Süleyman Demirel ile ilgili yazılarımızın birkaç sebebi var. Bunları, kısa ifadelerle aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.
* Milletimizin mukadderatında, ülkemizin siyasî, iktisadî ve de mânevî hayatında derin tesirleri ve izleri bulunan bu şahsiyetin, olduğu gibi tanınmasına yardımcı olmak.
* Adnan Menderes’ten sonra onun makamına gelen ve DP’nin misyonunu takip eden bu siyasetçinin ülkeye yaptığı makbul hizmetlere ve kazandırmış olduğu sayısız eserlere rağmen, niçin darbelere mâruz kaldığının ve neden din düşmanı gibi gösterilerek ona “mason” damgası vurulduğunun asıl maksadını arka plânıyla birlikte aydınlatmaya çalışmak.
* Günümüzde dinsizlik, hatta İslâm düşmanlığı mânası verilen masonluk damgasını ona vuran milyonların mânevî mesuliyetine dikkat çekmek ve yanlış kanaatlerinin tashihine bir nebzecik de olsa yardımcı olmak.
Zira, bir kimseye vurulan tehlikeli ve aşağılayıcı damga, şayet hedefini bulmazsa, geri döner ve o damganın sahibini vurur. Bunun ise, mânevî mesuliyeti çok ağır olup kişinin ebedî hayatının mahvına sebep olabilir.
İşte, bu noktadaki hassasiyeti, lütfen kimse küçümsemesin, basite almaya kalkışmasın. Allah muhafaza, o ağır sıkleti çekemez, altında kalır.
Mükerrer görüşmeler
Merhûm Süleyman Demirel’i 1973’ten itibaren yakından takip ettim. 1978’den itibaren de, onunla muhtelif yerlerde mükerrer görüşmelerimiz oldu: Yüzyüze, mektupla, telefonla... Onunla ilgili ayrıca geniş araştırmalarımız oldu.
Netice olarak ve özet halinde, vicdanım rahat şekilde, hem burada, hem Rûz-i Mahşer’de şunları hiç çekinmeden söyleyebilirim:
* O, dehâ derecesinde usta ve kendini iyi yetiştirmiş bir siyasetçi idi.
* Olağanüstü bir hâfızaya sahipti.
* Riyâsız, gösterişsiz bir mü’mindi.
* Bediüzzaman’a hürmeti, muhabbeti ve Risâle-i Nur’a sadâkati vardı. Bu meselede hiçbir yamukluğunu görmediğim gibi, her platformda bu dâvâyı müdafaa ettiğine şahit oldum.
* Nur Risâlelerini okuduğuna ve bu eserleri pekçok kimseye hem hediye ettiğini, hem de okumaları tavsiyesinde bulunduğunu yakînen biliyorum. Hatta, bir kısmına bizzat elimle götürmüş, teslim etmişimdir.
* Onun temsil ettiği siyasî misyonun, Üstad Bediüzzaman’ın hayatı boyunca tarif ve takdir ettiği “Ahrar ve Demokrat” çizgisi olduğuna en ufak bir şüphem yoktur.
* Onun vatan ve millete hizmet aşkıyla yandığını, kalkınma hamleleriyle ülkeye sıçrama yaptırdığını, vatanın hemen her yerinde uzun ömürlü eserler vücuda getirdiğini biliyorum. (Cumhurbaşkanı Erdoğan bile, cenaze merasiminde “Ülkenin her tarafında eserlerinin izine rastladım” diyerek, onu rahmetle andı.)
* * *
Demirel’e bitmez-tükenmez kin ve nefret besleyenlerin, ona büyük husûmet besleyenlerin, onu dinsizlikle, masonlukla itham edenlerin, asrın en önemli dertlerinin başında siyaset geldiğine de şüphem kalmadı.
Onu siyasî menfaat ve hedefine engel olarak görenler, ona dünyanın en kötü insanı nazarıyla baktılar, baktırdılar. Kimisi darbe ile, kimisi de dehşetli propagandalarla onu bitirmeye, çürütmeye çalıştı.
Düşmanlığın önemli bir diğer sebebi ise, Bediüzzaman’a, Risâle-i Nur’a ve Nur Talebelerine olan muaraza ve meslek-meşrep muhalefetidir.
Onlar, bu muhalefetlerini, doğrudan izhar edemeyip, bazı bâriz hataları da bulunan Demirel gibi bir siyasetçi üzerinden yaptılar.
Bu, kurnazca bir taktiktir.
Tıpkı, Kur’ân’a düşmanlıklarını Araplar üzerinden ve İslâm Birliğine olan düşmanlığını Türklere düşmanlık üzerinden yapanların uyguladığı taktikler gibi.
Velhasıl: Demirel hakkındaki peşin hükümleri değiştirmek haddimiz değil. Kişi, istediği gibi bakmakta, inanmakta serbest. Ama, bildiğimiz ve inandığımız bazı gerçekleri gizlemeye de gönlümüz razı değil.
***
SABAH’ın 17 Ekim 1985 tarihli nüshası. Gazetenin Genel Yayın Müdürü Zafer Mutlu’nun köşe yazısının başlığı: Demirel, bir daha asla iktidar olamaz.
***
Sene 1985, Demirel’in Tuzla’daki evindeyiz. Soldan sağa, ziyaretçilerin isimleri: (Oturanlar) M. Birinci, M. Kutlular, M. Fırıncı. (Ayaktakiler) L. Salihoğlu, V. Ünal, S. Şafak, Ali Bıyık, M. Kağan.
***
@salihoglulatif:
Kürtler hakkında, farz-ı muhal olarak,
Devletin politikaları yüzde yüz yalan-yanlış,
PKK'nın söyledikleri yüzde yüz doğru olsa bile,
Silâh ve şiddet, yine de çare değil ve olamaz.
* * *
30 yıl dağda 40 bin vatan evlâdını birbirine kırdıran PKK, bu kez şehirde bir o kadarını daha kırdırma sevdâsında, çabasında... Allah, ona imkân-fırsat vermesin.
* * *
Alman halkı, ülkelerini harap ettiren Nazilerden nefret ettiği gibi, kuvvetle muhtemeldir ki, ileride Kürt halkı da PKK'ya lânet edecek, nefret kusacaktır.