Genel seçimlere yirmi günlük bir süre kaldı.
Sürpriz bir gelişme olmazsa, yani olağandışı bir hadise yaşanmazsa, iktidardaki AKP yine birinci sırada ipi göğüsleyecek. Onu sırasıyla CHP, MHP ve HDP takip edecek.
Bir durum tesbiti olarak, 2011 genel seçimlerinde bu partilerin aldığı oy oranını da vererek konuya öyle devam edelim.
Resmî seçim sonucu—yuvarlak rakam—aşağıdaki şekilde kesinleşti:
AKP: 49.9
CHP: 25.9
MHP: 13
HDP: 6.6 (Bağımsızlar)
Genel kanaat, önümüzdeki 7 Haziran seçimlerinde— oy oranları değişmekle birlikte—bu sıralamanın değişmeyeceği yönünde.
Yine umumî kanaate ve şimdiye kadar yapılan hemen bütün anketlere göre, iktidar partisinin oylarında ciddî oranda bir düşüş görünüyor.
Bu düşüş miktarı, şayet tek başına iktidar olma şansını vermezse, bu partinin de tıpkı ANAP gibi hızla eriyip dağılma sürecine gireceği kuvvetle muhtemel.
Zira, bu siyasî hareketin lideri tarafından hemen her seçim kampanyasında umum millete şu mânada söz verildi: “Eğer partimizi tek başına iktidar yapmazsam, genel başkanlığı bırakırım.”
Bu siyasî hareketin lideri, böyle keskin şekilde konumunu, yahut tavrını değiştirdiği taktirde, partinin âkıbetinin de değişeceği muhakkaktır. Çünkü, AKP, bir fikir ve misyon hareketinden ziyade “lider ve şahıs merkezli” bir siyasî yapıdır.
Dahası, “tek başına iktidar” odaklı bir partidir. Tek başına iktidar olamazsa, bir siyasî parti olarak varlığını sürdürebilmesi dahi zayıf bir ihtimal olarak görünüyor.
Sosyolojik taban itibariyle orta kitleye hitap eden ve onların desteğiyle tek başına iktidar olabilen AKP’nin düşüş trendine girmesi halinde, onun alternatifi mahiyetindeki bir parti arayışının başlayacağı da muhakkaktır.
Halkçı, Türkçü, Kürtçü karakterli partiler alternatif olamayacağına ve bunlardan herhangi birinin tek başına iktidara gelme şansı tümüyle hayal olduğuna göre, alternatif arayışları da ister istemez eski Demokrat Parti (1950-60) ve onun devamı olan Adalet Partisi mahiyetindeki bir misyon siyasetine doğru kayacaktır, diye tahmin ediyoruz.
* * *
Gerçekte, birbirinin devamı mahiyetinde olan bu iki parti (DP, AP) de darbe mağdurudur.
Biri 27 Mayıs İhtilâli, diğeri 12 Eylül Darbesiyle iktidardan uzaklaştırılmış ve bunlara olan milletin teveccühü ayrıca kırılmaya çalışılmıştır.
Bu darbeler zalimane karakterli olduğu gibi, ayrıca ve bilhassa 12 Eylül Darbesi çok daha münafıkane bir sûrette hayatiyetini uzun müddet devam ettirmiştir. Nitekim, halen de anti demokratik tasarrufları devam ediyor.
Dün olduğu gibi, günümüzde de hayret ve taaccüp ettiğimiz bir durum var. Şöyle ki:
Darbeye ve darbecilere şiddetle karşı olduğunu söyleyen kimi siyasî fikir sahiplerini azıcık konuşturup test ettiğimizde, darbelere maruz kalan, yani mağdur durumdaki siyasî partilere ve liderlerine daha şiddetli bir kin ve husûmetle ateş püskürdüğüne şahit olmaktayız. Üstelik, istisna değil, hatta misalleri sayılamayacak kadar çoktur.
Bunlara defalarca şahit olunca, bu tür kimselerin hürriyete ve demokrasiye olan samimiyetinden de, ciddiyetinden de haklı olarak şüphe etmeye başlıyorum.
Hatta diyebiliriz ki, bunların insafı şüphelidir, arızalıdır.
Zira, bakıp aşikâr görüyorsunuz ki, cuntacıların darbe ile devirdiği aynı siyasîlere, kendisi de başka türlü darbe vuruyor, yani bir tekme de kendisi vurmuş oluyor. Adeta, “Onlara oh olsun” diyor.
Şimdi, böylelerinin demokrasi noktasındaki samimiyetine, ciddiyetine, tutarlılığına nasıl inanacak, nasıl güveneceksin?
Evet, darbelere ciddî mânada ve tutarlı şekilde karşı olanlar, öncelikle mağdura sahip çıkmalı ve onun gasb edilen siyasî hakkını savunmalı.
Aksi halde, güvenilmez olur.
* * *
Türkiye’deki darbeler, şahıstan çok misyonlara karşı yapıldı.
Darbeye mâruz kalan, mağduriyet yaşayan misyon ise, hiç şüphesiz ki Demokrat Parti ile Adalet Partisinin temsil ettiği “Ahrar-Demokrat Misyon Çizgisi”dir.
Bugün hâlâ mağduriyeti devam eden bu misyon hareketini—mütevazı şartlarda da olsa—temsil eden parti, yine aynı isimle varlığını sürdüren Demokrat Partidir.
Bir dizi talihsizliklerle ve çeşitli iç-dış sebeplerle, oy oranı alabildiğine düşmüş veya düşürülmüştür. Ama, oy oranı ne kadar düşük seviyede olursa olsun, karakteristik özellikleri itibariyle yine de büyüyüp gelişme, hatta tek başına iktidar olabilme potansiyeline sahip durumdadır.
Bunu asla gözardı etmemeli ve böyle alternatif olma özelliğine sahip partileri daima yedekte tutmaya ve yaşatmaya devam etmeli.
Tâ ki, meydan marjinal fikirlerden veya ideolojik cereyanlardan beslenen kutuplaştırıcı partilere kalmasın.
Yurt dışı seyahat programı
Önümüzdeki hafta boyu (16-24 Mayıs tarihlerinde) Kuzey Almanya'daki Düsseldorf-Ahlen-Köln taraflarındayız.
İrtibat: Düsseldorf Yeni Asya Temsilciliği.
***
@salihoglulatif: Şahıslar ölür gider; fikirler ve misyonlar ise devam edip gider. Zaman zaman gizlense veya toprak altına girse bile, yine de asıl güvenilecek, yahut güvenilmesi gereken siyasî hareketler, kök ve asâlet sahibi olan misyon partileridir.