Kanlı 15 Temmuz (2016) Hadisesinden sonra daha da şiddetlenen “dahildeki vuruşma”ya dair, tam dört yıl evvel bugün sıralamış olduğumuz endişeler, maalesef ve maattessüf doğru çıktı... O geniş ibretlik yazıya hiç ilâve yapmaksızın, bu sütunlara sığdığı kadarını iktibas ile sizlerin dikkatine takdim ediyoruz.
Medet, medet yâ İlâhî!
Ehl-i İslâm birbirini kırıyor
Kızıl Ordu’nun diş ve pençesini kıran Afganistan’daki din kardeşlerimiz, yıllardır birbirinin canına okuyup kanını döküyor.
Benzeri bir vahşete mâruz kalan Irak’taki dindaşlarımızın dahilî kargaşa sebebiyle son yıllardaki can kaybı yüz binlerle, hatta milyonlarla ifade edilir hale geldi.
Filistin’deki mazlûm kardeşlerimizin üzerindeki İsrail vahşeti bir türlü bitmek bilmezken, onlar da kendi aralarında ihtilâfa düşüp mütemadiyen kan kaybediyorlar.
Suriye’de bir nevi iç savaş var. Can kaybı yüz bini, muhaceret edenler ise milyonları geçti. Vahim kanlı gelişmelerin bundan sonra nasıl bir seyir takip edeceğini ise, ne yazık ki kestirebilen yok.
Mısır’da bir başka ızdırap....
Bütün bunlara ilâveten, daha başka İslâm beldeleri de var ki, dahilî ihtilâf sebebiyle buralarda kanlı hadiselerin yaşanmadığı gün hemen hemen yok gibi...
Öte yandan, yukarıda saydığımız bölge ve dünya Müslümanlarına destek verecek, onlara yardım ile barış elini uzatacak olan, uzatması gereken Türkiye’de de, yine dindar grup ve camialar arasında öylesine dehşetli ve hiddetli bir fitne-fesat fırtınası zuhûr etti ki, sergilenen tavırları gördükçe, üzülmemek, hayret ve taaccüp etmemek elde değil.
Öyle ki, biri diğerine demediğini bırakmıyor. Aralarında adeta cephe savaşı açılmış gibi. Karşılıklı olarak kullanılmak ve yek diğerini tahrip etmek üzere, hemen her türlü iddia, isnat, itham, komplo, karalama, tehdit, şantaj, hatta lânet ve bedduâ mermileri, kalıpları, bombaları tedavüle sokulmuş durumda. Hatta öyle ki, birine şeytan yardım etse rahmet, diğerine melek yardım etse lânet okuyacak, beddua edecek bir hale geldiler. Böyle bir vaziyete düşmekten Allah’a sığınmalı.
* * *
Taraflar arasında tırmandırılan gerginlik, son günlerde had safhaya varmış ve akıllara durgunluk verecek şekilde kimi yerde kıyımlara yol açmış görünüyor.
Üzülerek ifade edelim ki, adeta buluttan nem kaparcasına bir yaklaşımla, yek diğerinin adamlarını, yetişmiş kadrolarını kendi hâkimiyetleri altındaki şirketlerden, gazete ve televizyonlardan tasfiye etmeye, hatta bir nevi biçmeye başladılar: Yılların yazarıdır, çizeridir, programcısıdır demeden, hiç umulmadık çınarlar bile kesilip yere serilmekten çekinilmiyor...
Aynı öfkeli müdahale, resmî bürokrasiye, yani devlet kurumlarına kadar sirayet etti. İsim listeleri hazırlanarak, muhalif görünenler ya tasfiye ediliyor, ya da pasif görevlere kaydırılıyor.
Bu mânâdaki gelişmelerin seyri cidden hem üzüyor, hem de ürkütüntü veriyor... Milyonlarca insanımız, huzursuz ve tedirgin vaziyette “Bu çatışmanın sonu nereye varacak?” diye merak ediyor.
Günden güne artan gerginlik ve beraberinde tetiklemiş olduğu belirsizlik hali, pekçok insanımızın ruhiyatını etkiledi, psikolojik dengesini bozdu... Şayet araya girip yatıştıran olmazsa, yer yer çok vahim tabloların yaşanabileceğine bizzat şahit olduk.
* * *
İnsanlarımız niçin bu hale geldi? Daha da önemlisi, neden bu hale gelsin? Daha düne kadar sımsıkı şekilde birbirine sarılan bu insanlar, son zamanlarda neden böyle kanlı bıçaklı hale geldi? Neyi paylaşamıyor, neyi bölüşemiyorlar? Ortada kayda değer hangi dünya metaı var ki, kavganın dozu her gün biraz daha arttırılmaya çalışılıyor.
Acaba, binlerle birlik noktaları yetmiyor mu ki, nizaa düşülerek düşman kardeşler haline geliniyor? Oysa, her iki tarafta da mütedeyyin insanlar ağırlıkta. Yani, iki tarafın da Allah’ı bir, Peygamberi bir, kitabı bir, kıblesi bir, milleti, vatanı, bayrağı bir, bir, bir...
Nasıl olur da, bu kadar bir birlerini gölgede bırakacak ikilikler ortaya çıkıp meydan alıyor? Cidden, insanın aklı, havsalası almıyor... Hani, insanlar veya gruplar arasındaki içtimaî ve siyasî fikirler birbiriyle uyuşmayabilir. Kezâ, ideolojiler birbirinden farklı olup çatışabilir de. Varsın, olsun... Camialar arasındaki fikirlerin, ideolojilerin birbiriyle çatışmasında zarar değil, bilâkis fayda var.
Ama, insanlarımız çatışsın, birbirini kırsın istemeyiz. Zira, insanlar muhteremdir, mükerremdir. Birbiriyle daima yüzyüze bakabilecek bir mesafe, bir denge içinde konuşup tartışmalı.
Başta da temas ettiğimiz gibi, ehl-i İslâm arasındaki tartışmaların hadden aşıp kıyasıya bir mücadeleye, bir çatışmaya dönmesi, hamiyet sahiplerini kan ağlattıracak vahim bir durumdur.
Çatışmalı-vuruşmalı aynı minvâl üzere gitmeleri halinde, hem kendileri büyük zarar görürler, hem de milyonlarca insanımızın birbirini kırmasına sebebiyet vermiş olurlar. Buna hakları olmasa gerektir. Ne var ki, onlar bizi dinlemiyorlar, dinleme niyetinde de görünmüyorlar. O halde, bizim mesajımız, tabandaki mâsum milyonlara...
@salihoglulatif: AKP sözcülerinin yorumu farklı olsa da, orta yerde apaçık bir tenakuz hali var: Şu son KHK metninde "15-16 Temmuz'la sınırlı" diye bir ibare yok. Dolayısıyla, durum son derece ciddi, hatta vahim... Söz konusu tenakuz, mutlaka ve derhal giderilmeli.