da da anlaşmalı hareket ettiler. IŞİD’in elinde olan bu yerleşim birimini önce boşalttılar, sonra PYD’ye peşkeş çektiler. Yeni bir kanton planlıyorlar. Bu ise, Türkiye’ye yönelmiş bir tehdittir. Biz buna asla müsaade etmeyiz.
***
Doğrunun diğer kısmı ise şöyledir: IŞİD’in terör örgütü olduğu, sadece ağızda telâffuz ediliyor. Bilebildiğim kadarıyla, bu ifade resmî kayıtlara henüz geçirilmiş değil. Ayrıca, Türkiye’nin yardım ettiği ÖSO’ya veya Suriye’deki benzer örgütlere gidip katılmak isteyenlere zorluk çıkarılmadığı gibi, büyük kolaylıklar gösterildi. İşte, onların önemli bir kısmı ne yazık ki IŞİD’e katıldı.
Ayrıca, IŞİD denen örgüt, girdiği yerde sabit ve sağlam duran stabil bir yapı değil; daha çok mobilize hareket eden bir örgüttür. Dolayısıyla, “Bu örgüt diğeriyle anlaştı, Kobani’yi Tel-Abyad’ı aldı-verdi” gibi ifadelerin ayağı yere basmıyor. Bu örgüt, başka örgütlerle alış-veriş yapar; ama genellikle güç yetirebildiği yerlere girer ve mukabil kuvveti görünce de ricât edip gider. Onun karakteristik yapısı öyle.
“7 Haziran’da aldandınız”
Kendi doğrularına göre diyorsun ki: Kürt kardeşlerim! Kobani meselesinde olduğu gibi 7 Haziran seçimlerinden de seni oyuna getirip kandırdılar. Sakın ha 1 Kasım’da aldanmayasın.
Doğrunun diğer yüzünde ise şunlar yazılı: Sen hür iradeye ve demokrasi denen sosyal nimete inanmıyorsun. Sadece siyasî ikbâlini düşünüyorsun. Sana oy vermeyenleri hainlikle suçlayacak kadar dengeni kaybetmişsin. Allah sağlık-şifâlık versin.
Bağlayıcı sözler
Diyorsun ki: En büyük, en çok oy alan parti bizim parti. Ama, sanki kaybeden bizmişiz gibi gösteriliyor. Olacak şey mi bu?
Diyorum ki: Evet öyle. Çünkü, şu bağlayıcı sözü söyleyen sensin: “Milletime söz veriyorum, tek başına iktidar olamazsam, bu işi bırakırım.”
***
Diyorsun ki: Köprü, yol, havaalanı yapıyoruz, görmüyor musunuz?
Diyorum ki: Bunları yapmaya vazifen icabı zaten mecbursun. Ama, bütün bunların “Yap, kendine işlet (20-30-40 yıl), sonra devret” modeliyle yapıldığı hususunu es geçiyorsun. Öte yandan kesin söz verdiğin ve hatırına sandıkları patlattığın o Çılgın Proje Kanal-İstanbul’dan artık hiç bahsetmiyor ve işsizler ordusu için ciddiye alınır bir istihdam sahası açamadığını bir türlü itiraf etmiyorsun.
***
Diyorsun ki: Türkiye’de hukuk-adâlet var, özgürlük-eşitlik var, herkes serbestçe konuşup yazıyor.
Ben de diyorum ki: TRT, hiçbir dönemde bu kadar tarafgir bir hale gelmedi. Fikir ve siyaset yarışında eşitlik hak getire. İnsanlar, evet konuşuyor. Ama, içi rahat şekilde değil; insanlarımız artık herşeyi göze alarak öyle konuşup yazıyor.
* * *
Diyorsun ki: Görüyor musunuz, şu Avrupalıların mültecilere yaptığını... Kapıları yüzlerine kapatıyorlar, geçiş yollarına tel örgü çekiyorlar, vesaire... Biz sığınmacılara öyle mi davranıyoruz. Milyonlarca sığınmacıya kapılarımızı açıyoruz, onları bağrımıza basıyoruz.
Ben de diyorum ki: Bu söylediklerin doğrunun bir yarısını yansıtıyor; tamamını değil. Doğrunun diğer yarısı adına, kısa ve net şekilde ifade edelim ki: Özellikle Suriyeli sığınmacıların, gerek burada ve gerekse Avrupa kapılarında çektiği çilenin, yaşadığı sıkıntıların ve gördüğü insanlık dışı muamelelerin birinci derecedeki müsebbipleri arasında senin müflis politikaların geliyor. Hatta, Suriye'de yaşanan insanî trajedinin bile öncelikli hissedarlarından birisin.
@salihoglulatif: Türkiye’de herkes istediği gibi yazıyor, konuşuyor. Ama, asla içi rahat şekilde değil. Belki, her şeyi göze alaraktan...