Demokrat Parti, çok ağır bedeller ödeyerek 14 Mayıs 1950’de yapılacak genel seçimlere hazırlanıyordu.
Kemalistler ise, iki koldan, içinde iktidar potansiyeli taşıyan bu partinin önünü kesmeye çalışıyorlardı.
Bu kollardan birini İsmet Paşa’nın etrafında görünen Halkçılar teşkil ediyordu. Diğer kol ise, Fevzi Paşa’nın etrafında toplanmış bulunan milliyetçi-muhafazakâr kadrolardan müteşekkildi.
Konuyu derinlemesine araştırdığımızda görüyoruz ki, her iki tarafa da oynayan Kemalistler, 1950 seçimlerinden önce olduğu gibi seçimlerden sonra da Demokratlarla uğraşmaktan, onları yıpratacak faaliyetlerden vazgeçmemişlerdir.
Genel seçimlere hazırlanan 1950 Türkiyesi’nde çok mühim bazı hadiseler de yaşandı. Bunların bir kısmına değinmeye çalışalım.
Aday adayı patlaması
Halk Partisinin 27 yıllık baskıcı hegemonyası, halkı usandırmış, adeta canından bezdirmişti. 1945'e kadar hiç kimse ortaya çıkıp da bir parti kurma cesaretini gösteremedi. Zira, baskıcı zulümkârlık had safhadaydı.
Demokratik devletlerin baskısıyla, Türkiye 1945'te çok partili sisteme geçmek mecburiyetinde kaldı.
İlk çok partili seçimlere, hür ve eşit olmayan şartlarda bir yıl sonra (1946 Temmuz) ancak gidilebildi.
* * *
Dört yıl sonraki 1950 seçimlerinde, ortaya hayli dikkat çekici bir durum ve tablo çıktı: Türkiye, geçmişte hiç görülmediği şekilde ve ölçüde, hür ve serbest seçimlere sahne olmuştu.
Hürriyete, demokrasiye susamış insanlarımız için mükemmel bir fırsat doğmuştu. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen ehliyetli vatandaşlar, milletvekili aday adayı olmak için, birbiriyle yarışırcasına siyasete yöneldi.
Genel seçimlerin 14 Mayıs'ta yapılması üç ay önceden kararlaştırılmıştı.
7 Mart'ta (1950) milletvekili olmak isteyen aday adayları listesinde, adeta bir patlama olduğu fark edildi.
Müracaatta bulunanların sayısı on binlerle ifade edilir bir hale geldi. (Meselâ, sadece Elazığ'da 600 vatandaşın aday adayı olduğu tesbit edildi.)
Oysa, o tarihte yekûn 487 milletvekili seçilecekti. Seçim yarışına da üç parti (CHP, DP, MP) ile bağımsız adaylar katılacaktı.
Fakat, demokrasi havasını teneffüs etmek isteyen milyonların teveccühü, aday adaylarını da hareketlendirmiş ve onları siyaset yoluyla vatana, millete hizmette koşturmaya sevk etmişti.
Demokrat Parti şâha kalktı
Demokrasi tarihimizde, 14 Mayıs'ın pek büyük bir ehemmiyeti var. 1950 senesinin 14 Mayıs'ında Türkiye'de ilk kez yapılan serbest seçimlerde muhalefet grubunu temsil eden Demokrat Parti yüzde 53 civarında oy alarak büyük bir zafer kazandı.
Bu gelişme, aynı zamanda demokrasinin de zaferi oldu.
1950 yılının Mayıs'ında tek başına iktidara gelen Demokrat Parti, 7 Ocak 1946'da kuruldu. DP'yi kuranlar, bir süre önce çeşitli konularda ihtilâfa düştükleri Halk Partisinden (CHP) koparak, yahut ihraç edilerek ayrılan ve nisbeten liberal olarak bilinen bir grup siyaset adamıydı.
DP'nin kurucuları arasında ismi ön plana çıkan şahsiyetler şunlar: Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan.
Bu isimler, aynı zamanda sekiz ay evvel CHP grubuna verilen "Dörtlü Takrir"e imza koyan kişiler.
1945’te, önce Millî Kalkınma Partisi kuruldu. Hemen ardından Demokrat Partiyi kurma çalışmalarına başlandı.
Gitgide Halk Partisinin baskıcı, totaliter mânâdaki fikir ve politikalarından uzaklaşan Demokratlar, Temmuz ayında yapılacak genel seçimlere doğru CHP ile aralarındaki makasın büsbütün açıldığı, hatta siyaseten birbirine tamamen ters bir istikamete düştüklerini fark ettiler.
Bu noktada, Üstad Bediüzzaman'ın işaret ettiği "Demokratlar, siyasî meslekleri itibariyle Halkçılara zıt" bir kıvama geldiği, kamuoyunca da büyük ölçüde anlaşılmış oldu.
Artık, geri dönüşü yoktu bu işin. 21 Temmuz'da genel seçimlere gidildi. Ne var ki, iktidardan düşme korkusu yaşayan Halk Partisi, tedbiren öyle bir seçim sistemi uygulattı ki, demokrasi adına utanç duymamak elde değil.
Kısaca "Açık oy, gizli sayım" usûlünün uygulandığı 1946 seçimlerinin bir diğer ismi de "sopalı seçim", yahut "süngülü seçim" diye kayıtlara geçti.
Bu ağır şartlar altında yapılan seçimlerde, DP şiddetin fazla uygulanamadığı sadece İstanbul ve birkaç vilayette milletvekilliği kazanarak Meclis'te grup kurdu.
Bu tarihten yaklaşık iki sene sonra ise, DP'ye yönelik dehşetli bir bölme harekâtı yapıldı. 1948'de Fevzi Paşanın başkanlığında kurdurulan Millet Partisine, Demokratların toplam 60 kadar olan milletvekillerinin yaklaşık yarısı MP’ye transfer edildi. Böylelikle, DP'nin içi adeta boşaltılmış oldu.
Ne var ki, 14 Mayıs 1950 seçimlerine bir ay kadar kala, MP'nin fahri başkanı Fevzi Paşa ölüm yatağına düştü.
Önemli bir başka gelişme ise, "dincilik" yapan gazete ve mecmuaların hemen tamamı Milletçileri desteklemesine mukabil, Bediüzzaman Said Nursî ve talebeleri "Demokratlara nokta-i istinat" olduklarını izhar ettiler..
İşte, bu dostane tavrın memleket sathında duyulmasıyla birlikte büyük moral kazanan Demokratlara halkın desteği de büyük oldu.
Nihayet, seçim günü olan 14 Mayıs geldi ve üç büyük parti birbiriyle kıyasıya yarışarak sandığa gitti. Sandıktan çıkan sonuç şu oldu: DP yüzde 53, CHP yüzde 39 ve MP yüzde 3.1 oranında oy aldılar.
Demokratların kazanmış olduğu bu zafer, ülkede tam bir bayram havası estirdi. Hürriyete, demokrasiye susamış insanlar, sevinçten uçacak gibiydi.
Demokratların ilk icraatı, 18 yıldır okunması yasaklanan Arabî Ezan ve Kur’ân’a hizmet etmek oldu.
***
@salihoglulatif: Demokrasi uğrunda çok ağır bedeller ödeyerek en büyük hizmeti yapan Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950’de iktidara geldi; 27 Mayıs 1960’taki darbe ile cebren iktidardan uzaklaştırıldı.