Bundan yüz küsûr sene evvel telif edilen Münâzarât isimli eserin başlarında ve ortalarında, aşağıda birbirini te’yid ve te’kit eden ifadeler yer alıyor:
1) Hasenâtı seyyiâtına, sevâbı hatâsına tereccuh edenler, mağfiret ve affa müstehaktırlar.
2) Demek, nokta-i nazar, hükûmetin hasenâtı, seyyiâtına tereccuhudur. Yoksa, seyyiesiz hükûmet muhaldir.
(Tereccuh: Galib, üstün gelme.)
İşte, geçen hafta vefat eden merhum Süleyman Demirel’in gerek şahsiyeti ve bilhassa siyasî icraatıyla ile ilgili yaptığımız değerlendirmelerdeki temel hareket noktamız, aynen yukarıdaki iktibaslarda ifade edilen pek mühim ölçü ve kıstaslar olmuştur.
Özetle, şuna kat’iyyetle inanıyor ve şehâdet ediyoruz ki: İslâmköylü şehid Hafız Ali’nin yeğeni ve Kur’ân talebesi olan Süleyman Demirel’in sevabı hatasına galiptir. Yani, iyilikleri fenâlıklarından üstündür. Bu sebeple de tercihe şâyândır; vatana-millete yaptığı gayretli hizmetlerinden dolayı af ve mağfirete müstehaktır.
Ayrıca, bilhassa Barla ve Kastamonu Lâhikalarında ismi zikredilen İslâmköylü kimselerden Demirel âilesine mensup şahsiyetler hakkındaki takdirkâr, senâkâr ifadeler, bizim için en muteber birer referans hükmünü taşır.
Başkası ne derse desin, meseleyi ne tarafa çekmeye çalışırsa çalışsın, bizim için en güvenilir kaynak, Üstad Bediüzzaman’ın imza tasdikine mazhar olmuş söz konusu mektup ve lâhikalardır.
Bir dindar, böyle kindar olamaz
Bir siyasetçi için en doğru değerlendirme, onun Anayasaya göre de sorumlu olduğu ve icranın başında bulunduğu dönemler itibariyle yapılacak olan yorum ve değerlendirmelerdir.
Dolayısıyla, Süleyman Demirel için de Çankaya dönemi değil, siyasetin içinde ve bilhassa hükümetin başında bulunduğu dönemler itibariyle ancak objektif, insaflı değerlerdirmeler yapılabilir.
Kezâ, onunla emsâlleri arasında bir kıyaslama yapmak suretiyle ancak isabetli yorumlar yapılabilir.
Bir siyasetçiyi tek taraflı şekilde, veya dünün hadiselerini bugünün mantığı ve bakış açısıyla değerlendirmeye tabi tutmak, objektiflikle de, hakperestlikle de bağdaşmaz.
Son günlerde saldırı yüklü mesajlar alıyoruz. Bu yüreksiz saldırganlar kendini gizliyor, gönlünde yatan aslanı da sır gibi saklıyor. Yani, işin kolayına kaçarak kendince bir fikir beyan etmiş oluyor.
Evet, ne yazık ki bazı dostlarımız işte böyle tek taraflı giderek, hatta edep ve nezâket dışına çıkarak Demirel’in sadece ve sadece hatalarına, günahlarına nazar-i dikkati teksif etmeye çalışıyor. Bu sebeple, dönüp bize de habire şöyle menfî bakışlı mesajlar gönderiyor: “Siz o (......) nasıl savunursunuz? Onun şöyle şöyle de hataları, günahları yok mu? Aha bakın, şunları da o söylemedi mi?”
Hücumlar, saldırılar, küfür, hakarat ve iftiralar da cabası...
Bu zavallılar, öyle salvolarda, ithamlarda bulunuyor, öyle riskli damgalar vurmaya tevessül ediyor ki, cidden ahiretini tehlikeye atacak cinsten.
Bir kere, siz birisine “Mason, Nemrut, dinsiz, vs...” dediğiniz zaman, o kimseye vurduğunuz damga yerini bulmazsa şayet, sahibine geri döner, vurur. Ki, maazallah...
İşte, böylesine sınır-hudut tanımaz bir kindarlık hali, asla dindarlıktan kaynaklanmaz kanaatindeyiz. Bu, olsa olsa fanatizmden ve siyasî tarafgirlik aşkından kaynaklanıyordur.
* * *
Bu arada, şunu da ifade edelim ki: Biz hiçbir zaman Demirel’in hatasız, günahsız, pirupâk bir siyasetçi olduğunu söylemedik. Böyle, mantık dışı bir iddiada asla bulunmadık, bulunmayız da.
Dahası, özellikle Çankaya dönemi itibariyle, gazetemizde onlarca tenkit yazısı neşredildi. Keza, destek verdiği söylenen Cindoruk’un şemsiyeli partisine zerrece meyletmedik ve itibar göstermedik.
Aynı şekilde, Ecevit’in başlattığı Sultan Vahdeddin tartışmasında, yine onu eleştirmekten çekinmedik.
İnanmayan varsa, bunu arşivden çıkarıp gösterebiliriz.
Şu var ki, bizim Demirel odaklı tenkitlerimiz yıkıcı manada değil, daima dostluk çerçevesinde ve yapıcı manada olmuştur.
Daha cenaze kalkmadan...
Demirel hayatta iken, ondan bir menfaat aldığımız veya umduğumuz zannıyla hücûmlara hedef oluyorduk.
Şimdi vefat ettiğine göre, kimsenin artık böyle körlemesine zanda bulunacağına ihtimal veremiyoruz.
Ama, geçen hafta maalesef şöyle bir talihsizliğe şahit olduk: Demirel’in henüz cenazesi bile kaldırılmadan, ona yönelik küfürlü, iftiralı, hakaretli saldırılar başladı. Ne yazık ki, aynı tür saldırılar hız kesmeden sürüp gidiyor.
Doğrusu, bu halleri bir mü’mine yakıştıramadık, yakıştıramıyoruz. Evet, bunlar asla mü’mine yakışır vasıflar değildir ve olamaz.
En büyük korkumuz, bu din kardeşlerimizin âhiretlerine ciddî zarar verecek vartalara düşmesidir. Cenâb-ı Hak, aklî muhakeme ve intibah hâsıl etsin.
@salihoglulatif: Bir insanın hayırları hatalarına, iyilikleri günahlarına üstün geliyorsa, o insan affa ve mağfirete müstehak olur.